Sürdürülemez bir dünyanın içinde yaşıyoruz. Debelendikçe batıyoruz. Dünya insanı birbirine düşman, ekonomik krizler kalıcı hale geldi. Demokrasi; bireyin temsil gücünden uzaklaşıp, otoriterliğe savruluyor. Bilim; insanlığı özgürleştirmek yerine, artık teknoloji tekellerinin hizmetinde. Bilgiye ulaşmak kolaylaşıyor ama anlam üretmek zorlaşıyor. İnsanlar ezberleri düşünce zannediyor.
Artık dünyada ekonomik, demokratik ya da siyasal krizlerden değil, topyekün bir uygarlık krizinden söz etmek gerekiyor. Bugünün insanı; doğayı bir kaynak, kendini bir yönetici, sistemi ise değiştirilemez bir çerçeve olarak kodladı. Uygarlığı yanlış tanımladı.
Bu yanlış tanımın sonunda; biyolojik çeşitliliğin yok olmasından, iklim krizine, gelir eşitsizliğinden kitlesel göçlere, toplumsal yabancılaşmadan anlamsız savaşlara kadar birbirini doğuran sorunlar ürüyor. Bu sorunlar yalnızca politik tercihlere ve onların liderlerine değil; insanın doğaya, bilgiye ve kendine dair yanlış varsayımlarına dayanıyor. Bu varsayımların üzerine inşa edilen düzen artık dünyanın sorunlarını çözemiyor, sürdürülemiyor. Artık insanın dönüşmesi gerekiyor.
Çok yıllardır ben de kendimi dönüştürmeye ve ekolojist olmaya çalışıyorum. Sizinle bugün bu konuyu paylaşacağım.
1. Yeni paradigma: Ekolojik dünya görüşü
Ekolojik dünya görüşü, doğaya ve insana dair yepyeni bir bakış açısı sunar. Bu görüş ne sadece çevreci bir duyarlılıktır, ne de teknik çözümler bütünüdür. Bu bir epistemolojik ve ontolojik kırılmadır; yani bilgiyi, hakikati ve varlığı anlamada yeni bir yaklaşımın adıdır.
a) Epistemolojik Temel:
Ekolojik düşünce, bilgiyi parçalara bölerek değil; ilişkiler ve bağlamlar üzerinden kavrar. Newtoncu mekanik dünya görüşünün yerine, kuantum fiziği, sistem teorisi ve Gaia hipotezi gibi bütüncül yaklaşımlar geçmektedir.
b) Ontolojik anlayış:
Bu görüşe göre varlık, kendi başına değil; diğer varlıklarla kurduğu ilişkiler içinde anlam kazanır. İnsan, doğadan ayrı bir varlık değil; doğanın bir halkasıdır.
c) Bilim ve Doğa İlişkisi:
Bilimsel bilgi, doğaya hükmetmenin değil; onunla uyum içinde yaşamanın aracıdır. Doğa, tüketilecek bir kaynak değil; yaşanacak bir bütünlüktür.
d) Kapitalizm ve sosyalizm eleştirisi:
Artık sürdürülemeyen her iki dünya görüşü de üretim, büyüme ve tahakküm üzerine kuruludur. Biri sermayeyi, diğeri devleti yüceltir. Ancak her ikisi de doğaya ve insana araçsal bakan sistemlerdir. Yöntemleri diyalektiktir, tez-anti tez-sentez üçlemesine dayanır, yani parçacıdır. Her iki sistem de diyalektikleri gereği karşıtlıklar ve düşmanlıklar üreterek çalışır. Bu karşıtlıklar bugünkü sorunların kaynağıdır. Oysa Ekolojik Dünya Görüşü; bütüncüldür(holistiktir). Diğer görüşler gibi parçacı değildir ve karşıtlıklar üretmez. Temeli; döngü ve uyumdur.
2. Yeni bir sistem: Ekolojik dünya düzeni
Ekolojik dünya görüşü; insana yeni bir ekolojik dünya düzeni önerir.
Ekolojik dünya düzeni, yalnızca bir çevre politikası değil; siyasal, ekonomik ve toplumsal yapının radikal şekilde dönüşümüdür. Bu dönüşüm, yalnızca kurumları değil, insanı ve onun düşünce yapısını da kapsar.
Aşağıda bu ekolojik dünya düzenin bölümlerini kısaca ele alalım:
a) Ekolojik ekonomi:
• Her türlü sömürge ve emperyalizme karşıdır.
• Rekabeti değil, iş birliğini esas alır.
• Tüketim merkezli değil, ihtiyaç odaklıdır.
• Döngüsel üretimi ve yerel dayanışmayı temel alır.
• Küresel tedarik zincirlerinin yerine, yerel sürdürülebilir ağları savunur.
• Ölçütü; büyüme değil, ekolojik denge ve toplumsal faydadır.
b) Ekolojik demokrasi:
• Temsili demokrasiyi değil, katılımcı ve doğrudan demokrasiyi hedefler.
• Temsilin ötesinde, yerinden yönetim ve canlı haklarını içeren bir model önerir.
• “Sadece insan” değil, doğa unsurlarının da anayasal hakları olmalıdır. Örneğin hayvanların.
c) Ekolojik insan:
• Ezberleyen değil, düşünen.
• Tüketici değil, üretici.
• Hak talep eden değil, sorumluluk taşıyan birey.
• Eğitimi; bilgi depolamak değil, farkındalık inşa etmek üzerine kuruludur.
d) Ekolojik kurumsal yapı:
• BM gibi temsil krizine batmış kurumların yerine, biyo bölgelere dayalı ekolojik konseyler önerir.
• Ekolojiyi esas alan bir devlet modeli önerir.
• Güvenlik kavramı silahlarla değil; su döngüsü, toprak sağlığı, arı popülasyonu gibi ekosistem göstergeleriyle tanımlanır.
3. DEĞİŞİMİN ANAHTARI; DÜŞÜNEN İNSANDIR
Bütün bu yapısal dönüşümlerin anahtarı, bireyin dönüşümüdür.
Bugünün dijital çağında birey; yerine karar verilen, yerine hissedilen, yerine konuşulan bir nesneye dönüşmektedir. Algoritmalar düşünceyi değil, tüketimi teşvik etmektedir.
Ancak bir sistem, ancak onu taşıyan insan kadar dönüşebilir.
Bu nedenle ilk adım, düşünen birey ile başlar.
Düşünen insan:
• Çelişkileri görür, yüzleşir ve çözüm üretir.
• Ezberci değil; sorgulayıcıdır.
• Hakikati dış kaynaklarda değil, doğada ve iç sezgide arar.
• Kendini doğanın bir unsuru olarak tanımlar.
• Yaşamı; bütün varlıkları içeren bir enerji döngüsü olarak kavrar.
Bu insan tipi, ekolojik dünya düzeninin hem mimarı, hem sürdürücüsüdür.
4. SONUÇ: YENİ BİR DÜZENİN EŞİĞİNDEYİZ
İnsanlık bir uygarlık krizi yaşıyor.
Bu kriz; yalnızca politik ya da ekonomik değildir. Bu kriz; bir düşünme biçiminin çöküşüdür.
Artık;
• Bilgi bolluğunda anlam yoksulluğu,
• Ekonomik büyümede toplumsal çöküş,
• Demokrasilerde otoriterleşme yaşanıyor
Bu çelişkiler sürdürülemez.
Ve bu çelişkilerin içinden çıkacak yeni düzen, ekolojik düşünce üzerine kurulacaktır.
Yeni bir dünya mümkündür.
Ama bu dünya, bugünkü sorunların kaynağı olan devletlerle değil, düşünen bireylerle kurulabilir.
Çözüm; insanın kendisindedir.
Doğayla yeniden bağ kuran, bilgiyi ve varlığı yeniden tanımlayan, sorumluluk üstlenen bir insan bilinci ve bu bilince dayalı kurulan “Ekolojik Dünya Düzeni” bugünkü tıkanmışlığın çözümüdür.
Ekolojik dünya görüşü
Ekolojik dünya görüşü

Paylaş: