Belediye Başkanlığım döneminde Konak’ın çeşitli mahalleleriyle ilgili toplantılar düzenledik. Dostumuz Nedim Atilla’nın kolaylaştırıcılığında yürütülen büyük ilgi gören toplantılarda konuşmacı olarak Adil Müftüoğlu, Şadan Gökovalı, Turgay Gönenç, Ayşe Mayda, Sancar Maruflu, Yaşar Ürük, Ümit Kayıhan gibi İzmir’i iyi bilen isimlerin anılarını dinledik. Bunlardan Eşrefpaşa ile ilgili olanında Prof. Dr. Eren Akçiçek’in anlatımına hayran kaldığımı, biraz da şaşırdığımı anımsıyorum. 1943 doğumlu Eren Abiyi İzmir Maarif Kolejinden beri tanıyordum; benden bir sınıf büyüktü. Ama bu kadar derin bir hafızaya, anı bütünlüğüne sahip olduğunu bilmiyordum. İzmir’in bu eski kadim mahallesini daha sonra 2019 yılında Heyamola yayınlarının ‘İzmirim’ dizisinden çıkan “Bir Zamanlar Eşrefpaşa’da” kitabında Pınar Fedakâr ile birlikte ayrıntılarıyla anlatacaktı.
Geçtiğimiz hafta aramızdan ayrılan Prof. Dr. Eren Akçiçek başarılı bir iç hastalıkları ve gastroenteroloji uzmanı olmasının yanısıra iyi bir araştırmacı, yazar, gastronomi tutkunu idi. Sistemli olarak yazmaya 1998 yılında Halk Bilimi destesi olan EREN’CE ile başladı. 2000 yılında İstanbul Üniversitesinde ATATÜRK’ÜN SAĞLIĞI HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ başlıklı daha sonra kitap olarak genişlettiği Doktora Tezini verdi. Bu çalışmada çok sevdiği Atatürk’e yaklaşımının çok nesnel ve bilimsel olması dikkat çekicidir. Eren abiyi daha iyi tanıyabilmek için doktora bitiminde dile getirdiği sözlere bakalım:
“Tıp Fakültesini bitirdikten 30 yıl sonra, bir doktora yapmak çok zor bir olay. 30 yıldır, hiç azalmadan devam eden hekimlik mesaisi ile birlikte yürütmek hiç de kolay olmayacak, aile sorumluluğu, gastroenteroloji ile ilgili diğer aktivasyonlar, zaman kısıtlılığı ve yoğun mesainin getirdiği yorgunluk ve uykusuzluk beni çok zorlayacaktı. Zaman zaman bu yaşta doktora yapmanın gereksiz olduğunu ve hatta bırakmayı dahi düşündüğüm anlar oldu. Fakat konuyu incelerken Atatürk’ü çok bildiğimi zannederken, az tanıdığımı, çok sevmeme rağmen, daha çok sevmem gerektiğini, kendisine çok şeyler borçlu olmamıza rağmen, bu borcumuzun daha fazla olduğunu anladım ve maalesef onu iyi anlayamadığımızın, anlatamadığımızın üzüntü ve ıstırabını duydum.”
Bu duygular ve inançla müthiş bir yayın serüvenine atılır Eren Akçiçek. Nedim Atilla bu serüveni şöyle açıklıyor: (Egedesonsöz, 03.07.2025)
“Kökleri Girit’in zengin kültürel dokusuna uzanan Akçiçek, bu mirası hem kişisel hayatında hem de akademik ve kültürel çalışmalarında gururla taşıdı… Ancak Dr. Akçiçek’i sıradan bir hekimden ayıran, tıbbın ötesine uzanan entelektüel merakı ve kültür tarihine olan tutkusuydu…
Dr. Akçiçek’in gastronomi alanındaki çalışmaları, Girit mutfağının ve Türk kültürünün gastronomik zenginliklerini akademik bir titizlikle ele almasıyla dikkat çeker. Akdeniz’in zeytinyağlı lezzetleri, ot yemekleri ve deniz ürünleriyle Türk mutfağına büyük katkılar sunmuş bir hazinedir. Akçiçek, bu mirası sadece bir yemek kültürü olarak değil, aynı zamanda tarih, etnografya ve folklorun bir parçası olarak inceledi.”
Kitaplarının konuları Atilla’nın değindiği zenginliği yansıtıyor:‘Uşakizade Köşkü’nden Çankaya Köşkü’ne Latife Mustafa Kemal’,‘İçecekler Beslenme ve Sağlık’,‘Kanserden Korunmada Gıdalar ve Beslenme’, ‘Zeytinyağı ve Sağlık’, ‘Tarihsel Süreçte Anadolu'da Cüzzam’, çok sayıda kitabından bazılarının başlıkları.
Eserleri bir söyleşisinde hekimler için söylediklerinin yansıması adeta: “Rahmetli öğretmenimiz Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in dediği gibi hekimin mesleği dışında muhakkak bir meşguliyeti olması gerekmektedir. Bir meşguliyeti olmayan hekimin yoğun tıp stresinden ve tek yönlü bir işten deşarj olması mümkün değildir. Bunun dışında müzik, resim, gezi, şiir, yazarlık gibi konularla uğraşmalarını öneririm…”
Yazımı kuzeni iç hastalıklar-geriatri (yaşlılık) uzmanı Prof. Dr. Fehmi Akçiçek’in onu çok iyi tanımlayan sözleriyle sonlandırayım: “Eren Ağabey’in yaşamına yön veren, basit ama güçlü üç tutkudan söz edilebilir: Bilgiye ulaşma isteği, sevgiye ve güzelliğe olan özlem ve acı çekene merhamet…” (Dr. Eren Akçiçek’e Armağan kitabından – 2010)
NOT: Son günlerde yitirdiğimiz değerli insanları anarken 3 usta gazeteciden söz etmeden geçemeyeceğim: Tarihi kent güzelliklerinin dinmez savunucusu Gürol Tulunay dostumu, Cumhuriyet Gazetesinde gericiliğe karşı mücadelenin yılmaz savaşçısı Hikmet Çetinkaya abimizi ve dik duruşuyla yurtseverlere örnek olan yazılarından tanıdığım Nihat Genç’i saygıyla anarım.
Eren Akçiçek’in ardından
Eren Akçiçek’in ardından
Paylaş: