Son zamanlarda diyalektik aklın ve onun kapitalizminin dünyaya ettiklerini yazıp duruyoruz.
Sık sık; bu yanlış akıl sisteminin milyarlarca yıldır dönüp duran dünyanın döngülerini bozduğundan, havayı ve suyu kirlettiğinden, iklimleri altüst ettiğinden, biyolojik çeşitliliği katlettiğinden bahsediyoruz.
Sadece fiziki dünyayı ve onun döngülerini değil, insanı da insana düşman ettiğinden, savaşları körüklediğinden, gelir bölüşümünü bozduğundan, ekonomik ve finansal sistemi bir çöplüğe dönüştürdüğünden söz ediyoruz.
Bugün de diyalektik aklın ve onun kapitalizminin dünyayı nasıl bir borç batağına sürüklediğini anlatacağız.
A) Dünyanın toplam borcu; dünya gelirlerinin üç katı
IIF (Institute of International Finance) adında bir Enstitü var. FED, ECB gibi merkez bankalarıyla, J.P. Morgan, Goldman Sachs, HSBC gibi devler ve dünyanın 400 önemli bankası bu enstitünün üyesi.
Bu enstitü; dünyanın ne kadar borçlu olduğuna dair verileri düzenli olarak yayınlıyor.
IIF’nin Global DebtMonitor (Eylül 2025) raporuna göre küresel borç (kamu + özel) 388 trilyon ABD doları düzeyindedir.
Dünya GSYİH’sı ise IMF’nin Ekim 2025 WEO (World Economic Outlook) verilerine göre 113,8 trilyon dolardır.
Yani dünyanın toplam borcu, dünya gelirlerinin %297’sidir; başka bir deyişle üç katıdır.
ABD’de borç/GSYİH oranı %360, Japonya’da %560, Fransa’da %340 civarındadır.
Bu düzeyde bir borç yükünün bırakın ana parasını, faizinin bile klasik büyüme ve vergi gelirleriyle ödenmesi mümkün değildir.
Kısacası, dünya ödenmesi mümkün olmayan bir borç batağındadır.
Ama batakta olan yalnızca borçlar değildir.
Dünyanın servet dağılımı da son derece bozuk ve tam bir felaket görünümündedir.
Oxfam (tam adıyla Oxford Committeefor Famine Relief), merkezi İngiltere’de bulunan uluslararası bir konfederasyondur. Gelir ve servet eşitsizliğiyle mücadele eder.
Oxfam’ın Global Inequality / Global Wealth Report (Küresel Eşitsizlik Raporu) şunları söylüyor:
• Dünyanın en zengin %1’i, kalan %99’un servetinden daha fazla varlığa sahiptir.
• En zengin %1, son 10 yılda yaratılan tüm servetin neredeyse iki katını elde etmiştir.
Bu veriler, dünyanın bir “servet kuburu”na yuvarlandığını göstermektedir.
Dünyanın bu Borç Batağı ve Servet Kuburu görüntüleri, dünya ekonomisinin ürettiğinden daha çok kazanan açgözlü bir sermayedar azınlığın ve kazandığından daha çok harcayan çılgın bir tüketici çoğunluğun çöplüğüne dönüştüğünü gösteriyor.
Bu çöplüğün mimarı, Yahudilerin diyalektik aklı ve onun kapitalizmidir.
B) Borç batağının hikayesi ve silahlanan dolar
Borç batağının kökeni modern ekonomiden çok daha eskiye, Yahudi Diyalektik Aklın kökenine dayanır.
Bu akıl, bir şeyi var edebilmek için karşıtını üretmek zorundadır:
Zenginlik için yoksulluk, kazanç için kayıp, alacak için borç.
Bu diyalektik düşünme biçimi, tarih boyunca Yahudi teolojisinde ve onun ekonomik izdüşümünde kurumsallaşmıştır.
Tanrı ile “sözleşme” yapan insan modeli zamanla bankayla sözleşme yapan insana dönüşmüştür.
Yahudi banker aileleri, Orta Çağ’dan itibaren borcu kurumsal bir güç haline getirdiler.
1913’te Federal Reserve (FED) kurulduğunda dolar, ABD’nin değil, Yahudi özel finans oligarşisinin eline geçti.
Ardından 1944 Bretton Woods sistemi, altın karşılığı doları “dünya parası” yaptı.
1971’de doların altın karşılığı kaldırıldı; artık doların arkasında altın değil, ABD ordusu vardı. Yani dolar silahlandı.
Dolar Yahudi’nin, silah ABD’nin idi.
İşte o gün bugün dünya “Borç Çağı”na girdi.
Altının yerini silah, faizin yerini korku aldı.
ABD silahları; Yahudi dolarını dünyaya dayattı. Ticarette –özellikle petrolde– dolarla alışverişi zorunlu kılındı. Ülkelerin kendi paralarını basabilmeleri için karşılığında dolar bulundurmalarını şart koşuldu. Dolar; dünyanın rezerv parası oldu.
Yahudi Bankerler doları basıyor, başta ABD olmak üzere dünyayı borçlandırıyordu.
Borç çağı böyle başladı.
Yani finansal emperyalist düzen ve onun doğurduğu borç çağı; Yahudi diyalektik aklının bir ürünüdür.
C) Borç batağının kaynağı: Geleceği satmak
Yahudi diyalektiği; önce tüketicileri çılgınlaştırdı ve tüketim çılgınlığına geliri yetmeyen tüketiciler için ‘’geleceği satma’’ modelini geliştirdi.
Tüketim çılgınlığına kapılmış insanlar, henüz doğmamış, gelecekte doğacak gelirlerini bugünden harcamaya başladılar.
Yaşam, gelecekten çalınan parayla bugünü tüketmeye dönüştü.
Daha fazla tüketim, daha fazla borç ve daha az özgürlük modeli işlemeye başladı.
Bu borçlanma kişiler için tutsaklığı, ülkeler içinse bağımlılığı getirdi.
Böylece bugün dünya üzerindeki 388 trilyon dolarlık borç ortaya çıktı.
Bu borç miktarı, gezegenin ürettiği yıllık toplam değerin yaklaşık üç katıdır.
Bu da şu anlama gelir: İnsanlık henüz üretmediği üç yılın emeğini şimdiden tüketmiş durumdadır.
Borcun borçla çevrildiği bu sistem, insanlığın geleceğini ipotek altına almıştır.
Bugünün konforu, yarının sefaleti olmuştur.
Bu noktada artık ekonomi değil, etik konuşmamız gerekir.
Bir sistem varlığını sürdürmek için gelecek nesillerin emeğini peşinen çalıyorsa, o sistem ekonomik değil, “ahlak çürütme sistemidir.”
D) Dünyaya yeni bir akıl lazım
Hep söylüyoruz, hep söyleyeceğiz.
Dünyaya yeni bir akıl, yeni bir düzen lazım.
Çünkü bugün dünya; dev bir borç balonunun içinde yaşıyor.
Bu balon patladığında uygarlık paradigması olarak sunulan Yahudi diyalektik aklı ve onun kapitalizmi zaten çökecek.
Çünkü artık bu silahlanmış borç çağının sonuna geldik.
Dünya tıkandı.
Yeni dünya düzeni; silahlanıp para basan değil, değer üreten ve onu parasallaştıran insanın yüzyılı olmalıdır.
Dünyanın yeni düzeni –hep söylediğimiz gibi– diyalektik aklın değil, holistik aklın, yani temelleri Türk Aklı’na dayanan, rekabet yerine işbirliği öneren yeni bir aklın dünyası olmalıdır.
Dünya borç batağında
Dünya borç batağında
Paylaş: