Geçen hafta; Kapitalist ve Sosyalist dünya görüş ve düzenlerinin dünyayı emperyalist, eşitsiz ve kaotik bir sürece sürüklediklerini ve bu sürüklenmenin ancak yeni bir “Ekolojik Dünya Düzeni” ile durdurulabileceğini yazmıştım.
Düşündüm ki; bu emperyalist süreç ve açmazların Türkiye ve Türkler açısından somutlanması ve onlardan kurtulmanın çözümlerinin ortaya konulması gerekiyor. Bu yüzden bugün; Kapitalist Emperyalizmi, bundan sonraki birkaç yazıda Türklere yönelmiş; Sosyalist Emperyalizmi, Arap İnanç Emperyalizmini ve bugünün Dijital Emperyalizmini ele alacağım.
A) Kapitalizmin emperyalizminden başlayalım…
Atatürk yüz yıl önce diyor ki; “En büyük düşman; bir Yahudi saltanatı halinde bütün dünyaya hâkim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.”(Atatürk Devri Yazarlarının Kaleminden Altıok, Syf176).
Deyip dememesi bir yana; Atatürk’ün, bağımsızlık mücadelesinde ve sonrasında izlediği politikaların temelini, kapitalizme ve onun emperyalizmine karşı duruşu oluşturmuştur.
Atatürk’ün bu uyarısına en çok bugün ihtiyacımız var. Çünkü bugün Türkiye; Yahudi saltanatına dayalı ABD kapitalist emperyalizminin mutlak hegemonyası altında yaşamaktadır. Yahudi saltanatının ABD’yi etkisi altına alacağını Atatürk ta o günlerden görebilmiştir.
B) ABD emperyalizmi iç politikada
Bu mutlak hegemonya Atatürk’ten ve 2. Dünya Savaşından sonra başladı. Stalin’in tehditleriyle ABD’ye savrulan ve ABD’nin baskısıyla hazırlıksız ve hukuksuz başlatılan ‘’Çok Partili Demokrasi’’ ABD emperyalizminin Türkiye’ye giriş kapısı oldu.
Önce Türkiye’nin iç politika unsurları; eğitim sistemi, demokrasisi ve ekonomisi Türkiye’ye uymayan modellere dönüştürüldü. Demokrasi; askeri müdahalelerle, ekonomi; kur oyunlarıyla emperyalizmin oyun alanı oldu. İsrail’in ve ABD’nin ortak projesi olan PKK ile Türkiye; bilerek zayıflatıldı ve toplumsal çatlaklar büyütüldü. Kırk yıldır, her yıl, Türkiye’nin yüz milyar doları terörlerle mücadele adı altında havaya savruldu. Türkiye’nin Kıbrıs’a zorunlu müdahalesi ambargolara dönüştürüldü. Sözün özü Türkiye zayıf ama müttefik olarak yedekte tutuldu. Ne öldürüldü, ne olduruldu. 1980 sonrası dayatılan neo-liberal politikalarla kamu işletmeleri özelleştirildi, tarım dışlandı, sanayi montaja dönüştürüldü. Türkiye üreten bir ülke olmaktan çıktı, tüketen ve borçlanan çift paralı bir ülke haline geldi. Bu süreçte ABD kapitalist emperyalizmi yalnız ekonomiyi değil, zihinleri de istediği hale dönüştürdü.
C) ABD emperyalizmi dış politikada
Nihayet koalisyonlar ve onların “yönetemeyen demokrasisi” sonucu Türkiye milli olmaktan çıkarıldı, Türkiye dış politikasına yeni bir yön verildi. Türkiye; İsrail’in ABD politikasının aparatı haline getirildi.
Bu şöyle oldu; zamanın Başbakanı Ecevit’ten, Irak’ın parçalanmasında Türkiye’nin yardımcı olması istendi. Ecevit bu isteğe sıcak bakmadı, İsrail’in bölgedeki politikalarına kesinlikle karşı duran Erbakan’ın partisi parçalandı. Parçalayanlar Büyük Ortadoğu Projesine taraf olmayı kabul edince 2002 seçimlerinde AKP iktidar oldu ve Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı oldu.
İsrail ve ABD öncülüğünde şekillenen Büyük Ortadoğu Projesi(BOP); onlarca yıldır zayıflatılmış Türkiye’ye bir model ülke rolü biçti. Ilımlı İslam vurgusu; komşularla sıfır sorun söylemleriyle dış ve iç politika arasında ‘’görünmez(!)’’ bağlar kuruldu. Türkiye; ABD ve İsrail’in Ortadoğu politikasının aparatı haline getirildi.
D) Emperyalizmin sonucu
ABD emperyalizminin 80 yılı bulan iç ve dış politika müdahaleleri sonucu gelinen nokta şudur: Ülke sürekli ve kronik enflasyon altındadır, çift paralılık ve bunun doğurduğu döviz krizleri devam etmektedir. Tarım çökmüştür. Eğitimde erozyon tam gaz devam etmektedir. Teknolojide dışa bağımlılık tavan yapmıştır. Bağımsız bir dış politika yoktur.
Bütün bu sorunlar, 80 yıllık ABD kapitalist emperyalizminin iç ve dış manipülasyonlarının doğal sonucudur.
E) Peki çözüm nerede?
Atatürk’ün; yukarıda belirttiğimiz uyarısı ve tam bağımsızlık ilkesi bugün yalnızca nostaljik bir ideal değil, yaşamsal bir zorunluluktur. Bu zorunluluk; yalnızca milli savunmada değil, ekonomide, hukukta, bilimde, tarımda ve dijital iletişim alanında kaçınılmazdır. Türkiye’nin emperyalist dayatmalardan öteye geçmesi ve tam bağımsızlığa ulaşıp, kendi çözümlerini üretmesi zorunludur.
Bunun için üç aşamalı bir stratejik yaklaşım gerekmektedir.
1. Yeni bir ekonomik yapılanma
Dışa bağımlı olmayan bir üretim dokusu, teknoloji ve tarımı bir stratejik sektör sayan bir kalkınma modeli, yeni bir girişim ekosisteminin kurulması, dengeleyici kamusal yatırımların geri kazanılması ve gıda güvenliğinin sağlanması bu ekonomik yapılanmanın temeli olmalıdır.
2. Düşünsel ve kurumsal bağımsızlık
Her kademedeki eğitimin temeline ezber değil, düşünce konulmalı, iletişim sisteminin ve dijital yapının millileştirilmesi, milli verilere hakim olunması ve bu yollarla zihinlerin sömürgeleştirilmesine engel olunmalıdır.
3. Yeni ve milli bir dış politika
Türkiye’nin dış politikası; BOP ve benzeri dış küresel amaçların dışına çıkarılmalı, Türkiye ve Türkler kendilerine uzun vadeli ve kalıcı bir dış politika oluşturmalıdır. Bu dış politikanın temeli; Türk birliği olmalı, Türk Devletleri Teşkilatı zaafları bilinerek yeniden projelendirilmelidir. Türkler bu politikaları çerçevesinde iş birliği yapabilecekleri anti-emperyalist bir dış politika ekosistemi geliştirmelidirler.
F) Ya tam bağımsızlık, ya sürekli kriz
Türkiye; ya yeni ve milli bir politika çizecek, ya da krizden krize savrulacaktır. Atatürk’ün yüz yıl önce yaptığı uyarılar bugün daha hayatidir. Türk milleti; emperyalizmin taşeronu değil, özgür ekolojik dünyanın onurlu bir kurucusu olmalıdır. Ancak bunun yolu, düşünsel ve ekonomik bağımsızlıktan ve gerçekten halka dayalı katılımcı bir demokrasiden geçmektedir.
Kapitalizmin emperyalizmi ve Atatürk’ün yüzyıllık uyarısı
Kapitalizmin emperyalizmi ve Atatürk’ün yüzyıllık uyarısı
Paylaş: