.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Gerçek ittifakı gün yüzüne çıkarmıştır

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Gerçek ittifakı gün yüzüne çıkarmıştır
Gerçek ittifakı gün yüzüne çıkarmıştır
Paylaş:
Terörsüz Türkiye adı verilen İkinci Açılım Süreci; Açılım Komisyonuna yön vermeye çalışanların attıkları adımlarla yeni bir aşamaya getirildi. Sürecin bundan sonraki bölümünde; ABD’nin Apo’nun ağzından dillendireceği fikir ve düşüncelerin, talep ve isteklerin konuşulacağı görülüyor. Bunun ilk adımı 24 Kasım’da atıldı. AKP, MHP ve DEM Partiden görevlendirilen temasçılar terörist başına gönderildi, fikir ve düşünceleri, talep ve istekleri alındı. Bence bu gelişme; kimin nerede durduğunu, niyet ve maksatlarının ne olduğunu, süreci başlatan ve komisyona yön verenlerin düşünceleriyle bölücü terör örgütünün düşünceleri arasındaki paralelliği ortaya koymuş, gerçek ittifakı gün yüzüne çıkarmıştır.
AKP Genel Başkanı Erdoğan; amacın “Ümmet çatısı altında Türk, Kürt, Arap ittifakı tesis edilmesi” olduğunu ifade etmişti. Ardından; MHP Genel Başkanı Bahçeli ve bölücü başı Apo bunu desteklediklerini söylemişler, Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş da bu zamana kadarki dönemin “ret, inkâr ve asimilasyon dönemi” olduğunu iddia etmişti. Günümüzde bu ittifakın ortakları belirgin hale geldi. Tarikat ve cemaatlerin güdümündeki siyasal İslamcıların, kendini ülkücü olarak tanıtan ve Türk milliyetçisi olduğunu iddia edenlerin, PKK ve DEM Parti’nin temsil ettiği bölücü cephenin birlikte hareket ettiği görüldü. Bu tablo; tesis edilmesi planlanan Türk-Kürt-Arap ittifakının ortaklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Bölücü cephenin Defne ilçesinde düzenlediği ve "Demokrasi, Barış ve Bölgemizin Geleceği" adını verdiği panelde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları "Bu sürecin muhatabı devlettir. İcra makamı da hükümettir. O nedenle şu anda hükümetle bu görüşmeler gerçekleşiyor" diyerek devletin iktidar eliyle PKK’yı ve terörist başını muhatap aldığını ve süreci hükümetle iş birliği içinde yürüttüklerini itiraf etmiştir.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da 'Terörsüz Türkiye' sürecinde; komisyonun, terörist başı Öcalan'ı ziyaretinden sonra atacağı yeni adımları kaleme almış, yazısında "Kürtçenin özgürlüğü güçlendirilecek, yerel yönetimler yeniden yapılandırılacak, eşit vatandaşlıkla ilgili düzenleme yapılacak" diyerek maksadı ifşa etmiştir. Bence Cumhurbaşkanı Başdanışmanı makamındaki birisinin; böyle radikal bir düşünceyi kendi inisiyatifiyle dillendirmesi mümkün değildir. Öyle görünüyor ki; kapalı kapılar ardında alınmış kararları “kişisel durum değerlendirmesi” olarak duyurmakla görevlendirilmiştir.
Bu ittifakın ortakları; her vesileyle, amaçlarının “demokrasi, barış ve kardeşlik” olduğunu ifade etmektedirler. Ancak eylem ve söylemleri ne demokrasiyle ne barışla ne de kardeşlikle bağdaşmamaktadır.
Tülay Hatimoğulları; TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da söylediği gibi, “100 yıllık inkârcı ve imha siyasetinin yarattığı kodlar yeniden diriliyor” diyerek kuruluş değerlerimizi hedef almış ve bölücü başı ile görüşülmesine olumsuz bakanları alenen suçlamıştır.
Van’ın İpekyolu ilçesinde CHP’nin terörist başının ayağına gitmeme kararını beğenmeyenler “bu şehirde CHP’yi istemiyoruz” diyerek CHP binasına saldırmışlar ve binaya zarar vermişlerdir.
Örgütün elebaşılarından Murat Karayılan terörist başının ayağına gitmeyen CHP’yi “bu hatadan dönmezlerse zarar görürler” diyerek tehdit etmiştir.
Yandaşlar bu söylemlerle gündemde yer alırken BTÖ geçtiğimiz gün, Irak’ın kuzeyinde kuruluş yıldönümünü kutlamıştır. Kutlama görüntülerinde örgüt; feshedilmiş, silah bırakmış, Irak’tan çekilmiş gibi görünmemektedir. Böyle bir zamanda halaylar eşliğinde yıldönümü kutlaması yapılmasının, bir de bunun basın aracılığı ile ilan edilmesinin ne anlama geldiğini ortadadır.
Bu söylem ve eylemler gerçek niyet ve maksadın demokrasi, özgürlük, barış ve kardeşlik değil ayrıştırma, kutuplaştırma, düşmanlaştırma, bölme ve parçalama olduğunun, aynı zamanda BTÖ’nün feshedilmediğinin, silah falan da bırakmadığının, istediklerini alamazlarsa ülkemizin başına bela olmayı sürdüreceklerinin göstergesidir.
Her şey bütün açıklığıyla kendini belli ederken yaratılmaya çalışılan algı endişeleri daha da körüklemektedir. Böyle bir tablo orta yerde dururken terörist başı ile görüşmenin gerekçesinin “PKK’nın silah bırakma çağrısının Suriye’deki SDG’yi de kapsayıp kapsamadığının sorulması” olduğu söylenmektedir. Bunu öğrenmek için bebek katilinin ayağına gitmeye gerek yoktur. Apo’nun bu soruyu cevaplaması mümkün değildir, vereceği cevabın da hiçbir hükmü yoktur. Suriye’deki PKK uzantılarının ABD ve ortaklarıyla ilişkileri, ABD’nin bunları “müttefik” olarak gösterdiği ve desteklediği herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla bu sorunun muhatabı terörist başı Apo değil ABD’dir.
Açılım Komisyonu tarafından görevlendirilen temasçıların terörist başı ile görüşmeleri Suriye’deki PKK uzantılarının gündeminde de yerini almıştır. SDG’nin sözde komutanı Mazlum Abdi; “İmralı’ya giden heyetin bize söylediklerine göre Apo da Rojava yetkililerinin İmralı'yı ziyaret etmesini istemiş” diyerek devreye girmiş, “bunun Kuzey ve Doğu Suriye’nin sorunlarının çözümüne olumlu katkı sunacağını, Türkiye’nin de çıkarına olacağını” söylemiştir. Yani; Apo ile nelerin konuşulduğu açılım komisyonundan bile saklanırken Mazlum Abdi’ye haber uçurulmuştur. Mazlum Abdi’nin Apo ile görüşmesinin önü açıldığı taktirde; Abdi terörist olarak anılmayacak, meşru muhataplardan birisi olacak, ABD ile Apo arasında sürekli bir irtibat kanalı oluşturulacak demektir. Böyle bakınca; Adbi’nin vakit kaybetmeden, gündem soğumadan haberdar edilmesinin nedeni anlaşılmaktadır.
Devletimizi yönetenler bu emperyalist projenin farkında değilmiş gibi davranarak proje sahiplerine alan açarken her kültürel kökenden, her inançtan, her kesimden vatandaşlarımız geçim sıkıntısıyla, sağlık, güvenlik ve eğitim alanlarındaki sorunlarla boğuşmaktadır. Bu tabloya son zamanlarda yaşadıkları sıkıntıları protesto etmek için toplanan üniversite öğrencilerinin; paltolu, palalı, satırlı şahısların saldırılarına maruz kalmaları da eklenmiştir.
Böyle bir ortamda gündeme getirilen açılım süreci gerçekten terörü bitirmek, sonuç almak için mi yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin değişim ve dönüşümü için mi uygulamaya konmuştur? Bence halkımıza yaşatılanların her birisi ülkemizde uygulamaya konan plan ve projenin bir parçasıdır. Halkımız böylesine büyük sıkıntılarla boğuşurken; muhalefet edenler, muhalif siyasetçiler, iktidar alternatifi siyasi partiler, özgün ve özgür düşüncelerini paylaşan gazeteciler baskı, komplo, şantaj ve iftiralarla pasifleştirilmeye, birlik-beraberlik ve bütünlüğümüzü koruma kararlılığında olanların dirençleri kırılmaya, halkımızın algısı; demokrasi, barış ve kardeşlik gibi kutsal kavramlarla yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Yaşamı son derece zorlaşmış, gelecekten ümidi kesilmiş, huzur ve güvenliği kalmamış bir toplum nereye sürüklenirse oraya gider. Gitmek istemeyenler de zorla götürülür. Irak ve Suriye yakın zamanda, gözlerimizin önünde bunu yaşamışlardır. Ben ülkemizde yapılmak istenenin de bu olduğu endişesini taşıyorum.
Süreç böyle ilerlerken; bundan sadece birkaç yıl önce Apo ile görüşülmesini ihanet kabul eden Bahçeli ve Kılıçdaroğlu gibi tanınmış siyasetçilerinin günümüzde yaptıkları tam tersi açıklamalar ve bunu yaparken takındıkları tavır ülkemizdeki siyasetin kaypak zeminini işaret etmekte, siyasete ve siyasetçiye güveni zedelemektedir. Böyle bir tutumla sağlıklı sonuç alınması mümkün değildir. Süreç değerlendirilirken bunun da göz önünde bulundurulmasında yarar vardır.