İstanbul Sanayi Odası, sanayi sektörünün devler ligini belirleyen “Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırmasının 2024 yılı sonuçlarını açıkladı. Bu açıklamanın önemli tespitlerini şöyle özetleyebiliriz: “Türkiye 2022-2024 döneminde sırasıyla %5.5, 5.1 ve 3.2 oranlarında büyürken aynı dönemlerde sanayinin büyümesi yine sırasıyla %1.7, %1.7, %0.5 oranlarında gerçekleşti. Oda başkanı Sn. Erdal Bahçıvan'ın deyişiyle son yıllarda sanayiciler kazandıkları paranın neredeyse tamamını finansman giderlerine ayırmak zorunda kaldılar. İSO'nun faaliyet karı 2024'te %31.6 oranında azalarak 937 milyar TL'den 641 milyar TL'ye geriledi. Faaliyet karlılığı oranı % 12,5'tan %6.2’ye indi. 2014-2023 ortalaması %10.4'tü. Bu karlılıkta oldukça ciddi düşüş var. Türkiye'nin 261.8 milyar dolar olan ihracatının %36.9'unu (96.6 milyar dolarını) ISO 500 firmaları yapmış durumda. Bu oran istikrarlı devam ediyor. Finansman giderleri faaliyet karının %96.6'sını oluşturuyor. 500 firmanın özkaynak artış oranı %31.6. Devreden K.D.V. tutarı 66.753 milyon TL'den 84.688 milyon TL'ye çıkmış durumda. Artış oranı %26.9 yaklaşık 2.2 milyar dolar civarında şirketler hazineyi fonlamaya devam ettiler. Bunun yaklaşık maliyeti 150-200 milyon civarında. AR-GE yapan kuruluş sayısı 2015 yılında 276 iken 2023 ve 2024 yıllarında artmadığı gibi 265'lerde kalmış. 500 firmanın 88 adedi halka açık. Bu sayı 2017'de 69'du.Yabancı sermaye kuruluşları sayısı ise 124.”
Yazılı ve sözlü basında bu tespitlere ilişkin olarak en çok tartışılan konu finansman giderleri ile faaliyet karlılığındaki olumsuzluklar oldu. Bu konudaki bir yanlış tespiti düzeltmekte yarar var. Ayrıntıları inmek lazım.Aslında finansman giderlerinin net satışlara artış oranı artmamış, esas faaliyet kar marjı gerilemiş. Faiz, amortisman ve vergi öncesi karın (FAVÖK) finansman giderini karşılama oranı son yıllardakinin hemen hemen aynısı (FAVÖK/FİNANSMAN GİDERİ (KAT) 2.2)Finansman giderinin satışları oranı ise 2023'te %7.1 iken 2024'te %6 olmuş. Satışların maliyet artışı %44.5 artarken faaliyet giderleri %72.8 oranında artmış. Asıl sorun finansmanda değil faaliyet karı azalışında.
Dezenflasyondaki aksaklıklar
Şu anda hatası sevabıyla bir dezenflasyon süreci uygulanıyor. Doğaldır ki bütüncüllüğü eksik, maliye politikası yönü zayıf. Kamu harcama artışı çok yüksek. Kamu tasarruf yapmıyor. Her çözümü Merkez Bankası'ndan bekleyen bir yönetim anlayışı var. Ancak buna rağmen Merkez Bankası'nın yürüttüğü para politikası “Rasyonel” ilkeler esaslı. 19 Mart'ta yaşadığımız siyasi krizle kendi ayağımıza kurşun sıktık. Mart ayındaki bu kırılma geçici gibi durmuyor, kalıcı olma yönünde ilerliyor. Bu olay ekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesinde altı ay kaybettirdi. Ayrıca 55-60 milyar dolar civarında rezerv erittik. Bu sürenin uzaması sert inişi gündeme getirir. Jeopolitik koşullar ve küresel ticaret savaşları yetmemiş gibi şimdi Kredi Garanti Fonu kredilerini açarak parasal genişleme ile dezenflasyon sürecini uzatıyor ve fiyat istikrarını ötelemeye çalışıyoruz. Unutmayalım, demokratik ve hukuki kırılmaların sonu maalesef ekonomik kırılmalarla sonuçlanıyor. Bu ortamda Rasyonele dönüş programından her şeye rağmen vazgeçersek hem beklentileri hem de zaten oldukça bozulmuş olan fiyatlamaları daha da bozacak ve iki yıldır katlanılan fedakarlıkların hiçbir anlamı kalmayacaktır. Emekli, ücretli, küçük esnaf ve çiftçilerin son derece güç koşullardaki sıkıntılarının daha da artması söz konusu olacak. İstikrar, güven ve rasyonel beklentileri sürdürülebilir kılmadığımız ve program zikzakları yaptığımız zaman neler olacağını daha önceki enflasyonist süreçlerde yaşadık. Bu hatalardan ders almama ısrarımızın maliyeti eskisinden de büyük olur.
Erken bir faiz indiriminin doğru olmayacağı düşüncesindeyiz. Bu tür bir erken indirimde dolara olan talep artıyor, carry-tradeçilerde hemen çıkmaya başlıyor. Bunun çözümü 2021-2023 döneminde uygulanan negatif reel faiz politikası olmamalı. O dönemin faturasını iki yıldır ödememize rağmen ancak bir arpa boyu yol alabildik. Gelişmiş ekonomi yapısına gelmeden onlar gibi hizmet ağırlıklı büyümeye çalışıyoruz. Üretmeden tüketme gibi bir lüks yok. Kuşkusuz yüksek faiz inmeli, ancak zamanlaması ve Merkez Bankası söylemi ve yönlendirmesiyle olmalı. Yüksek dolar faizli yurt dışına servet transferinin çıkmaz yol olduğu iyi anlatılmalı.
İflas riski
“Allianz Araştırma Raporu”na göre 2024 yılında şirketlerin iflas riskinin en yüksek olduğu ülke Türkiye idi. 2025 yılı içinde beklenen iflas riskli sıralamasında Rusya%25 oranı ile birinci, ülkemiz ise %20 oranı ile ikinci durumda. Sanayinin durumu ISO 500 açıklamalarındaki bölümde mevcut. Ülkemizde son yıllarda adeta sanayisizleşme dönemi yaşıyoruz. Adli istatistiklere göre İflas Takip Sayısı 2024 yılında 4.551'e ulaşmış durumda. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Toygar Narbay “2023 ve 2024'ün ardından bu yılın ilk dört ayını da zararla kapatan hazır giyim sektöründe üretim ve istihdam krizi yaşandığına dikkat çekerek bu yıl sonuna kadar birçok firmanın iflas edebileceği” uyarısında bulundu. Geçen haftaki yazımızda “sert iniş” riskinden bahsetmiş ve ülkemiz sanayisinin yoğunlaştığı sekiz ilde 1914 fabrikanın satılık ilanına, 2.219 fabrikanın ise kiralık ilanına çıktığını belirtmiştik. Bu nedenle daha önce 2021-2023 döneminde uygulanan ekonomik hataları hatırımızdan çıkarmamalıyız. Fiyat istikrarı ve finansal istikrarı sürdürebilir kılmadan hiçbir makro ekonomik sorunun çözümü mümkün değildir.
İSO 500 sonuçları ve iflas riski
İSO 500 sonuçları ve iflas riski

Paylaş: