.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Futbol emperyalizmi

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Futbol emperyalizmi
Futbol emperyalizmi
Paylaş:
Emperyalizm, klasik dönemlerde doğrudan madenlere, tarlalara, limanlara yönelirdi. İşgal, fiziki kaynaklar üzerinde şekillenir; insanlar köleleştirilirdi. Bugün ise emperyalizm çok daha sofistike, çok daha görünmez bir biçim aldı. Artık topraklar değil zihinler, madenler değil kimlikler, limanlar değil duygular işgal ediliyor.
Ve bu yeni işgalin en “masum” en yaygın aracı futboldur.
Futbol, yoksul ülkelerin çocuklarına bir “kurtuluş rüyası” olarak; şehirli orta sınıflara bir “kimlik aidiyeti” olarak; iktidarlara ise “gündem saptırıcı büyü” olarak sunuluyor. Eskiden halkları uyuşturan afyon, inanç sistemleriydi. Bugünse futbol: düşündürmeden birleştiren, sorgulatmadan ayrıştıran, dijital çağın en görkemli görsel afyonudur.

1. Kapitalizm, emperyalizm ve taraftarlık
Bugün taraftarlık, sadece bir takımı tutmak anlamına gelmiyor.
Taraftarlık; forma almak, kombine kart yenilemek, dijital yayınlara abone olmak, sosyal medyada etiketlere katılmak demek. Taraftar artık salt bir izleyici değil; kulüplerin, medya devlerinin, sponsorluk zincirlerinin pazarlama algoritmalarında birer "duygu datası" olarak kodlanıyor ve bu kodlar "emperyalist ilgi ekonomisi"nin altın cevherine dönüşüyor.
Kapitalizm karşıtlık üzerine kurulu bir rekabet sistemidir. Futbol ise bu sistemi sahaya taşır. Taraftar yalnızca maç izleyen kişi değil, sistemin duygusal çalışanıdır. “Biz ve onlar” ayrımı;  Galatasaray–Fenerbahçe, Real Madrid–Barcelona gibi rekabetler, futbolu sosyal bir çatışma alanı haline getirirken, bu yapay çatışmalar üzerinden kitleler yönlendirilir.
Futbol bu haliyle yalnızca bir spor değil, karşıtlığın normalize edildiği, siyasallaştırıldığı ve duygusal pazara dönüştürüldüğü emperyal bir düzendir.

2. Dünyada futbol emperyalizmi
Futbolun dünya geneline yayılma tarihi, birebir Avrupa sömürgeciliğiyle paralel ilerlemiştir.
İngilizler, Hindistan’dan Afrika’ya, Avustralya’dan Karayiplere futbolu bir “medeniyet aracı” gibi taşıdılar. Oysa futbol bu coğrafyalarda aslında bir disiplin ve kontrol aracı olarak yapılandırıldı. FIFA da bu sömürge mirasının dijitalleşmiş halidir.
Bugün FIFA'nın, UEFA'nın asıl sahası banka ekranlarıdır, medya lobileridir, sponsorluk zincirleridir. Oyun artık yeşil sahada değil; finansal algoritmalarda, dijital görüntü haklarında oynanmaktadır.
Örneğin; 2022 Dünya Kupası’nın toplam geliri 7.5 milyar doları buldu. Bunun yalnızca %11’i bilet satışından geldi. Geri kalan; görüntünün, ilginin, duygunun paraya çevrilmesinden oluştu. Bugün futbolun en değerli metası artık futbolun kendisi değil, futbola bağlı zihinlerdir.

3. Transferler: Az gelişmiş ülkelerden gelen ayaklar, Avrupa’daki altın kafesler
Bugün Kamerun’un bir sokağında topa vuran çocuk, Barcelona altyapısını hayal eder. Ardından Real Madrid, Premier Lig gelir. Çünkü futbol artık Afrika ve Latin Amerika’nın çocuklarına sunulan bir “kurtuluş dini”dir.
Brezilya, Nijerya, Senegal, Gana, Kolombiya, Arjantin, Uruguay, Meksika, Cezayir, Fas… Bu ülkelerden çıkan gençler artık Avrupa futbolunun “ham madde tedarik zinciri” haline geldi.
Senegalli Sadio Mané bunun çarpıcı bir örneğidir. Küçük bir köyden çıkıp Liverpool’a yıldız olan Mané’nin hikâyesi, bireysel başarıdan çok, bir organizasyonun, bir menajerlik ağı sisteminin ve scout imparatorluğunun eseridir.
Güney Amerika’da Flamengo, doğrudan Real Madrid’in radarında çalışır. Boca Juniors ve RiverPlate, Avrupa pazarına ürün yetiştiren futbolcu fabrikaları gibi faaliyet gösterir.
Artık futbolcunun kendisinden çok, bonservisinin sahibi önemlidir.
Neymar’ın PSG’ye 222 milyon Euro’luk astronomik transferi, spor tarihine geçmiştir. Fakat bu transferin kazananı ne Neymar’dır, ne PSG. Asıl kazananlar medya hakları, sponsorluk PR’ları ve bankacılık sektörüdür. Ve bu transfer dünyasında futbolcu çoğu zaman kendi bedeninin bile sahibi değildir, menajerlik şirketinin mülküdür.

4. Türkiye’de futbol emperyalizmi ve yoğurt hikayesi
Futbol artık sadece sahada değil; reklam panolarında, forma göğüslerinde, stadyum isimlerinde oynanıyor. Bu görsel alanlar, aslında emperyalizmin ideolojik ve jeopolitik vitrinidir.
Fenerbahçe–Chobani iş birliği, bu bağlamda özel bir örnek olarak incelenmelidir.
Chobani; Hamdi Ulukaya tarafından ABD’de kurulan bir yoğurt markasıdır. GreekYogurt (Yunan Yoğurdu) adıyla pazarlanır. Oysa bu yoğurt, Türk mutfağının kadim bir ürünüdür.
Ulukaya’nın “Türkiyeliyim, Türk değilim” şeklindeki vurgusu ve Türk yoğurdunu “Yunan” kimliğiyle lanse etmesi, sadece pazarlama tercihi değil, bir Türk kimliğini silme stratejisidir.
Bu strateji, BOP çerçevesinde; RAND Corporation, Brookings Enstitüsü, AIPAC, ADL gibi yapıların desteklediği bir emperyalist stratejidir. Ulukaya, BM platformlarına taşınmış, büyük fonlarla desteklenmiş, Kürt kimliğinin vitrin yüzü haline getirilmiştir. Kobani’ye yardımlar, Türk STK’larıyla kurulan bağlar bu stratejinin parçalarıdır.
Dolayısıyla mesele bir yoğurt markası değil; Türkiye’de bir ‘’Kürt kimliği’’ inşası meselesidir.
Fenerbahçe gibi Türk sporunun simgesi olan bir kulübün, bu yapıyla 120 milyon dolarlık bir sponsorluk anlaşmasına imza atması, sadece “marka yatırımı” değil, futbol üzerinden yürütülen emperyalist niyetlerin tescilidir.

5. Sonuç: Masum oyunun içindeki görünmeyen savaş
Evet, futbol tutkudur. Gençlerin hayalidir. Kitlelerin ortak neşesidir. Ancak bu tutku artık bir iktidar alanına, bir medya silahına, bir kimlik mühendisliğine dönüşmüştür.
Futbol; medya manipülasyonunun, kültürel kodlamanın, sermaye transferinin ve emperyalist niyetlerin dijital alanıdır.
Türkler; bu cephede yalnızca takım tutmamalı, aynı zamanda bu takımlar üzerinden gelen görünmeyen saldırılara karşı da uyanık olmalıdır.
Aziz Yıldırım’ın 3 Temmuz direnişi, Çarşı grubunun Gezi’deki duruşu, bu uyanıklığın ve farkındalığın simgesidir. Ancak bunlar yeterli değildir.
Bugün futbol; Türk kimliğine ve milli duruşuna yapılabilecek emperyalist saldırıların yumuşak karnı haline gelmiştir.
Bütün bunları bilerek futbolumuzu korumalı ve onun milli kimliğimizle bağını koparmamalıyız.