Sağlık, bedenin bütün organlarının uyum içinde çalışması demektir. Sağlıklı olmak için; beynimiz, kalbimiz, akciğerimiz, sinir sistemimiz ya da sindirim sistemimiz velhasıl tüm organlarımız bir bütün halinde çalışmalıdır. Kanser; bu bütünlüğü bozan en ölümcül hastalıktır. Bir hücre kontrolden çıkar, diğer organları felç eder, bütün bedeni sarar.
Türkiye demokrasisi bugün aynı işlevi görüyor. Kanserojen demokrasi bütün devlet ve toplum sistemini hasta ediyor.
1. Kanser bağımlılıkla başladı
Türkiye’nin demokrasi hikâyesi, 1946’da ABD’nin dayatmasıyla çok partili hayata geçişle başladı. Görünüşte sandık vardı ama özünde halkın kendi iradesiyle yönetim modelini kurduğu bir düzen yoktu. Türkiye’ye dışarıya bağımlı, içeride kökü olmayan bir demokratik model dayatıldı.
Bu yanlış model yüzünden Atatürk’le kazanılan bağımsızlık; İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden bir bağımlılık zincirine dönüştürüldü. Bağımlılığın yanlış demokrasisi tüm ülkenin genetik kodlarını bozdu. Yani toplumsal deformasyon, kanserojen demokrasiyle ortaya çıktı.
2. Kasıtlı doktorlar, yanlış reçeteler
Kanser ilerledikçe yanlış tedaviler onu durdurmaz, hızlandırır. Türkiye’nin demokrasi kanseri de kasıtlı doktorlar ve verilen yanlış reçetelerle toplumsal deformasyonu daha da hızlandırdı. Bir türlü Türk DNA’sına uyan bir demokrasi kurulamadı.
• Seçim sistemi halkın doğrudan iradesini yansıtacak biçimde düzenlenmedi. Parti içi demokrasi hiç düşünülmedi, lider sultaları partilerde doğal kabul edildi. Halkın demokrasi ile doğrudan bağını kuracak dar bölge, iki turlu seçim gibi modeller hiç uygulanmadı. Bu sistem; demokratik otorite üretmedi. Toplum; ya az oyla kurulan meclis çoğunluklarına ya da demokratik otorite oluşturamayan koalisyonlara mahkum edildi. Siyasi partiler halka mal edilemedi, partiler kapalı kliklerin organlarına dönüştü. Kısaca Türk demokrasi hukuku; Türk DNA’sına uygun hale getirilemedi.
• Demokrasi; ancak güçlü bir ekonomiyle nefes alabilir. Türkiye’de ise ekonomi sürekli zayıf tutuldu. Çift paralı düzen içinde ekonomi dolara bağlandı. Dolar; bağımlılığın simgesi oldu. Köklü bir sanayi kurmak yerine ithalat ve borç düzeni tercih edildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan milli üretim hamlesi terk edildi, ya da 2001 yılında Kemal Derviş’in yaptığı gibi milli sanayi yok edildi. Kanserojen demokrasi; üretimsizlik nedeniyle Türkiye’yi ekonomik kansere mahkum etti.
• Sistem tıkandığında devreye çatışma sokuldu. Fay hatları kışkırtıldı, terör örgütleri kuruldu, yetmedi siyasallaştırıldı. Öcalan dosyaları, açılım süreçleri, masalar… Hepsi Türk toplum bedenine kanser hücresi enjekte etmekten başka bir şey değildi.
3. Metastaz: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
Kanserin ölümcül evresi metastazdır; hastalık bütün organlara yayılır. Türkiye’de bu evre Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile başladı. Dünyada örneği olmayan bir model kuruldu; yasama, yürütme, yargı tek kişide toplandı.
2017 referandumu ile başlayan süreçte parlamento fiilen işlevsizleşti, yargı yürütmeye bağlandı. 2019 İstanbul seçimlerinin iptali, kayyum atamaları, seçim kanunundaki mühendislikler hep bu metastaz evresinin belirtileriydi. Otokrasi, demokrasiyi yok ederek büyüdü. Şimdilerde türetilmiş hukuki araçlarla muhalefet hapsediliyor, bir yıl önceki seçimler mahkeme kararlarıyla iptal ediliyor. Biz sağlıklı bir demokrasi inşa edemedik ama ortaya çıkan yarım demokrasiyi yeni hukuk normları yazarak yok ediyoruz.
4. Cambaza bak, cambaza
Demokrasisi, ekonomisi, eğitimi ve diğer tüm sistemleri kanserli hale gelmiş toplumun önüne her gün yeni bir sirk kuruyoruz ve yeni bir cambaz koyuyoruz.
Cambaza bak cambaza derken,
• İçeride; hukuk rezaletleri, siyasi tutuklamalar, muhalefet partilerinin içeriden bölünmesi, polis zoruyla alternatif kadrolar yerleştirilmesi, muhalefeti yok etme stratejisi adım adım uygulanıyor.
• Dışarıda; Türkiye’deki bütün oyunların temel sebebi olan İsrail, Suriye’de Türk hazırlık üslerini bombalıyor, Zengezur’da yeni bir Kafkas cephesi açıyor, Kıbrıs’ta statükoyu bozacak hamleler yapıyor.
Millet cambaza baktırılırken cebi ve geleceği boşaltılıyor.
5. Muhalefet de kanserli
Toplumsal kanser üreticileri; kanseri sadece iktidara değil, muhalefete de bulaştırıyor.
• DEM Partisi: Demokratik maskeli bir bölücü hale getiriliyor.
• MHP: Milli kisve altında bölücülerle anlaşıyor; vatandaşı ümmete, devleti ganimete dönüştürme politikalarına göz yumuyor.
• CHP: Atatürk’ün mirasına sahip çıktığını söylerken, içinde DEM’in oylarından vazgeçemeyen klikler barındırıyor.
Sonuçta muhalefet de emperyalist aklın dizayn ettiği kanserli hücrelerden etkilenerek, adeta hastalığın tarafı oluyor.
6. Gerçek tedavi: Milli bağımsızlık bağışıklığı
Kanserle mücadele; doğru ve erken teşhisle başlar. Biz ülke olarak hem doğru hem de erken teşhis yapamadık. Kanser; tüm ekonomik, demokratik, siyasi ve toplumsal yapımızı sardı. Bugün artık; Türkiye’nin sorunu sadece iktidar, sadece muhalefet de değil, sorun tümüyle toplumsaldır. Demokrasi ve ekonomi kasıtlı olarak modelsiz bırakılmıştır. Halk iradesi dışarıdan yönlendirilen örtülü emperyalist akıllarla dizayn edilmiştir.
Tedavi, milli bağışıklık sistemini yeniden harekete geçirmektir. Bu da yeni ve milli bir modelle mümkündür. ABD–İsrail’in BOP ve ılımlı İslam oyunlarını reddetmek, Rusya ve Çin’in emperyal alternatiflerine de kapılmamak gerekir.
Gerçek çözüm, Türk milletinin kendi köklerinden doğacak sahici, milli ve bağımsız bir toplum tasarımıdır. Kanserli toplumun ilacı, Türk milletinin milli bağımsızlık bağışıklığıdır. Tarih boyunca bizi terk etmeyen ve DNA’mızın derinliklerinde yaşayan bu bağışıklık yüzeye çıkarılmadan ve toplumun önüne konulmadan sadece demokrasi ve ekonomi değil, Cumhuriyet’in bütün organları çürüyecektir. Altında birleşeceğimiz bir milli doku ve milli devlet kalmayacaktır. Bu yüzden; bugün içinde yaşadığımız olumsuzlukları bir siyasi çekişme değil, toplumumuzun bütününü ilgilendiren bir var oluş tehdidi olarak görmeliyiz.
Kanserojen demokrasi
Kanserojen demokrasi
Paylaş: