.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Halikarnas Balıkçısı kitabı büyük bir boşluğu dolduracak

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Halikarnas Balıkçısı kitabı büyük bir boşluğu dolduracak
Halikarnas Balıkçısı kitabı büyük bir boşluğu dolduracak
Paylaş:
Bayramın son günü, Çeşme’de Yaşar Aksoy’un evinde Halikarnas Balıkçısı ailesi buluştu.
Her bayram olduğu gibi eve gelen Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Çeşmeli torunları ile buluştuk, anılara dalarak güzel saatler geçirildi.

Sibel Kabaağaçlı ve oğlu Alaçatılı Ege Savaş (Kabaağaçlı), Derya Kabaağaçlı, eşi Tuba Kabaağaçlı ve oğulları doktor adayı Ata Kabaağaçlı ile bir masa çevresinde, aile hatıraları, Cevat Şakir’in fotoğrafları, albümleri, hatıralarını yazdığı eski Türkçe defterler, televizyondaki Şakir Paşa Ailesi dizisi hakkında bilinmeyenler çevresinde vakit nasıl geçti anlayamadık.

Aile büyüklerine rahmet

Cevat Şakir’in ve Hatice Ananın evlatları, Aliye Önce, İsmet Noonan ve Suat Kabaağaçlı’ya rahmet okuyarak, sevgilerimiz öte aleme gönderildi.  Toplu fotoğrafımızı çekmek için Çeşme Belediyesi Temizlik işleri görevlisi tombik Dündar Üstüntaş’ı eve çağırdık, mübarek insan tam bir fotoğraf sanatçısı gibi fotolarımız ebedileştirdi. Şimdi “Küçük Kulüp” ve “Giritliler Derneği”nde gerçekleştirdiği Halikarnas Balıkçısı konferanslarıyla parlayan Tuba Kabağaçlı’nın sonbahar sonunda Arkeolog Elif Erginer dostumuzun müdür muavinliğini üstün başarıyla üstlendiği TC. Kültür Bakanlığı Sanat Fabrikası’nda gerçekleştireceği son derece ilginç sunumuna hep birlikte hazırlanıyoruz.

Yeni kitap

Bu arada Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkması planlanan Yaşar Aksoy’un yeni Halikarnas Balıkçısı kitabı özlemle bekleniyor. Cevat Şakir’in hayatını değil bilinmeyen ideolojisin anlatan ve belgeleyen kitap büyük bir boşluğu dolduracak. (Y.A)

İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin büyük projesi hayata geçiyor


İzmir’de ve İstanbul’da çok anlamlı, çok kapsamlı bir ulusal bağımsızlık projesi hayata geçirilmeye başlandı. Yılmaz Özdil kardeşimizin de bu projeye gönüllü katılması, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi’yi sevinçten havalara uçurdu.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti patronajında ve gazeteci Ünal Ersözlü’nün büyük desteğinde hayata geçirilmekte olan bu projenin yönetmenleri D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü mezunu Yönetmen Osman Dikiciler ve yıllar önce aynı konuda çektiği bir belgesel ile Hasan Tahsin Ödülü kazanan gazeteci-yönetmen Azize Yeşim Dinçer... Yan yana çalışıyorlar.

Başrol oyuncusu

Projenin sürükleyicisi ve başrol oyuncusu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu aktörlerinden İzmirli Özgürefe Özyeşilpınar. Müthiş bir karakter, dünya güzeli gepegenç bir aktör. Kararlı bir devrimci. Atatürkçü Düşünce Derneği üyesi.

Projede ben de konuşuyorum. İstanbul ve Çeşme’deki evlerimde iki kez çekilen projede, bendeniz sıramı geçtim. Yaşayan duayen gazetecilerden Türkmen Parlak, Atatürkçü öğretim üyesi, güvenilir, gerçek bilim adamı, kibar insan Doç. Emin Elmacı, yolumuzu aydınlatan aziz hocamız Prof. Ergun Aybars da çekimlerini bitirdiler. Sırada daha birçok gazeteci, ulusal kimlikli şahsiyet ve cesur Kemalist tarihçi Dr. Türkan Başyiğit var.

Dilek Gappi’ye teşekkür

Bu projenin akıl hocası, yaratıcısı ve sürükleyicisi İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi’dir. Sağ olsun. Emperyalizme karşı, vatanımızı elimizden almak isteyen azgın çevrelere karşı omuz omuza cephedeyiz. Görev başındayız. Acaba ne yapıyoruz? Düşünün biraz bakalım. Haydi açıklayalım. Selanik’ten İzmir’e... Kurtuluş savaşımızda ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin’in yaşamı bir film tadında belgesel olarak çekiliyor. (Y.A)

Mahalle kitapçılarını önemseyelim
Hızla kalabalıklaşan ve genişleyen şehirlerimizde büyük bir özveri ile mahalle kitapçılarını yöneten kitapçılarımızı önemseyelim ve destek olalım...
Her türlü kırtasiye ve yeni yayınlanan kitapları bulunduran bu esnaf kesimi zor şartlar altında mahalle halkına hizmet veriyorlar. Herkesin büyük AVM’lerdeki kitap mağazalarına gitme imkanı yok.
Karşıyaka’da Kilise Sokağı’nda 40 yıldır Sema kitapçısını kız kardeşi ile birlikte yönetin Sema Hanım’ı ve benzerlerini kutluyoruz ve sahip çıkıyoruz.

Murat Tuncay:  “Ya benimsin ya toprağın” rezaletinin arka tarafı (1)

İnsan kılığına bürünmüş bir hücre yığını halindeki adam. Sokağın ortasında elindeki bıçağı defalarca saçlarından yakaladığı kadına saplıyor. Onu kanlar içinde yere silkeleyip korulu gözlerle bu vahşi cinayet sahnesini izleyenlere “Ona söyledim” diye haykırıyor. “Ya benimsin ya toprağın” dedim. Benden ayrılmaya kalkmanın cezasını verdim işte” Her ay 30 ile 50 arası ülkemizde işlenen kadın cinayetlerinin kalın çizgili senaryosu budur. Silahlar değişir, katiller ve kurbanlar değişir. Su feci gidişin önü alınamaz. Evliliklerini yasal yoldan bitiren çiftler şu! Ya Benimsin Ya Toprağın” arabeskini sürdürmeye devam ediyorlar, etmekteler. Binlerce insan yazıyor, çiziyor, sokaklarda yürüyor, bağırıyor, şu İstanbul Sözleşmesi meselesinden yaprak kımıldamıyor.

Diyeceksiniz ki “İstediğin kadar kural koy. Adamın ahlâkı, niyeti kötü. Ne yapsan nafile”. Haksız da değilsiniz. “Eski bir Arabesk kültür” karabasanı gibi denetimini yitirmiş insanın ön belleğine yapışmış bu slogan, öfkenin her türlü denetimini yitirmiş; ne yaptığının bilincini, sınırlarını, frenlerini birbirine karıştırmış içyapısıyla bu alaca karanlıktan nasıl kurtulabileceği konusunda iş yine dönüp dolaşıp “Eğitim” e dayanıyor. Kişisel Egosu, namus anlayışı, iyi niyet, hoşgörü ve tolerans gücünü kilitleyip bırakan bu kilitlenme noktasına gelip takılmadan çok ihmal ettiğimiz bir noktanın altını çizmek istiyorum. Bu yanlışlar zincirinin temeli “Sanatsal Vitamin Eksikliği” ne dayanıyor.

Biz halâ “Öğretmekle”, “Eğitmek” kavramlarını yerli yerine oturtamadık. Öğrettiğimiz zaman eğittiğimizi zannediyoruz. Anlamadan okumak, gibi bir şey. Okullarımız temel yaşam bilgilerini: hesap kitap, okumak, yazmak, toplum içinde genel geçer ahlâk kurallarının şöyle bir üstünden geçmek yeterli sayılıyor. Oysa İnsan ilişkilerinin saygıyla sevgiyi birbiriyle dengeleyen incelikleri tıpkı düzenli spor yapmak gibi ruhsal sağlığını, olgunluğunu da Güzel kavramıyla, Onun güncelliğini ayakta tutan Sanatsal etkinlikleri izleme ve iç mekanizmasını canlı tutmaya ihtiyacı var. Daha uygar, insana yakışan, sınırlarını kollayan iyileştirici  estetik haz duyarlıklarını sahip çıkmaya uygarlık tarihi boyunca özen göstermiş.

“Dünyanın En Güzel Gökyüzü altında Kentlerini kuran İonyalılar Beden sağlığı için “Stadion”  ları; Ruh sağlığı için “Odeon”ları, “Theatron” ları, Daha gecici heyecanlar için “Amphitrion” ları birer kamu yatırımları olarak yaptırmaya: buralardaki etkinlikleri canlı tutmaya özen göstermişler. Önümüzdeki bir iki yazıda bu özene ve sonuçlarına biraz daha yakından bakmaya çalışacağız. Böylece İnsanın yemek borusu olmanın ötesine geçiren sosyal işleyişi ve sonuçlarına bakmanın önemini, boş bıraktığımız noktaların yol açtığı tahribatın ana çizgileriyle de olsa değerlendirmeye gayret edeceğiz.