Saat 11.00'da başlaması beklenen duruşma 12.00'da başladı.
İmamoğlu duruşma salonuna alkışlar ve "Cumhurbaşkanı İmamoğlu" sloganlarıyla girdi.
Kimlik tespitinin ardından yarım saat boyunca hakim, suçlamaları ve iddianameyi okudu.
İmamoğlu "Ben dinlemekten rahatsız değilim ama inşallah diploması olmayan kişi de dinliyordur" dedi.
İmamoğlu iddianame okunurken ayrıca “Anlattığınız hiçbir şeyin benimle alakası yok” diyerek tepki gösterdi.
İddianamenin okunmasının ardından İmamoğlu savunmasına başladı.
İmamoğlu savunmasında "Ben 12 metrekarede öyle özgürüm ki o Sarayı'nda çatlasın" dedi.
İmamoğlu, savunmasında ayrıca "Bu iddianameyi savcı yazmadı; bu iddianameyi bir sonraki seçimde kendisini yeneceğimi bilen kişi yazdırdı" dedi.
İmamoğlu özetle şunları söyledi:
“Bu iddianamenin okunduğu zaman, karşınızda 35 yıl önce 18 yaşında bir delikanlının bütün bu işleri nasıl yaptığını, bu hayal dünyasını bir savcının nasıl kurabildiğini, bu saçmalığı ve bu gerçekten ahlak dışı bir metni nasıl yazabildiğini, ben tasavvur edemiyorum. Ama şunu ediyorum: Bu iddianameyi, o yazmadı. Bu iddianameyi bir sonraki seçimde kendisini yeneceğini bildiği kişi yazdırdı. İddianamenin özü ve neti budur. Başka bir anlamı da yoktur. Bunu başta söyleyeyim. Bu bağlamda, davanın gerçekten varlığı bile yüz karası bir durumdur.”
“Cumhuriyet Başsavcılığı, 24 Şubat'ta İstanbul Üniversitesi'ne yazı yazıyor. Sadece bir cümlesini okuyacağım. 24 Şubat’da diyor ki, ‘Acele et, hemen karar ver, hemen karar ver!’ Çünkü diyor, ‘İstanbul Üniversitesi Dekanlığı tarafından tanınırlık, yatay geçiş kontenjanları vesaire vesaire dair idari işlemlerin, Yüksek Öğretim Kurulu kararlarına aykırı olarak yapıldığı tespit edilmiş olup, bahse konu diplomanın kullanılmaya, parantez içinde, YSK ve bunun gibi, devam edildiği..’. Telaş ediyor, Ekrem İmamoğlu gider, Yüksek Seçim Kurulu'na Cumhurbaşkanı adayı olarak başvurur diye, başsavcı telaş ediyor. Yazan savcı telaş ediyor. Kendini ele veriyor. Bu evrak, aslında işin özeti. Çünkü YSK’ya, üniversite diploması, Sayın Hakim'im, bir tek cumhurbaşkanı adaylığı için veriliyor. Başka hiçbir makam için verilmiyor. Sadece cumhurbaşkanı adaylığı için. Bu tam bir rezalettir.”
“Kendisinde olmayan bir evrakın üzerinden, memleketi bu kadar zora sokmanın bir anlamı yok. Gerçekten bu ülkenin artık bir umut seferberliğe ihtiyacı var. Şu saçma sapan işlerden acilen kurtulmaya ihtiyacı var. Milletin parası cebinde eridi. Türk yargısı yerle bir edildi. Yerle bir. Yargılama yapılmıyor. İnfaz yapılıyor, yargısız infaz. Umut seferberliğine ihtiyacımız var, umut seferberliğine. Biz, işte bu umut seferberliğine talibiz. Milletimize korkuyu değil, umudu yaşatmak için de asla vazgeçmeyeceğiz. Bizi zannediyorlar ki zindanlarda susturabilecekler. Susmayız, susmayız. Susmayacağız.”
“Siz bu ülkenin sandığını ve geleceğini koruyacaksınız, siz. Adalet. Önemli bir göreve talipsiniz, hepimizden daha önemli göreve. Biz önünüzde ceketimizi ilikleriz, ama sizin önünüzü ilikleyeceğiniz kimse yok bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde.”
“Toplumun yüzde 70’i, ‘Evet terörsüz bir Türkiye, insanların eşit olduğu, insanların hak ve hukukunun korunduğu, bu toplumun 86 milyon insanımızın eşit hissedar şeklinde yaşamın gerçeklerinin en iyi bir biçimde, her insanın, her haneye en pozitif şekilde dağıldığı bir Türkiye arzusunu dile getiriyor ve bu çerçevede de bunu istiyor. Yüzde 75 civarında böyle bir çözüm sürecinin olmasını. Ama gelin görün ki, bugün iktidarın bunu başarabilme ihtimaline yüzde 25 bile güvenen yok. Böyle bir vahim durumdayız. Gelen fırsatları kaçırıyoruz.”
“Bugün 12 Eylül. 12 Eylül, bu anlamda Türk toplumunun hafızasında net olarak darbeyi hatırlatır. Bu bağlamda da açıkçası ama askeri olsun ama sivil olsun ama siyasi olsun ama iktidar eliyle olsun ama iktidar eliyle beslenen bir cemaat tarafından yapılmış olsun… Tüm darbeleri darbeyi yapanları, darbeyi alkışlayanları, darbeyi pohpohlayanları, darbeyi destekleyenleri ona aparat olanları buradan en yüksek seviyede kınıyorum. Ve açıkçası ülkemizin, bu tür darbelerle yüz yüze kalmamasını da diliyorum. Ama ne yazık ki şu anda da bir darbe sürecinin içerisinde olduğumuzun da yine altını çizmek isterim. Bu manada, karar verenlerin ve bu sürece alet olanların ne kadar büyük bir bedel ödettiğini de topluma, millete, milletin geleceğine, yine altını net olarak çizmek istiyorum. 1 yıldır böyle bir kurgunun başladığı ve 18 Mart'ta diplomamın iptaliyle fitilinin çekildiği, 19 Mart'ta da yapılan operasyonlarla sürecin başladığı, gerçekten çok acı bir dönemi hep beraber yaşıyoruz. Bu ara çok sıcak oldu. Kusura bakmazsanız…
“Tabii siyasi tarihimiz, üzülerek ifade ediyorum ki; demokrasiyi, milletimizin özgür olma iradesini ve umuda hapsetmeye çalışan nice davalarla doludur. Türkiye'de değişim isteyenler, hak hukuk arayanlar, bunun mücadelesini verenler, ne yazık ki bu tür davalarla tarih boyunca muhatap olmuşlardır. Fakat bugün öyle bir sebepten buradayız ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve Yüce Türk Yargısı'nın getirilmiş olduğu durum, gerçekten bizi üzüntüye boğmaktadır. Hicap duyuyorum. Sizin bugün bu işe mesai ayırmanızı bile hicap duyarak, üzülerek takip ediyorum ve içinde oluyorum. Ona karşı dört seçim kazandığımı ve beşinciyi de kazanacağımı bildiği için ve gördüğü için, net olarak bu duruşmanın tasarruf edildiği ve hazırlandığının da milletimiz tarafından, o kadar ayar beyan bilindiğinin farkındayım ki; bunu bilmeyen yok toplum içerisinde. Tariflenmesi güç olan bu duruşma, ilginç konusuyla şimdiden tarihe geçmiştir. Otokratların rakibini elemek için yeni bir icadının da Türkiye'de bulunmuş olmasının da çok kötü, talihsiz bir tarihe not düşme olduğu da bellidir.”
“Tabii bu salondaki herkes, siyasi tarihimize geçecek bu duruşmada, anlaşılması düz mantıkla izah edilemeyecek bir konuyla karşı karşıya olduğunun farkında. Ve gerçekten beyin yakan bir iş yani. Az önce okuduğunuz bütün metnin tamamının, notun 2,5 olması ve transkriptle broşürleri vermem dışında, benimle hiçbir ilgisi yok. Yani hiçbir ilgisi yok; uzaktan yakından. 18 yaşında birisi karşınızda. Bunların hiçbirisinde, benim bir elimin değdiği husus yok. Ve ben, sahtecilikle yargılanıyorum. Hem de hapis cezasıyla, siyasi yasakla yargılanıyorum. 9 yılla yargılanıyorum. Düşününüz. Bu manada isim bulmakta bu davaya, ben çok zorlanıyorum. İnsan bu davaya isim bulmakta zorlanırken, gerçekten kendini savunmakta da zorlanıyor yani. Nasıl savunacaksın kendini?”
“Benim arkadaşlarımın bir kısmı geldi üniversiteden. Sağ olsunlar. 11-11 iki takım çıkar, maç yaparız. Vatandaşın tavla oynayacak arkadaşı yok. Tavla oynayacak üniversite arkadaşı yok. Ve bu işlerle uğraşıyor. Memleketin daha büyük işleri varken, bu işle uğraşıyor. Acı bir durumdur yani. Tabii kendi savunmamı yapmak kısmı gerçekten zor. Çünkü tümüyle saçmalıktan ibaret bir konusu vardır. Tamamıyla saçmalıktır. Evet bu davanın konusu, bir saçmalıktır. Yani İstanbul Üniversitesi yetkisi olmayan bir diploma iptal ederken bile saçmalık yapılmıştır. Aynı zamanda, kurul oluşurken içinde hukuk fakültesinde kimsenin olmadığı bir heyetle iptali yapması da bir saçmalıktır. O da ayrı bir şey. Tabii davanın konusu; -bana göre senaryosu- ‘Şüphelinin resmi belgede…’ Hangi resmi belgede yapmışız? ‘Sahtecilik suçuna iştirak ettiği…’ İştirak ettim yani! Ben nasıl iştirak etmişim? Hileli bir şekilde evrakı almışım, yani diplomayı, gitmişim yüksek lisansa başvurmuşum, yüksek lisans amacıyla İstanbul Üniversitesi yüksek lisansını almışım. Askerlik şubesine sunarak, bunu kullanmışım. Yüksek Seçim Kurulu’nda kullandığı kısmı, zurnanın ‘zırt’ dediği yer.”
“YSK’da ben onu kullanmadım. Çünkü benim ihtiyacım yok YSK’da bugüne kadar. Ne Beylikdüzü belediye başkanlığına talip olurken ihtiyacı var ne de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na talip olurken buna ihtiyacım var. Yok. Lise diplomasıyla da olabiliyor yani. Buna ihtiyacım yok. Yani iddianameyi yazan, baştan kendini ele vermiş. ‘Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuş!’ Ben panolar hazırlattım, panolarla size yardımcı olmak istiyorum. Bu, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın… 24 Şubat'ta İstanbul Üniversitesi'ne yazı yazıyor. Sadece bir cümlesini okuyacağım. 24 Şubat’da diyor ki, ‘Acele et, hemen karar ver, hemen karar ver!’ Çünkü diyor, ‘İstanbul Üniversitesi Dekanlığı tarafından tanınırlık, yatay geçiş kontenjanları vesaire vesaire dair idari işlemlerin, Yüksek Öğretim Kurulu kararlarına aykırı olarak yapıldığı tespit edilmiş olup, bahse konu diplomanın kullanılmaya, parantez içinde, YSK ve bunun gibi, devam edildiği..’. Telaş ediyor, Ekrem İmamoğlu gider, Yüksek Seçim Kurulu'na Cumhurbaşkanı adayı olarak başvurur diye, başsavcı telaş ediyor. Yazan savcı telaş ediyor. Kendini ele veriyor. Bu evrak, aslında işin özeti. Çünkü YSK’ya, üniversite diploması, Sayın Hakim'im, bir tek cumhurbaşkanı adaylığı için veriliyor. Başka hiçbir makam için verilmiyor. Sadece cumhurbaşkanı adaylığı için. Bu tam bir rezalettir. Bakın altını çiziyorum; rezalettir. Burada bunu, böyle neon ışıklarla bütün Türkiye'ye duyurmak istiyorum.”
“Tabii bu arada tarihe utanç belgesi olarak geçmiştir bu yazıyı yazan kişinin zihniyeti ve aklı. İddianamenin az önce okuduğunuz bütün bölümlerinde, özellikle o son 10 maddede, hiç birisinin Ekrem İmamoğlu'yla ilişkisi yok. Yani ne yetkisi var ne o belgenin hazırlanmasında ne bir sürecin başlatılmasında… Yahu yetkisi yok. İmzası yok. Olamaz. Ekrem İmamoğlu bir öğrenci. Öğrenci! 18 yaşında! Kardeşiniz vardır, yeğeniniz vardır, evladınız olabilir. 18 yaşında bir çocuğun, bir gencin düşürüldüğü duruma bakar mısınız? Yazıklar olsun. Ve işte tümüyle bir saçmalık metni oluşmuş. Bunu yapan, yazdıran aklın, gerçekten sahiciliğe, gerçekliğe hakaret edercesine, neyin izini sürdüğü, nasıl bir kötülük peşinde koştuğunu, ben, elbette çok iyi biliyorum. Tabii bu tip beyin yakan davaların, tarihten bugüne değin yaratıcıları, iktidar gücünü elinde bulundurmuş kişiler olduğunu da biliyoruz. Hakikatin önemsizleştiği, seçkin elitlerin hileli akıl yürütmelerle toplumu manipüle ettiği bir çağdayız. O yüzden, birazdan adını koyacağım bu tuhaf rejimin, böyle bir davayı da üretmesi, açıkçası hiç şaşırtıcı değil. Çünkü tuhaf bir rejimin içindeyiz biz. Tuhaf!”
“Sayın Hakim’im, bu arada benim hayatım çok sahici, onu söyleyeyim. Gerçek. Her şeyiyle gerçek. Vallahi gerçek. Çocukken düşmem de gerçek, kalkmam da gerçek. Başarılarım da gerçek, başarısızlıklarım da gerçek. Hayatımda her şeyim gerçek. O kadar şahidim var ki Allah'ıma şükürler olsun. 40 haneli, masal gibi bir köyde doğdum. Ve o 40 haneli köy, masal gibi. Bir tarafından ırmak akıyor, öbür tarafından ırmak akıyor. Yemyeşil, doğa güzeli. Ağaçlar, ormanlar, fındık bahçeleri… Pırlanta gibi. Cevizli Köyü’nde doğdum. 5 yaşında, ailemin girişimciliği ve yapacağı yatırımlarla ilgili başka bir köye göç etmeyi tasavvur etmişler. Trabzon'la Akçaabat'ın tam ortasında Yıldızlı Köyü'ne yerleşiyoruz. Karadeniz'in böyle en güzel sahillerinden birisinde, 5 yaşından liseyi bitirene kadar da o köyde yaşıyorum. Köy çocuğuyum ben, köy çocuğu. Doğayı seviyorum, hayvanları seviyorum. Doğaya zarar vermiyorum. Bir şehrin içinden ‘kanal açalım’ diye kendimi paralamıyorum. Kötü bir emlakçıya dönüşerek bu memleketi yönetmiyorum. Satmıyorum, çalmıyorum, çırpmıyorum. Bütün bunların kaynağı, o iki pırlanta gibi köyden gelir. O köydeki yetişmemden gelir.”“Partimizin 23 Mart'ta, Genel Başkanımızın -kendisini saygıyla selamlıyorum- ortaya koyduğu ‘ön seçimle adayımızı tercih edeceğiz’ fikriyle beraber, yapılan ön seçim tarihine, sırf o ön seçime bile ulaşmamak adına, diplomamı telaşla, alelacele gasp etmenin ve beni cezaevine göndermenin bütün gereçlerini ortaya koydular. Ellerinden geleni yaptılar. Düşman hukuku, yargı tacizi, ahlak dışı işkence, sürgün… Ne varsa yaşattılar. Yaşatıyorlar. 250 milyar dolar desek bu ülkenin kaybını, yanılmayız. Yazık. Burada yargıyı, en yüce makamı temsil eden Hakim Bey’den savcısına, buradaki güvenlik görevlilerinden, güvenlik güçlerinden herkesin cebinden milyonlar aktı gitti. Sırf kendi ikbali ve kendi koltuğu için! Yazıktır. Bugün yapılan bu ahlak dışı ve hukuk dışı uygulamalar, gerçekten o açıdan devletimize, millettimize karşı yapılmış uygulamalardır. Çocukların geleceğini çalmaktır. Gençlerin geleceğini çalmaktır. Umutsuzlaştırmaktır. Ve bugünün iletişim çağrında çağında, tarihi geçmiş, pespaye hamlelerdir.”
“Ülkenin yüzde 70’e yakını, ‘Geleceğe dair umudum yok’ diyor Sayın Hakim. Artık iyiyi aramıyor insanlarımız, kötülükten kaçmaya çalışıyor biliyor musunuz? Bu diploma davasına inanmayanların oranı yüzde 75. Benim diplomam iptal edildikten sonra ben hapisteyim. İlk defa konuşuyorum. Beni çıkarsınlar, konuşayım. Kameralarda yayınlansın. Her şey yayınlansın. Bir konuşayım. Bu ülkede inanan kalmayacak. Bir kişi kalabilir belki! Onu da herkes biliyor kim olduğunu. İşte bunu yaratan hükümet, bu umutsuzluğu, kendi ikbali ve koltuğu için, ona yapışarak yol yürüme anlayışına sahip olduğu için, bunu yaratan o akıldır. Devletin şefkatli eli olmanın ne olduğunu ben biliyorum. Güler yüzlü olmanın ne olduğunu ben biliyorum. 2019’da gülerek anlatıyorum, sevgiyi anlatıyorum, sarılmayı, kucaklaşmayı anlatıyorum; ‘sevgi pıtırcığı’ diye benle dalga geçiyorlar. Evet sevgi pıtırcığıyım yahu. Hala sevgi pıtırcığıyım. Ben her insanımı sevmezsem, nasıl bir insana hizmet edebilirim? Mümkün mü bu? Doğayı sevmezsen…”
“Bu memleketin, bu milletin geçmişinde, genetiğinden gelen ‘İnsanını yaşat ki devlet yaşasın’ var. İnsanını yere eğdir, çömelt, gözüne biber gazı sık, başını öne eğdir. Böyle bir anlayış yok ki bizim anlayışımızda. Kim çocuğuna bunu yapabilir? Hangi anne? Hangi baba? Çocuğuna yapamazsın. 5 yaşındaki çocuğuna yap. 3 yaşındaki çocuklarınızın, 2 yaşındaki çocuklarınızın evde nasıl başı dik durduğunu, nasıl baş kaldırdığını görürsünüz. O nedir biliyor musunuz? Genetiğinde var o. İşte o hangi çılgın bana zincir vuracakmış; şaşarım... Yani bu milletin genetiğinde hürriyet vardır, özgürlük vardır. Öyle geçiş dönemleri fasa fiso. 12 metrekarede öyle özgürüm ki; O, sarayında çatlasın! Ben, 12 metrekarede özgürüm. (Mahkeme Başkan’ı teknik bir sorun için araya girip, ‘Sizi dinliyorum’ dedikten sonra.) Çağırın, bir daha gelir anlatırım mahkemeye, sorun yok. Günlerce anlatırım yani.”
Tutuklu İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun "Diploma davası"nın ilk duruşmasında hakim, bir sonraki celsede tutuklu avukat Mehmet Pehlivan’ın duruşma salonunda hazır edilmesi talebini reddetti Bir sonraki celse 20 Ekim Pazartesi günü saat 11:00’de Silivri’deki duruşma salonunda görülecek.