Her birimiz yaşama farklı pencerelerden bakarız. Ama çoğumuz olumsuz olaylara -olumlulara nazaran- daha fazla dikkat ederiz. Yanlış olana yönelik ilgimiz, doğru olana duyduğumuz ilgiden genellikle daha fazladır.
Psikoloji biliminin çıkış noktası insanlarda neyin yanlış olduğunu irdelemek olsa da ilerleyen yıllarda bazı araştırmacılar, insanlarda neyin doğru olduğuna ve bunun nasıl geliştirileceğine daha fazla ilgi duymuşlardır. Böylece Pozitif Psikoloji akımı başlamış ve akımın önemli kavramlarından biri olan ‘psikolojik sermaye’ ortaya çıkmıştır. Psikolojik sermaye, kişinin kendini ne derece yeterli algıladığını, dayanıklılığını, geleceğe dair beslediği umudunu ve iyimserliğini ifade eder.
Bu tür bir sermayeyi düşününce, ilk akla gelen sorulardan biri muhtemelen iyimserliğin dış koşullardan bağımsız gelişip gelişemeyeceği olur. Örneğin, bankam borçlarımı kapatmak için başvurduğum krediyi onaylanmadığında ya da kaskosunu henüz yaptıramadığım aracımla kaza yaptığımda nasıl iyimser olabilirim?
İyimserlik, zor durumların başarıyla yönetileceği ve olumlu sonuçlanacağı varsayımına dair sahip olduğumuz genel bir eğilimdir. Bu eğilim kişinin beklentilerini tanımlayan bilişsel bir özelliktir. Buradan yola çıkarak yukarıdaki soruyu şu şekilde güncelleyebiliriz: Zor durumlarda bilişsel olarak olumluya yönelmek nasıl mümkün olur?
Pozitif Psikoloji literatüründe öne çıkan ‘öğrenilmiş iyimserlik’ kavramı, olumluya yönelmenin öğrenilebileceğini savunur. İyimserliği öğrenebilenler, olayların nedenlerini daha kolay fark ederler ve olayların değiştirilebilir noktalarına odaklanırlar. Bu sayede zorluklarla mücadele edebilme gücünü kendilerinde bulurlar. Başarılı olup olmayacakları ise gerçekçilik ile aralarındaki mesafeye bağlıdır.
İnsanlar bazen olaylar üzerindeki etkilerini, gerçekte olduğundan daha fazlaymış gibi algılarlar. Bir felaket söz konusu olduğunda, başkalarının bundan etkilenme olasılığının -kendilerine nazaran- daha fazla olduğuna inanırlar. Örneğin, uzun süredir kararlı bir şekilde küçülme politikası uygulayan şirketteki bir yönetici, gerçekçi olmayan bir iyimserlik içindeyse, sıra kendisine geldiğinde diğerlerinden daha fazla hayal kırıklığı yaşar.
Konuyla ilgili tüm olumsuz bilgilere dikkatini verip, çözülemeyecek olandan kendini hızla uzaklaştırarak çözülebilir olana yönelen ‘gerçekçi iyimserler’ için zorluklarla mücadele geliştirici bir meydan okumadır. Olası riskleri hafife alan, sahip olduğu becerileri abartan, hazırlıkları yetersiz kalan gerçekçilikten uzak iyimserlerin mücadelesi ise her an kötü sürprizlerle dolu bir yolculuğa dönüşebilir. Yani gerçekçi olmak, tüm iyimserlerin repertuvarında bulunması gereken en önemli beceridir.
İyimserliğin gerçekçilikle sınavı
İyimserliğin gerçekçilikle sınavı

Paylaş: