Özgürlüğün en geniş tanımı, kişinin seçim yapabilme kapasitesi olarak ifade edilebilir. Ancak bu tanım eksiktir. Bilinçli bir varlık olarak kabul edilen insan türünün, önce seçtiği şeyi neden seçtiğini bilmesi, sonra da seçtiği şeyin sorumluluğunu alabilmesi beklenir.
Bugün bir çoğumuz hem seçimlerimizde özgür olmayı hem de seçimi bizim adımıza birilerinin yapmasını istiyoruz. Örneğin, hem kendi alternatiflerimizi kendimiz oluşturmak istiyoruz, hem de yapay zekanın bizim adımıza seçenekleri değerlendirip bize en uygun olan seçeneği göstermesini istiyoruz. Ya da hem kendi yaşamımızın yönünü kendimiz çizmek istiyoruz, hem de güçlü bir liderin çıkıp doğru yolu göstermesini istiyoruz. Kısacası özgürlüğün ayrıcalığından faydalanmak ama yükümlülüğünden kurtulmak istiyoruz.
İnsan, hayattaki varoluşsal çelişkileri kabullenebildikçe olgunlaşır. Ama her çelişkiyi kabullenmek gerekmez. İnsanı çıkmaza sokabilecek olanları çözümlemekte fayda vardır. “Dürüstlük benim en önemli değerim” diyen bir kişinin, iş hayatında sık sık yalan söylediğini düşünün… Muhtemelen, birileri zarar görmesin diye ya da herhangi bir sebeple mecbur kaldığı için yalan söylediğine kendini -ve gerekirse başkalarını- ikna edecektir. Acaba bu kişinin kendi davranışını seçme özgürlüğü var mıdır, yok mudur?
Özgürlük için mücadelede en zorlu savaş “kendi aklını kandırarak kısıtlanan özgürlükler” için verilir. Avusturyalı ünlü Psikiyatrist Viktor Frankl’ın sözleri bunun nedenini açıkça ortaya koyar: “İnsanın elinden tüm özgürlükleri alınabilir, ama nasıl davranacağını seçme özgürlüğü alınamaz.” Frankl bu söyleminde, “başkasının” alamayacağı tek şeyden söz eder. Eğer insan, davranışını seçme özgürlüğünü kendi elinden kendi alırsa, özgürlük duygusunu ömür boyu başka yerlerde arar.
Peki, davranışlarını seçme özgürlüğüne sahip olduğundan emin olmayanlar ne yapabilir? İlk adım, böylesi bir özgürlüğün bedelini ödemekten kaçmanın insani bir tepki olduğunu kabul etmektir. İşyerinde en yakın arkadaşımın şirketi zarara sokan hatasını yöneticiye anlatmam gerektiğinde, bunun bedelinin beni korkutması son derece doğaldır. Bu, arkadaşımı kaybetme korkusudur. Anlatıp anlatmamayı seçmekse benim özgür irademe kalmıştır. “Anlatmaya mecbur kaldım” ya da “anlatmam imkansızdı” gibi söylemler, davranmışımı seçme özgürlüğümün olmadığına inandığımı vurgular.
Bu tür inançlar genellikle kişinin başkasından önce, kendi aklını kandırma ihtiyacıyla gelişir. Bu ihtiyacı kavradıktan sonra ancak ikinci adım atılabilir: Kişinin muhakemesi sonucunda, o an, o koşullarda, ona en uygun gelen davranışı “tercih etmiş” olduğudur. Tercih etmenin sorumluluğundan kaçmak için çeşitli yollar denenebilir, çünkü koşulların mecbur bırakmasındaki “edilgenlik hali” daha güvenlidir. Ama yeterince gerçekçi değildir. Farkında olmadan gerçekçi olmak imkansızdır. Elimizden alınamayacakların farkında varamıyorsak, hayattaki bütün özgürlüklerimiz eksik kalmaya mahkumdur…
Eksik özgürlük: Seçimin bedelinden kaçmak
Eksik özgürlük: Seçimin bedelinden kaçmak
Paylaş: