.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Ege, Akdeniz ve Kıbrıs'taki gelişmeler endişe verici

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Ege, Akdeniz ve Kıbrıs'taki gelişmeler endişe verici
Ege, Akdeniz ve Kıbrıs'taki gelişmeler endişe verici
Paylaş:
Bölgemizi küresel aktörlerin çıkarlarına göre şekillendirmek için yıllar önce başlatılan ABD öncülüğündeki emperyalist proje kesintisiz sürdürülüyor. Ülkemiz de bu emperyalist projenin kapsama alanındadır. Bu bağlamda; Ege ve Doğu Akdeniz’deki hareket alanımız daraltılmaya, hak ve çıkarlarımıza el konulmaya çalışılmaktadır. Bu tehdit; ülkemizi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların gündemlerinde değildir. Gelişmeler kabullenilmiş, emperyalist projeye boyun eğilmiş, hatta katkıda bulunuluyor gibi bir görüntü vardır.
Ege’de; egemenliği Türkiye’ye ait olan 20 ada ve 2 kayalık 2004 yılından bu yana Yunanistan’ın işgali altında. Yunanistan adalarımıza cebren el koydu. Adalara yerleşecek Yunan vatandaşlarına ücretsiz arazi veriyor, maddi destek sağlıyor. Bu şekilde adalarımızı Yunan yerleşimine açtı. Kiliseler ve okullar inşa etti. 8’i kara, 4’ü deniz, 2’si helikopter üssü olmak üzere toplam 14 askeri üs kurdu, 6 bin asker yerleştirdi, ağır silahlar, füze bataryaları konuşlandırdı ve bunların namlularını Türkiye’ye çevirdi… 21 yıldır bütün bu gelişmelere sessiz kalındı, tepki gösterilmedi, uluslararası antlaşmalardan doğan haklarımız korunmadı. Kamuoyunda oluşan tepkiler “bir gece ansızın gelebiliriz” gibi hamasi ifadelerle, “Yunanistan’ın bu girişimlerinin hukuki sonuç doğurmayacağı” gibi cılız ve etkisiz söylemlerle yatıştırılmaya çalışıldı.
Millî Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri, Kutlu Parti Güvenlik Politikaları ve Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım; geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin Ege’deki tutumuyla ilgili aşağıdaki bilgileri paylaştı:
Ankara Üniversitesi, Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM); 16 Nisan 2025 tarihinde, Yunanistan ile eş zamanlı olarak, Türkiye Deniz Mekânsal Planlama Haritası yayımladı. Haritada, Türkiye’nin Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki 220 bin kilometrekarelik Türk Kıta Sahanlığının (Deniz yatağı ve altındaki Petrol ve Doğalgaz Alanları) Yunanistan’a terk edildiği dikkat çekti.
Ümit Yalım; haritanın düzeltilmesi için Ankara Üniversitesi’ni uyardı. Ancak harita;16 Haziran 2025 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından, hiçbir düzeltme yapılmadan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü-Hükümetler arası Oşinografi Komisyonu (UNESCO-IOC) nezdinde tescil ettirildi.
Ankara Üniversitesi DEHUKAM’ın Resmi İnternet Sitesinde; Türkiye’de Deniz Mekânsal Planlamasının (DMP) ilan edilmesi ve uygulanmasından sorumlu yegâne yetkili makamın T.C. Cumhurbaşkanlığı olduğu belirtilmiş, mekânsal planlar oluşturulurken ve geliştirilirken Ulaştırma, Dışişleri, Savunma, Kültür, İçişleri, Tarım, Enerji, Ticaret ve Çevre bakanlıkları ile iş birliği yapıldığı örnekler verilerek anlatılmıştır.
Türkiye’nin 16 Haziran 2025 tarihinde UNESCO-IOC’ya tescil ettirdiği eksik haritadan cesaret alan Yunanistan; eksik gösterilen deniz alanlarındaki boşluğu doldurarak, 21 Temmuz 2025’de, Güney Ege’de Milli Deniz Parkı Haritası yayımladı. Yunanistan, anılan haritada, işgal ettiği Muğla Ardıççık Adası’nı, Muğla Koçbaba Adası’nı ve bu adaların Deniz Yetki Alanlarını kendi egemenlik sınırları içinde gösterdi.
Ümit Yalım; 1974 yılında Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk imzası ile yayımlanan haritadahem ana kıt’anın hem de adaların deniz yetki alanları hesaba katılarak Ege Denizi Türk Kıta Sahanlığının batı sınırının 24’ncü Boylamdan geçirilmiş olduğunu, buna rağmen; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin16 Haziran 2025’te UNESCO-IOC’ye tescil ettirdiği haritada sadece Ana Kıtanın Deniz Yetki Alanları hesaplanarak Ege Kıta Sahanlığı sınırımızın25’nci Boylamdan geçirildiğini,  bu şekilde Kıta Sahanlığı Sınırımızın 1 Boylam (85 Km.) geri çekildiğini ifade etmekte, bunun hukuki olmadığını gerekçeleriyle izah etmektedir.
Bu durumda; hükümetimizin UNESCO-IOC’ye tescil ettirdiği haritaya göre, Ege Denizi’nde 30 bin kilometrekarelik Türk Kıta Sahanlığı ile 4 Türk Adası, Doğu Akdeniz’de 190 bin Km. karelik Türk Kıta Sahanlığı ile Girit’in 3/4 ’ü ve Girit’in etrafındaki Türk Adaları, yani son 21 yılda; Türkiye Cumhuriyeti’ne ait 20 ada, 2 kayalık ve toplam 220 bin kilometrekarelik Türk Kıta Sahanlığı Yunanistan’a terk edilmiştir.
Bölgede ülkemizin hak ve menfaatlerinin ihlali bununla sınırlı değildir. Bölgemizi şekillendirme çalışmalarını aralıksız sürdüren emperyalist cephe Kıbrıs’taki pozisyonumuzun sonlandırılması için de çalışmaktadır.
İsrail basını; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin, Türkiye ve İran’a bağlı unsurların istihbarat, füze ve terör faaliyetleri yürüttüğü bir üs haline geldiğini iddia etmektedir. KKTC’nin yarım yüzyıl sonra “sessiz ama etkili bir Türkiye askerî üssüne” dönüştüğünü, “sadece askerî değil, aynı zamanda finansal ve istihbari operasyonların merkezi haline de geldiğini” öne sürmekte, bölgenin artık “sadece Kıbrıslı Rumların değil, İsrail’in de meselesi” olduğunu ifade etmektedir.
KKTC’de Hamas ve İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nün etkinliğinin arttığına işaret eden İsrail basını; 2021 ve 2023 yıllarında İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonlarında ele geçirilen belgelerin, Hamas’ın Avrupa’daki İsrailli hedeflere yönelik saldırı planlarını KKTC ve Türkiye’den yönettiğini ortaya koyduğunu iddia etmektedir. Algı yönlendirme maksatlı bu tür haberlerin İsrail resmi makamları ve istihbarat teşkilatı tarafından basına sızdırıldığı konusunda hiçbir kuşkuya yer yoktur.
İsrail basınında yer alan bu haberlerle eş zamanlı olarak, KKTC’deki Türk askeri varlığından kaynaklanan güvenlik tehditlerini değerlendiren ABD Kongresi’nin; KKTC’nin, Hamas, Hizbullah ve İran Devrim Muhafızlarına yataklık yaptığı, ABD ve müttefikleri olan İsrail, İngiltere, Yunanistan ve Güney Kıbrıs için güvenlik riskleri barındırdığı konularını içeren bir rapor düzenlediğinden söz edilmektedir.
Son yıllarda Rum yönetimindeki Güney Kıbrıs, İsrail’in güvenliğine hizmet edecek şekilde askeri üsse dönüştürülmüştür. İsrail ve destekçileri; Türkiye’nin adadaki askeri varlığından rahatsızlık duymakta, bu durumu sonlandırmak için çaba harcamaktadırlar. Öyle görünüyor ki; söz konusu emperyalist cephe, Kıbrıs’taki pozisyonumuza son vermek için de harekete geçmiştir. Kıbrıs ile ilgili bu ve benzer gelişmeler de Ege ve Doğu Akdeniz’de olanlar gibi dikkatlerden kaçırılmakta, üzerinde durulmamaktadır.
Ülkemiz aleyhine gelişen bu durumların; Suriye ve Filistin’deki, Kafkasya’daki gelişmelerle, Terörsüz Türkiye sloganıyla gündeme sokulan PKK açılımıyla, hatta son 15-20 yılda sahneye konan siyasi ve askeri kumpaslar ve bunların sonucunda gerçekleştirilen yönetim sistemi ve TSK ile ilgili yapısal değişimlerle de bağlantılı olduğu kanaatindeyim. Dikkat edilirse son zamanlarda iç ve dış politikadaki gelişmelerin hedefinde başta Lozan olmak üzere uluslararası antlaşmalarla elde ettiğimiz kazanımlar vardır. Buna karşılık ülkemizdeki siyasi irade bu tehditlerle mücadele etmek yerine kendi siyasi ideolojisini yerleştirme gayreti içindedir. Ülkemizde; siyasi ideolojilerin ulusal çıkarların önüne geçtiği, emperyalist proje sahipleri ile içimizdeki aparatlarının desteğini sağlamak suretiyle elde edilecek siyasi kazanımlar uğruna ulusal hak ve çıkarlarımızdan tavizler verildiği, emperyalist proje sahipleriyle iş birliği yürütüldüğü görüntüsü hakimdir.