.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Geçim sıkıntısı sandığa yansır

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Geçim sıkıntısı sandığa yansır
Paylaş:
Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, Suriye’de yaşanan gelişmeler, kamuoyu yoklamaları, "Haziran'da 'Baskın Seçim' var" iddiaları, Gelecek Partisi Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun AKP sevdası, asgari ücret ve Merkez Bankası’nın faiz kararları hakkında açıklamalarda bulundu. ********* GÖZLEM - Dünyanın "Sünni İslamcı siyasi ve paramiliter bir örgüt olarak tanıdığı" Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm’ın (Şam Kurtuluş Heyeti / HTŞ) lideri Colani, Suriye'de Esad'ın yerine yönetimi ele alınca, asıl adı olan Ahmed Hüseyin el Şara ile anılmaya başlandı ve "kravatlı / takım elbiseli olarak" TV kameralarının önüne çıktı... Bu değişim, "beyinsel değişim" olarak Suriye'yi, Türkiye'nin beklediği ve ifade ettiği "demokratik" bir anayasaya ve rejime kavuşturabilir mi? K – Kavuşturamaz. Böyle dinci bir altyapı ve ideolojiden gelen bir örgüt liderinin, ne kendisini ne de örgütünü bu kadar hızlı bir şekilde “demokratik” anlayışı benimseyecek bir noktaya getirmesi olası değil. Ancak Golani’nin akıllı bir kişi olduğu anlaşılıyor. Adımlarını birer birer ve yavaş yavaş atıyor. Suriye’deki tüm silahlı grupların lağvedilmesi ve Suriye Ordusu’na katılması, Suriye’deki tüm etnik ve dini kökenli azınlıklarının haklarının korunması, İsrail’e, ABD’ye ve dolayısıyla Batı’ya ilişkin çok ılımlı açıklamalar, bu “geçiş” süreci için elzem gördüğü adımlar olarak ortaya çıkıyor. Öncelikle Suriye’de iktidarı tamamen kontrolüne alarak, farklı etnik ve dini azınlıkları bir arada kapsayacak bir Suriye devleti kurmak istediği görüntüsü veriyor. Daha sonra ekonomik olarak yaptırımlardan arındırılmış ve gelir düzeyi artan bir Suriye inşa etmek amacında olduğu izlenimini veriyor. Ancak bu süreçte hem kendi “fıtratlarından” dolayı, hem HTŞ bünyesindeki radikal unsurlar ile Suriye’deki YPG/PYD ve Suriye Milli Ordusu gibi unsurların kendi aralarındaki olası çatışmalarından dolayı, hem de Suriye üzerinde ağırlığını koymak isteyecek devletlerin icraatlarından dolayı “sorunsuz ve barışçıl” bir Suriye’nin meydana gelmesi zor görülüyor. Tüm bunların ötesinde Türkiye’de bugünkü iktidarın Suriye’nin “demokratik bir anayasa ve rejime” kavuşmasını beklediğini düşünmüyorum. Çünkü zaten hem bugünkü iktidar uygulamalarıyla Türkiye’de bile “şeri” bir özlem içinde olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca bu iktidar, hem Suriye’ye müdahale ederek sağlamak istediği faydaları kendi ideolojisine yakın bir Suriye ile daha kolay elde edeceğini hesap ediyordur, hem de Suriye’nin, bazı dengelere dikkat ederek ama şeri bir düzen içinde kalmasının, kendi iktidarını ABD, Batı ve İslam ülkeleri nezdinde daha güçlü ve vazgeçilmez kılacağını düşünüyordur. Erdoğan Suriye ile ilgili emellerini çok açık ortaya koydu. ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın “Suriye’de olacakların anahtarı Türkiye’dedir. Suriye’de ilerleyen güçlerin arkasında Türkiye var” yorumuna da “Doğru söze ne denir” diye yanıt verdi. Suriye ve bölgeye atıfta bulunarak “Türkiye Türkiye’den büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometre ile sınırlandıramayız” dedi. Suriye’de demokratik bir rejim istese bu emellerine ulaşabilir mi? GÖZLEM - Son anketler, Suriye ile ilgili gelişmelerin, anket katılımcılarını etkilediğini gösteriyor. Erdoğan'ın oy oranında yükselme var; CHP'nin oylarını ikiye bölen iki adayı, Erdoğan'ın gerisine düştü. "Farklı olarak" 3'üncü durumdaki Ekrem İmamoğlu'nun adaylık ısrarının, Erdoğan'ı hatta farklı olarak geçecek Mansur Yavaş'ın oylarını böldüğü görülüyor. Sizin görüşünüz? K – Suriye’deki gelişmeleri iktidarın sunuş biçimi ve yarattığı algı, geçici olarak Erdoğan’ın ve AKP’nin oylarında bir “kıpırdanma” yaratabilir. Ancak daha seçimlere çok var. Açıklanan asgari ücret ve muhtemelen çok düşük kalacak memur, işçi ve emekli zamları, dar gelirli kesimin daha uzunca bir süre büyük sıkıntılar içinde kalacağını ortaya koyuyor. Bu sıkıntılar, iş oy vermeye geldiğinde, muhakkak ki kendisini sandıkta gösterir. Bunun da ötesinde, belki bu Suriye konusunun CHP’ye bir faydası olduysa, bu da CHP’deki başkanlık adaylarının ve kurultay tartışmalarının genel olarak kamuoyundaki önemini yitirmiş olmasındadır. Çünkü CHP’de şimdiden cumhurbaşkanlığı adaylığının konuşulması hiç bir olası aday için iyi değil, iyi de sonuç vermez, en başta yıpranmaya ve hedef olmaya neden olur. GÖZLEM - Kulislerde "Haziran'da 'Baskın Seçim' var" iddiaları giderek yaygınlaşıyor. Bu iddianın bayraktarlığını da TV ekranlarında Can Ataklı yapıyor. "Anketlerde de görülen Suriye Fatihliği rüzgarını arkasına alacak olan Erdoğan, asgari ücretlilere ve emeklilere de beklenen paraları vererek ülkeyi baskın seçime götürerek, yeniden seçilecek" diyor. Siz ne diyorsunuz?   K – Mümkün değil. Dar gelirli kesimin çektiği sıkıntı, ekonominin içinde bulunduğu duraklama bu iktidarın erken seçime gitmesinin önünde çok ciddi bir engel. Erdoğan bu şartlar altında gereksiz bir risk almaz. Asgari ücrete yapılan yüzde 30’luk zam zaten böyle bir görüntüyü ortadan kaldırıyor. Erdoğan Haziran öncesi memur, işçi ve emeklilere yapılacak zammı yüksek tutsa ve asgari ücrete ara zam verse bile ben böyle bir riske gireceğini düşünmüyorum. GÖZLEM - Gelecek Partisi Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun AKP sevdası ile DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan'ın "sabit" tutumu, muhtemel bir seçimi ne kadar etkiler? K – İş o noktaya gelirse, Hüda-Par gibi kesirlik oy oranına sahip bir partiyle bile işbirliği yapan Erdoğan, benzer bir oy potansiyeli olmasa da Ahmet Davutoğlu’na kapısını açabilir. Zaten Davutoğlu’nun muhafazakar sağda Saadet ve Deva partileriyle birlikte oluşturulacak yaklaşık 35 milletvekilli Çatı Grubu’nu hâlâ gündemde tutuyor ve sonuçlandırmıyor olmasını, AKP’ye dönmek için Erdoğan’a dönük bir koz olarak elinde tutma amacına bağlıyorum. Aslında muhalif bir sağ muhafazakâr parti grubu Meclis’te ve siyasette AKP’ye karşı “güzel” bir cephe olurdu. Ancak genel olarak “muhafazakâr sağcılar” muhalif olarak siyaset yapmayı yeterli bulmuyorlar. Kolay “dönüyorlar”. En azından Davutoğlu açısından bu durum böyle. Erdoğan’dan teklif geldiği anda AKP’ye geçecek. O zamana kadar da Çatı grubunu elinin altında bir koz olarak tutacak. GÖZLEM – Hafta içi ekonomide iki önemli gelişme oldu. Önce asgari ücret yüzde 30 artışla 22 bin 104 lira olarak belirlendi. Sonra da Merkez Bankası politika faizini 2.5 puan düşürerek yüzde 47.5’a indirdi. Nasıl yorumluyorsunuz?   K – Asgari ücretteki artış beklentilerin çok altında gerçekleşti. Üzerine iç piyasada iş dünyasının baskısı ve Erdoğan’ın isteğiyle faizler 2.5 puan indirildi. Ayrıca Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun yıl içinde toplanma sayısı 12’den 8’e düşürüldü. Yani Merkez Bankası 4 ay faiz indirimi yapmadan geçecek. Ama tersten bakınca 8 ay da faiz indirimi yapacak. “Faiz indirimi yapılmayacaksa niye toplandınız?” baskısı olacak. Böylece faizler düşerken piyasa canlanacak. Piyasanın canlanması ne demek? Enflasyonun azması demek. Bu yılı enflasyon yüzde 45 civarında kapatacak ama gerçek enflasyonun bundan çok daha yüksek olduğunu dar gelirliler zaten hissediyor. Maaşların yüzde 65 civarı asgari ücretin yüzde 20 fazlası kadar. Bu yaklaşık 11 milyon kişiye denk geliyor. İşçi, memur ve emeklilerin maaş artışları da büyük ölçüde yüzde 20’nin altında kalacak gibi gözüküyor. Sadece 4 milyon emekli 12 bin 500 lira maaş alıyor. Toplam 16 milyon emekli var. Bu durumda aileleriyle beraber düşündüğünüzde ülke nüfusunun büyük bir bölümü canlanacak ekonominin arttıracağı enflasyonist ortamda reel olarak çok daha düşük bir gelirle idare etmeye çalışacaklar. Öte yandan iktidarın harcamalarında bir tasarruf emaresi görülmediği gibi yolsuzluklar, israf, ne kadar gerekli olduğu belli olmayan hazine garantili projeler büyük kaynak kayıplarına neden oluyor. Devletin belli başlı bütün kurumları için gelecek yılki bütçede belirlenen harcama artışları, asgari ücretliye ve dar gelirliye reva görülen yüzde 20, yüzde 30’luk artışların kat ve kat üzerinde. Dolayısıyla enflasyonla büyük ölçüde sadece sabit gelirli kesim mücadele ediyor, devlet ve özel sektörde bu yönde bir görüntü yok. Merkez Bankası da iç piyasa talepleri ve Erdoğan’ın “dinci” ideolojisiyle gösterdiği “faiz indirimi” baskıları ile uluslararası finansman çevrelerinin “kurun kontrol altında tutulup yüksek TL faizi verilmesine” yönelik istekleri arasında denge kurmaya çalışıyor.