.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

İzmir cazibesini kaybediyor

Okuma Süresi: 6 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) tarafından İzmir’de ilk kez gerçekleştirilen İzmir Kurumsal Yönetim Zirvesi açılışında konuşan TKYD Başkanı Dr. Tamer Saka’nın sözleri de bir kez daha acı gerçeği ortaya çıkardı.
İzmir cazibesini kaybediyor
Paylaş:
Antik Efes, Küçük Menderes’in taşıdığı alüvyonlar altında limanını kaybettiğinde, kaderi artık değişmez bir şekilde mühürlenmişti. Denizden uzaklaşan kent, ticari cazibesini yitirdi ve tarih sahnesinden çekildi. Aynı akıbetin İzmir için de yaşanmaması adına Gediz Nehri’nin yatağı yüzyıl önce kuzeye taşındı; körfez alüvyonlarla dolup kapanmaktan korunabildi. Ancak coğrafyayı değiştirmek yetmedi. Bugün İzmir, suyun değil, zihniyetin getirdiği bir siltlenme tehlikesiyle karşı karşıya… Kent, iş insanları, sivil toplum kuruluşları, belediye ve merkezi hükümet arasında yeterli koordinasyonun kurulamaması ve ortak hedefe hareketlenememesi nedeniyle adeta kendi geleceğini doldurup yok ediyor.
Tam bu noktada Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) tarafından İzmir’de ilk kez gerçekleştirilen İzmir Kurumsal Yönetim Zirvesi açılışında konuşan TKYD Başkanı Dr. Tamer Saka’nın sözleri de bir kez daha acı gerçeği ortaya çıkardı. Dr. Saka’nın, “İzmir potansiyelinin altında” açıklaması Megapol Grup Yönetim Kurulu Başkanı Selim Gökdemir’in “Yaşadığın kente borçlusun” ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın “5 kuruş katkı vermeyip eleştirmek” sitemlerini ve ardından yaptığı çağrıları akıllara getirdi.

Tamer Saka: İzmir potansiyelinin altında
TKYD’nin daha önce İstanbul’da gerçekleştirdiği ve bu yıl ilk kez İzmir’de hayata geçirdiği Değişen Dünyada Yönetim ve Yeni Ekonomik Düzen başlıklı İzmir Kurumsal Yönetim Zirvesi, birçok iş insanı ve üst düzey yöneticiyi bir araya getirdi. Zirvenin açılışında konuşan Dr. Saka’nın ifadeleri ise İzmir için bir uyarı niteliği taşıyordu. Yaptığı konuşmasını “Hepimiz mutabıkız ki İzmir potansiyelinin altında” ifadeleriyle noktalayan Dr. Saka, İzmir’in rekabet gücünü kaybettiği eleştirilerine paralel bir görüş ortaya koydu.

Tüm aktörler bir araya gelmeli
İzmir’in bir bütün olarak gelişen ve değişen dünyada rekabetçi olabilmesi için uzun vadeli, 10–20 yıllık bir vizyon planına ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Dr. Saka “Bu özel sektörün tek başına yapabileceği bir şey değil. Hükümetin, belediyenin ve iş dünyasının birlikte planlama yapması gerekir. Tek taraflı çabalar ancak bir yere kadar götürür. İzmir’in önceliklendirilmesi gereken alanlar var. Örneğin turizm çok daha farklı bir noktaya taşınabilir. Çeşme bile çarpık gelişiyor. Planlama zayıf.” ifadelerini kullandı. Dr. Saka, İzmir’in yeniden cazibe merkezi olup rekabet gücünü artırabilmesinin çözüm yolunun, kentin tüm aktörlerinin bir masaya oturup uzun vadeli strateji oluşturmasından geçtiğinin altını çizdi. Dr. Saka’nın bu açıklamaları İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın İzmir Entarnasyonal Fuarı’nın basın lansmanında İzmir İş Dünyası’na yönelik mesajlarını akla getirdi.

Gözü dışarıda olan insanlar şehre sahip çıkmıyor
İEF basın toplantısında iş dünyasına yönelik sert ifadeler kullanan Başkan Tugay, “Bırakın sponsor olmayı, stant açmak için aradığımız köklü firmalar randevu dahi vermiyor. Durağan heyecansızlık belediyeye bir sorumluluk atmaya dönüşemez. Belediye ne benim ne de diğer arkadaşların, İzmir’in belediyesi bu. Belediyenin bir sıkıntısı varsa, Bunu çözmek için biz ne yapabiliriz diye birilerinin konuşması lazım. 5 yılda bir adamı seç o da sihirli değnekle dokunsun olmaz. Ülkeyi kim yönetirse yönetsin halk ile toplumun dinamikleri ile birlikte olur. Önce korumayı bilecekler, orayı burayı yak, kır dök. Ben üreteyim, zengin olayım ama İzmir’e 5 kuruş katkı vermeyim yok böyle bir şey. Bu ne İzmir’i ne de vatanını milletini sevmektir. Ne geçmişine çoluğuna çocuğuna sahip çıkmaktır. Biz çalışıyoruz siz ne yapıyorsunuz. Bu şehir için de bir şeyler yapmak zorundasınız. Kütüphane yapalım diyorum vazgeçtim diyorlar. Huzurevi yapalım diyorum tık yok. Mesut Bey Klaros’u destekliyor. İzmir’de 7 tane antik şehir var. Şehrin her tarafı tarihi eserle dolu. Bunları siz İngiltere’ye Fransa'ya Almanya’ya verin havalara uçarlar. Olduğu yerde her şeyi gün yüzüne çıkarırlar. Biz ne yapıyoruz bekliyoruz. Kültür Bakanlığı para versin diyor. Beş kuruş vermiyor. Belediye veriyor, yetiyor mu yetmiyor. Daha fazlası neden bu şehirden çıkmıyor. Gözü İzmir’in dışında olan insanlar niye bu şehre sahip çıkmıyor. Belediyeyi, bakanlığı eleştir. Olmaz böyle şey. Siz de karınca kararınca destek olacaksınız. Biz bunları konuştukça, Kral Çıplak dedikçe bir şeyleri değiştireceğiz.” diyerek eleştirisini dile getirdi.

Fuar açılışında teşekkür, ancak eleştiri devam etti
Basın toplantısında iş dünyasına sitem eden Tugay, fuar açılışında ise destek veren kuruluşlara teşekkür etti ancak tutumunun değişmeyeceğini de net biçimde ortaya koydu: “Sponsorluk için kimseye yalvar yakar olamayız. Kimse destek olmasa da fuarı yaparız ama bazı insanlar ihtiyaç olduğunu görüp ‘biz yanınızdayız’ der. İzmir’e sahip çıkmak istemeyenler saklansın; ama sahip çıkacak insanlar var.” ifadelerini kullandı.

EGİAD gecesinde kenetlenme çağrısı
Başkan Cemil Tugay, EGİAD’ın 35. kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada da İzmir’i geleceğe taşımak için iş dünyasıyla birlikte hareket etme çağrısı yaparak, “İzmir’in daha da ileriye gitmesi için beraber mücadele edelim. Bu şehrin katma değeri artsın, daha fazla insan iş sahibi olsun. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu şehrin kurumudur; kapımız, gönlümüz sonuna kadar açık.” sözleriyle iş insanlarına seslendi.

İzmir, coğrafi kaderini değiştirdi ama ekonomik zihniyeti değiştiremedi
Megapol Grup Başkanı Selim Gökdemir, geçtiğimiz hafta gazetemize yaptığı açıklamalarda, kendisinin de içinde bulunduğu iş dünyasına sert sözlerle yüklenmişti. Kentin kültürel, ekonomik ve sosyal damarlarında dolaşan bir iş insanı olarak, İzmir’e karşı sorumluluğunu yerine getirme çabası yaptığı projelere de yansıyan Gökdemir, “İzmir adeta kabuğuna çekildi.” şeklinde konuştu. Modern dünyada artık sadece ülkelerin ya da şirketlerin değil, şehirlerin de rekabet halinde olduğunu hatırlatan ve İzmir’in sahip olduğu potansiyelin tam anlamıyla kullanılabilir olmasının Türkiye’yi ekonomik anlamda da bir üst lige taşıyacak güce sahip olduğunun altını çizen Gökdemir, şehrin tüm önde gelenlerine bir çağrıda bulundu. Kentin yalnızca kamu kurumlarının çabasıyla ayağa kalkamayacağını belirten Gökdemir, “İş dünyası, STK’lar, akademi, sanat çevreleri ve tüm kent bileşenlerinin ortak iradeyle üretmesi gerekiyor. İzmir’in potansiyeli çok yüksek ancak bu kolektif bir bilinçle harekete geçebilir.” şeklinde konuştu. Kentte iş yapan iş insanlarının en temel sorumluluğunun, şehre karşılıksız katkı sunmak olduğuna da değinen Gökdemir, “Bu şehirde iş yapıyorsan, bir şey inşa ediyorsan, bu kentin kültürel ve sosyal gelişimine katkı sunmak zorundasın. Kâr amacı güden yatırımlar elbette önemli ama toplumun ayağa kalkması için bunlar tek başına yeterli değil. Bu noktada İzmir’de rahmetli Selçuk Yaşar, Lucian Arkas ve son zamanlarda Mesut Sancak gibi isimler kente karşılıksız katkılarıyla bir duruş sergiliyor. Selçuk Yaşar İzmir’de kurup dünyaya açılan şirketini İzmir’den taşımayıp bu kente katkısını sürdürmesi, bununla da yetinmeyip bir üniversite kazandırması takdire şayan bir davranış. Bu duruşları takdir edilmeli ve örnek alınmalı. Ama maalesef ben bu şehirde bu kişilerin de hak ettikleri değeri görmediklerine inanıyorum. Bence bu isimlerin şehirde cadde ve bulvarlara isimleri verilerek ödüllendirilmesi gerek.” ifadelerini kullandı.

“Bu şehirden kazanan iş insanlarının bu şehre borcu var”
Desteklerin birer jest değil, kentli olmanın gereği olduğunu belirten Gökdemir, batı ülkelerindeki iş kültürüne dikkat çekti: “Gelişmiş ülkelerde bir iş insanı para kazandığı kente bu tür yatırımları yapmazsa sokakta yüzüne bakmazlar. Saygı, kazandığın şehre ne harcadığınla doğru orantılıdır. Bu kültürün İzmir’de de yerleşmesi gerekli. Bu şehirde iş yapan, bu şehirden kazanan iş insanlarının bu şehre borcu var.” dedi. Gökdemir’in iş dünyasına yönelik eleştirilerinden biri de, yurt dışına sermaye çıkışındaki kuralsızlık: “Yurt dışında şirket merkezini başka ülkeye taşıyacağınız zaman yüzde 20 ek vergi alınır. Bizde ise iş insanı parasını ülkemizden kazanıyor ama gönlünce yurt dışına çıkarabiliyor. Bunun acilen yasalaşması lazım. Bu da kente borçluluk gibi bir şey aslında.” Tüm bu yaşananlar ışığında İzmir’e baktığımızda sonuç olarak, Efes, Küçük Menderes’in getirdiği alüvyonla limanını kaybettiğinde geri dönüş yoktu. İzmir ise Gediz’in yönünü değiştirerek coğrafi kaderini korudu fakat bugün fiziksel değil, kültürel ve ekonomik bir alüvyon biriktiriyor. Bugün kentin karşı karşıya kaldığı tablo; Şehrin geleceğini şekillendirmesi gereken iradenin geri durması, uzun vadeli bir ortak aklın kurulamaması, iş dünyası–yerel yönetim–sivil toplum üçgeninde gereken bağın oluşmaması İzmir’i giderek yavaşlatıyor. Tüm bu değerlendirmeler bir araya geldiğinde, İzmir’in sorunu artık ne körfezin dolması ne de nehirlerin yönü… Sorun, anlayışın yönü. Efes, coğrafi kadere boyun eğmişti. İzmir ise coğrafyasını değiştirmesine rağmen manevi, ekonomik ve sosyal bir çöküş riski alıyor.

EFES, KÜÇÜK MENDERES- İZMİR, GEDİZ MESELESİ
Antik Efes limanının tamamen dolmasına sebep olan, Küçük Menderes’in (eski adıyla Kaystros) taşıdığı alüvyonlardı. Liman yavaş yavaş doldu, Efes denizden uzaklaştı ve sonunda ticari önemini kaybetti. Bugün denize uzaklığının bu kadar fazla olmasının sebebi tamamen bu doğal süreç.
İzmir’in de benzer bir kader yaşamaması için Gediz Nehri’nin yatağı gerçekten değiştirildi.
Gediz, tarihte sık sık taşkın yapıp çok yoğun alüvyon taşıyan bir nehir olduğu için, doğrudan körfeze dökülmesi zaman içinde limanı ve körfezi ciddi biçimde siltle tehdit ediyordu. Bu nedenle 19. yüzyıl sonu – 20. yüzyıl başında (özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan ek düzenlemelerle) nehrin ağzı daha kuzeye yönlendirildi. Bugün Gediz Deltası’nın bulunduğu bölge bu yönlendirmenin sonucudur.
Bu müdahale olmasaydı, İzmir Körfezi’nin zaman içinde dolarak sığlaşması ve limanın yetersiz hale gelmesi neredeyse kaçınılmazdı.