Bugün dünya, birbiriyle çelişen iki akıl yürütme arasında çözüm arıyor.
Birinci akıl; yüzyıllardır dünyaya damgasını vurmuş olan diyalektik akıldır.
Bu akıl, her şeyi karşıtlık üzerinden açıklar. Siyaseti, ekonomiyi, kültürü ve toplumsal hayatı düşmanlık ekseninde biçimlendirir. Savaşta doğal olan karşıtlığı barışa bile taşır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra olduğu gibi, barışa bile “soğuk savaş” diyerek ABD ve Sovyetler etrafında dünyayı ikiye böler.
İkinci Dünya Savaşı bittiğinde bağımsız ve milli bir ülke olan Türkiye de bu aklın etkisine girdi, Amerika ve NATO çizgisine çekildi. Kendi içinde kutuplaştı. Edebiyat bile ikiye ayrıldı; Necip Fazıl ile Nazım Hikmet’in karşı karşıya getirilmesi bunun en sembolik örneğidir. Sağ–sol, Türk–Kürt, Alevi–Sünni ayrışmaları hep bu aklın ürünüdür. Bu akıl, kapitalist emperyalizmin aklıdır.
İkinci akıl ise holistik (bütüncül) akıldır.
Bu akıl, çatıştırmak yerine bütünleştirir; rekabet yerine işbirliğini esas alır. Doğayı ve evreni bir bütün kabul eder. Kökleri, Türklerin Göktengrici Dünya Görüşü’ne dayanır. Evrenin parçalanamaz bir bütün olduğunu savunan bu anlayış, bugün yaygınlaşan Ekolojik Dünya Görüşü’ne ve bilimin çok boyutlu düşünme tarzına kaynaklık etmiştir.
Geleceğin barışçıl ve sömürüsüz dünyası ancak bu akılla kurulabilir.
1. Diyalektik aklın yanlışları ve tuzakları
Geçtiğimiz günlerde yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısı ve Çin’in askeri gösterileri, diyalektik alışkanlıklarla hemen “yeni bir soğuk savaş” olarak yorumlandı. “Bir yanda Amerika, diğer yanda Çin” denildi.
Bu okuma yanlıştır. Çünkü bugün Amerika da, Çin de, Rusya da aynı kapitalist sistemin parçalarıdır. İster devletçi ister piyasa odaklı olsun; hepsi aynı çarkın dişlisidir. Hepsinin temelinde rekabet, güç mücadelesi ve küresel hegemonya vardır.
Bu çatışmacı kapitalist düzen insanlık için tuzaktır.
Eğer diyalektik akıl kullanılmaya devam edilirse Türkiye gibi ülkeler hep “ya Amerikancı ya da Çinci” olmak zorunda kalacaktır. Oysa asıl mesele taraf seçmek değil, bütün dünyanın ortak sistemi haline gelmiş olan kapitalizmi dönüştürmektir.
2. Yahudiler ve kapitalizmin kökenleri
Kapitalizmi anlamadan onu dönüştürmek mümkün değildir. Kapitalizmi dönüştürmek için Yahudilerin tarih boyunca bu süreçte oynadığı rol bilinmelidir. Yahudiler yalnızca ticarette değil; bilimde, felsefede ve siyasette de belirleyici olmuşlardır. Değer sistemleri üretmiş, ideolojiler geliştirmiş, Fransız ve Bolşevik ihtilallerine yön vermişlerdir.
Kapitalizmi de Yahudilerin diyalektik aklı geliştirmiştir.
Ticaret alıcıyla satıcıyı çatıştırma üzerine kurulmuş, savaşlar bile bir ticaret alanı olarak görülmüştür. Avrupa ve Amerikan iç savaşlarında, 1. ve 2. Dünya Savaşları’nda her iki tarafın yanında yer alan Yahudiler hep karlı çıkmıştır. Yani savaşlar da kapitalizme dahil edilmiştir.
Zamanla Yahudiler, zenginliklerini bankacılığa, bankacılığı borsaya, oradan da para basma imtiyazına dönüştürmüşlerdir. Önce sterlin, sonra dolarla dünyanın en güçlü devletlerini kontrol altına almışlar, dünyayı tek bir piyasaya dönüştürmüşlerdir.
Özetle, bugünün tek piyasalı küresel kapitalizmi Yahudi diyalektik aklının ürünüdür.
3. Yahudilerin aklı şaşıyor ya da siyonizmin Ortadoğu çıkmazı
Kapitalizmi tek piyasa haline dönüştüren Yahudiler, bir yüzyıl önce milliyetçiliğe yönelerek İsrail’i kurdular. Mitolojilerinin peşine düşüp “Büyük İsrail Projesi”ni hayata geçirmeye çalıştılar. ABD’yi bu hedeflerin aparatı haline getirdiler. Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiler; rejimler yıktılar, katliamlara giriştiler. Başkalarının savaşlarından karlı çıkan Yahudiler, kendi savaşlarında çok zarar ettiler. Bütün dünyanın nefretini kazandılar.
Türkiye de bu projenin hedeflerinden biri oldu. Dicle–Fırat havzası İsrail’in genişleme planlarına eklendi. Türkiye, ABD emperyalizmi ile bağımlılaştırıldı ve terörize edildi. Özellikle son çeyrek yüzyılda Türk siyaseti kontrol altına alındı. Bugün yaşanan terör, ayrışma ve bölücülük sorunları bu zincirin parçalarıdır.
Ancak sorun yalnızca Amerikan emperyalizmi değildir. Çin de, Rusya da Türk coğrafyasında emperyalist uygulamalar yürütmektedir. Doğu Türkistan’daki asimilasyon politikaları, Orta Asya’daki Rus baskısı bunun en açık örnekleridir. Bugün Türkler üç emperyalizmin arasında sıkıştırılmış durumdadır.
4. Türkiye’nin çözümü: Bağımsızlık ve birlik
Türkiye’nin çözümü, Amerika’ya karşı Çin’e yaslanmak ya da Rusya’ya sığınmak değildir. Çözüm; bütüncül akla dayalı bağımsız ve milli bir yol bulmaktır.
İlk adım, Siyonistlerin kontrolündeki ABD’den ve dolar bağımlılığından kurtulmaktır. Bunun için Şanghay İşbirliği Örgütü veya BRICS ile işbirliği yapılabilir. Ancak bunlar yeni bağımlılıklar yaratmamalıdır. Çünkü bu üç güç de Türklere karşı emperyalist uygulamalar içindedir.
Türklerin çözümü Türk Birliği’dir. Türk devletleri ayrı ayrı yaşamaya kalkarsa birer birer yok edilecektir. Birleşmiş bir Türk dünyası, hem kendi geleceğini kurtarır hem de insanlığı kapitalist açmazdan çıkarabilecek yeni bir yol açabilir.
Bu yol uzun, çetrefilli ve sabır isteyen bir yoldur. Ama başka seçenek yoktur. Türklerin genlerinde var olan Göktengrici Dünya Görüşü, ekolojiye ve işbirliğine dayalı yeni bir küresel düzenin rehberi olabilir.
5. Diyalektik Akıldan Holistik Akıla
Bütün dünyada artık tek bir kapitalist piyasa vardır. Siyonist ABD, Çin ve Rusya bu piyasanın içinde aynı diyalektik akılla yer almaktadır. Bu üçü de Türkler için emperyalisttir. Türkler bunların birinden kaçarken diğerine tutulmamalıdır.
Yapılması gereken; kapitalizmin çatıştırmacı diyalektik aklından kurtulup, Göktengrici genlerimizde var olan holistik (bütüncül) akılla ekolojik temelli yeni bir Türk Dünyası kurmaktır.
Kim bilir, belki bu Türk Dünyası diğer ülkelere de kurtuluşları için örnek olur.
İki akıl, bir dünya ve Türkiye’nin çözümü
İki akıl, bir dünya ve Türkiye’nin çözümü
Paylaş: