.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

İzmir’de birlik ve bütünlük sağlanmalı

Okuma Süresi: 7 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Uğur Yüce, İzmir’in ortak aklının laiklik ilkesinde, Atatürkçülük’te buluştuğunu ama İzmir'i nasıl kalkındıracağız dendiğinde maalesef birlik ve bütünlük kuramadığını dile getirdi.
İzmir’de birlik ve bütünlük sağlanmalı
Paylaş:
Kentimiz İzmir Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Ege Bölge Sanayi Odası önceki dönem başkanlarından iş insanı Uğur Yüce, İzmir’de uzun yıllardır tartışılan “Kentin cazibesini kaybetmesi” meselesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yüce, kentin göç yapısı, aidiyet duygusu, iş dünyasının kente bakışı, odalar ve kurumlar arasındaki dağınıklık ile siyasi iklimin İzmir üzerindeki etkilerini neden–sonuç ilişkisi içinde ele alınması gerektiğini ifade etti.

İş insanı Selim Gökdemir’in Gözlem’e verdiği röportajda düşüncelerinin büyük bölümüne katıldığını belirten Yüce, İzmir’in yaşadığı sorunların, sosyolojik yapıdan yönetişim eksikliğine, göç olgusundan aidiyet duygusunun zayıflamasına kadar uzanan çok boyutlu nedenleri bulunduğunu söyledi. “İzmir aslında ortak akıl denilen yerde, laiklik ilkesinde, Atatürkçülük’te buluşuyor, ama İzmir'i nasıl kalkındıracağız dediğimiz zaman maalesef birlik ve bütünlük yok.” diyen Yüce, çözümün ise kentin tüm dinamiklerinin birlik ve bütünlük içinde hareket etmesinden geçtiğine dikkat çekti.
Uğur Yüce, İzmir’in karşı karşıya olduğu sorunların yalnızca ekonomik ya da yönetimsel değil, aynı zamanda derin bir sosyolojik arka plana dayandığını ifade etti. Kurtuluş Savaşı sonrası Rumların ve Ermenilerin, İsrail’in kuruluşu sonrası da Yahudilerin İzmir’den ayrıldığını hatırlatan Yüce, “Tabii ki müthiş bir kültür birikim buradan bu şekilde göç etti gitti… Ardından İzmir kaybettiğinin yerine göç de aldı ama kente gelenlerin, kültürel zenginliğini harekete geçirmeyi de başaramadı. Ben bunu İzmir’in asimile edebileceğinden de fazla bir göç almış olmasına bağlıyorum.” şeklinde konuştu.
Göç olgusunun İzmir’in toplumsal yapısını doğrudan etkilediğini ifade eden Yüce, köklü burjuvazi kavramına dikkat çekerek, aidiyetin nesiller boyu oluştuğunu dile getirerek, asıl meselenin İzmir’de kazanç sağlayan, varlık sahibi olan kişilerin kente karşı sorumluluk duygusu geliştiremediğini belirtti. Bu aidiyet duygusunun neden yeteri kadar gelişmediğine sosyolojik bir tespit yaparak cevap veren Yüce, “Şimdi dünyada burjuvazi sınıfı deyip, burjuvaziyi ciddi bir şekilde incelediğimizde, kökenlerinin çok uzun yıllar ve nesiller boyunca yaşadığı o toprakla, o beldeyle, yöreyle bütünleştiğini görüyoruz. O bütünleşme inanılmaz derecede ciddi bir aidiyet hissi geliştiriyor. Ve oradan doğan bir takım sorumluluklar oluyor.” dedi.
İzmir’deki temel sorunun, zenginleşen nüfusun büyük ölçüde kent dışından gelmiş olması ve aidiyetin oluşmaması veya köklü İzmirli ailelerin yeni kuşaklarının kenti terk etmesi olduğunu belirten Yüce, bu sürecin yalnızca İzmir’e özgü olmadığının altını çizerek, küresel hareketliliğe işaret etti. Nazilli'de yaşayan insanın Aydın'a değil İzmir'e geldiğini belirten Yüce, “İzmir'de yaşayan insanlar da mutlaka İstanbul'a, İstanbul'daki New York'a gidiyor. Yani bu evrimin, gelişmenin en doğal sonucu.” ifadelerini kullandı.
Göçle gelen nüfusun yaşadığı travmanın, kente karşı mesafeli bir tutum doğurduğunu ifade eden Yüce, bu durumun ekonomik davranışlara da yansıdığını aktardı. Göçle gelenlerin yeteri kadar kök salmadığı için; genlerinde de aslında bir kere maruz kaldıkları göçün doğurmuş olduğu travma yattığına dikkat çeken Yüce, “Yani köklerinden kopartılmışlar. Netice itibarıyla malını, mülkünü bırakmış, satmış, sağmış, altına döndürmüş, beline bağlamış, gelmiş. Şimdi bu bir güvensizlik hissi ve bunun bir kere daha tekrarlanmayacağından da onun genleri emin değil. Kendisi bunun bilincinde mi? Hayır. Ama netice itibarıyla tasarruflarını harcamakta veya belirli bir şey için paylaşmakta son derece tedirgin.  Bu kendini tam manasıyla maddi güvencede hissedememenin vermiş olduğu bir duygu. Ne olur ne olmaz hissi.” şeklinde konuştu.

AK Parti politikaları İzmir’i CHP kalesi yaptı
İzmir’in merkezi iktidar ile kurduğu ilişkinin içinde sorunlar olduğuna dair söylemlere de cevap veren Yüce, İzmir’in bir partinin kalesi olarak görülmesine karşı çıkarak, “İzmir Halk Parti kalesi falan diyorlar. Alakası yok… İzmirli, Halk Parti'ye, Atatürk'le, laiklikle, özgürlükle özleştirdiği için oy veriyor.” dedi. İktidarın İzmir’e yaklaşımını da eleştiren Yüce, Burhan Özfatura örneği üzerinden kentin aslında farklı siyasi profillere açık olduğunu dile getirerek, “Şimdi iktidar aslında İzmir'i engellemek, ihmal etmek yerine, tam tersi İzmir'i hakikaten ihya edici ve geliştirici bir yaklaşım içinde olsaydı, İzmirli çok rahat bir şekilde, bağnaz olmayan, aklı başında dürüst bir AK Partili adaya da oyunu verirdi. Nitekim bunun en güzel örneğini bu kent yaşadı. Şimdi Burhan Özfatura benim çok sevdiğim, saydığım, yakın dostum. Ben hayatımda Burhan bey kadar dürüst, hakikaten ilkeli bir adam hayatımda az gördüm. Ama aynı zamanda muhafazakâr bir insandır Burhan bey. Kültürpark'ta mescit tartışmaları sırasında ‘Ben takunyalarımla iftihar ediyorum. O mescidi de oranın içine yapacağım’ demiş olmasına rağmen bu kent tarafından ikinci defa başkan seçilmiştir. Neden seçilmiştir? Kent aşkını, sevgisini, dürüstlüğünü, çalışkanlığını bilen insanlar günahıyla sevabıyla Burhan'ı bağrına basmıştır. Doğru da yapmıştır. Şimdi bunu ben bir türlü bu iktidara anlatamadım. Bu iktidarın yanlış politikaları, burada bir CHP kalesi yarattı. İzmir halkının gönlünü kazanmak yerine, karşısına alacak şekilde, ‘Gavur İzmir’ gibi saçma sapan birtakım yaklaşımları kendisinden soğuttu.” ifadelerini kullandı.

İzmir’i geri götüren unsur birlik eksikliği
İzmir’in bir diğer önemli sorununun kentteki kurumsal dağınıklık olduğunun altını çizen Yüce, “İzmir Kalkınma Ajansı'nın İzmir ile ilgili yapmış olduğu bir kalkınma planı var. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin de, sanayi odasının da, ticaret odasının da, ESİAD'ın da, EGİAD'ın da planı var. Hepsi maalesef birbirlerinden farklı. İzmir'de aslında ortak akıl denilen yerde İzmir'i nasıl kalkındıracağız dediğimiz zaman maalesef birlik ve bütünlük yok. Bu eksiklik İzmir'i çok büyük ölçüde geri götüren bir unsur. Bir kere nasıl bir İzmir istiyoruz diye düşünmeye başladığımızda mevcuda bakıyor ve mevcudu yenileştirmeye çalışıyor. Peki mevcut doğru mu? Bunu hiçbir zaman tartışmıyor. Mevcut yanlış.” dedi.

“Bütünsellik olması şart”
İzmir’deki sorunun çözümü için kente aidiyet duygusuyla bağlı olan örnek isimleri ve çözüm önerilerini de anlatan Yüce, “Lucian Arkas’a hayranım hakikaten, ama neden işte çok derin kökleri var. Yani netice itibariyle ta atalarından gelen bir süreç, 100 yıl aşkın bir süredir bu topraklarda yaşamış bir ailenin mensubu. Yaşar Ailesi, Durmuş Yaşar'dan beri, bugün 3'üncü nesli yaşıyorlar. Onlar da netice itibariyle bu bağı kurmayı başarmış bir aile. Öte yandan Mesut Sancak, buralı değil. Fakat çok kısa bir zamanda aslında burayı benimsemiş ve burayla özdeşleşmiş bir insan. Mesela sanata olan katkılarından dolayı Olten Ailesi’ni, kültür ve sanat konusunda birikimiyle, yaptıkları ve yapmak istedikleriyle bir Selim Gökdemir’i çok takdir ediyorum. Bu isimler mutlaka artmalı ve artması da aslında mümkün. Çünkü burada şunu özellikle söyleyeyim, vilayette eğitim vakfı var. Bir aralık okul yaptırıp Millî Eğitim’e devredenlerin, orada fotoğraflarını asmışlardı. Orada aşağı yukarı bir 90-100 kişi falan vardı. Ben fotoğraflara dakikalarca baktım. Orada sadece 6-7 tanesini tanıyordum. Dolayısıyla bir de İzmir'in gizli kahramanları var. Yani kimsenin kim olduğunu, ne olduğunu bilmediği ama çok büyük bir özveriyle fedakârca bunları yapan insanlar var. Bunların organize edilmesi gerek, tüm bunların bir bütünsellik içinde olması şart.” şeklinde konuştu.

TARKEM örneği
Uğur Yüce sözlerine şöyle devam etti: Kemeraltı bölgesinde bin 500'ü aşkın tescilli yapı var. Burası İzmir’in limandan sonra en büyük hazinesi. Limana sahip çıkamıyoruz. Tamam, hiç olmazsa tarihi alana sahip çıkalım. Bunun için TARKEM kuruldu. TARKEM’i kurarken bir etüt yapmak gerekiyordu. Üniversite bunun için bizden 400 bin lira istedi. Ben de sosyal medyadan ‘ben 20 bin lira veriyorum. Benim gibi 19 kişi daha arıyorum. Bu para geri dönmeyecek. Haberiniz olsun’ diye çağrı yaptım. Ertesi gün sekreterim büyü bir telaşla ‘Uğur bey 116 kişi para yatırmış 2 milyon 300 bin lira olmuş’ dedi. 5 yıllık bir uğraş sonucunda bakanlığı, vilayeti, bütün odaları içine alan bir yapı oluştu. Çeşitli projeler geliştirdik. Siz buralara yatırım yapın ve bir eseriniz olsun dedik. Her birine ayrı projeler sunduk. Bir tek EGİAD cevap verdi. EGİAD, Portekiz Sinagogu’nu restore etti. O zamanki başkan Seda Kaya burayı İzmir'e hediye ettiler. Ama diğer kurumlardan hiçbir tanesi bir çivi çakmadı.

Hepsi çok iyi niyetli
İzmirli meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının mutlaka iyi işler yaptığının bilinmesi gerektiğini dile getiren Yüce, “EBSO Başkanı Ender Yorgancılar, İZTO Başkanı Mahmut Özgener, İTB Başkanı Işınsu Kestelli ve diğer STK başkanları, bu kentin insanları. Hepsi de iyi niyetli ama eğer vali ve belediye başkanı başta olmak üzere devlet kurumlarının desteğini sağlayamadıkları müddetçe maalesef onların gayretleri sınırlı kalıyor. 5 milyona yakın İnsanın yaşadığı bir kent ve kentin ihtiyaçları çok farklı ve büyük. Kentin bütün dinamiklerini harekete geçirmek lazım.” şeklinde konuştu.
İzmir’de bu gücü birleştirecek, harekete geçirecek. Kimlerdir diye sorulduğunda ise, cevabın bu kenti yönetenler olduğunun altını çizen Yüce, “Yani bu kenti yönetenler kendi arasında bir kere uyumlu, ahenk içinde çalışamıyorsa, bu kentin valisiyle belediye başkanı bir araya gelip “Gelin bakalım beyler aynı masanın etrafında bir ucunda biri bir ucunda biri oturarak. Biz aslında bu görevlerde bu halkın refah ve mutluluğu için varız. Dolayısıyla görevimiz onlara hizmet etmek. Biz onların hizmetinde olan, onların vergileriyle hadi şimdi elbirliğiyle ne yapabiliriz?” demediği müddetçe maalesef bu kent işte böyle şikâyet durumunda kalır.” dedi

İzmirliler kente sahip çıkmalı
Eleştirmenin dünyanın en kolay eylemlerinden biri olduğunu da dile getiren Yüce açıklamalarını şu şekilde tamamladı;
“Yani konuşuyoruz işte. Fakat konuşmak yetmiyor. Elini taşın altına koyacaksın. Kendi imkânların içinde. Rölatif bir şekilde de olsa, herkes elini taşın altına koyacak. Yani 10 lira verebilen 10 lira versin. Hiç önemli değil. 100 lira verebilen 100 lira versin. Ama bu insanlar bu kent için bir araya gelsin. Bir bu kentli de şehirlerine sahip çıksın. Yani halk bence iktidara bunu parti düşüncesiyle demiyorum. Halk partili, AK Partili demiyorum. AK Partili de bu kentin vatandaşı. Halk Partili de bu kentin vatandaşı netice itibariyle. Burada yaşayan insanlar vatandaşlık bilinciyle kentlerine sahip çıkmalı ve iktidara baskı yapmaları lazım.”