.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Dezenflasyon sürecinde TL’nin değerlenmesi

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Dezenflasyon sürecinde TL’nin değerlenmesi
Dezenflasyon sürecinde TL’nin değerlenmesi
Paylaş:
Yürütülen dezenflasyon politikasının en önemli amaçlarından birisi süreç içinde TL'yi reel olarak değerlendirmek suretiyle enflasyonu kontrol altına almaktı. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Şimşek defalarca yaptığı açıklamalarda “Kur hedefimiz yok, önceliğimiz enflasyonu aşağı çekmek, TL’de reel değerlenme sürecek.” açıklamaları yapıyordu. Para Politikası Kurulu kararlarında da (ör: 21 Kasım 2024 tarihli) dezenflasyon politikasının unsurları şöyle sıralanıyordu; “Yurtiçi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme, enflasyon beklentilerinde düzelme ile aylık enflasyonun ana eğilimi düşürülecek ve dezenflasyon süreci güçlendirilecektir.”
TL değerli mi, değil mi? TCMB düzenli olarak reel efektif döviz kuru gelişmelerini aylık olarak açıklamaktadır. Reel efektif döviz kuru nominal efektif kurundaki nispi fiyat etkileri arındırılarak elde edilir. Bu verilere göre TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru, Ağustos 2025 ayında 69,84 olarak gerçekleşmiştir. (Bu endeksin hesaplanmasında etki eden bileşenler TÜFE’deki değişim, nominal kur sepeti değişimi, dünya TÜFE sepeti değişimi ve TÜFE REK değişimidir.) Hesaplamanın baz tarihi 2003 OCAK ayıdır. Buna göre TL 2003'e göre %30 civarında değersizken 2020 yılına göre neredeyse aynı durumda. 2023'e göre ise %17'ler civarında değerli görülmektedir. Buna benzer durum 2000'li yıllarda da TL'nin değerlenmesi (yaklaşık 30 puan) mevcuttu. Ancak o tarihte enflasyon dizginlendiği için ekonomide sıkıntılar bugünkü kadar söz konusu değildi. Bugün 2 yılı geçkin süreden sonra TÜFE’deki aldığımız mesafe çok sınırlı. Halbuki dezenflasyon programlarında bir, hatta en geç 2 yıllı geçmemek lazımdır. Aksi halde atalet ve direnç oluşur, enflasyon belli bir eşiğin altına gelmekte zorlanır. Üstelik TL değerlendiğinde ihracat, birim fiyatı pahalılığından yavaşlar, ithal ürünlerin fiyatları ucuzladığından ithalat ise artar. Bu da enflasyonun düşüşünü olumsuz etkiler. Dolayısıyla Oksijen Gazetesinde Haluk Bürümcekçi'nin tespiti son derece önemli. “Türkiye'deki döviz kuru riski devletten özel sektöre transfer oluyor.” Üstelik 2021 Eylül 2023 Mart arasındaki dönemde uygulanan irrasyonel politikalardan bir tanesi de kamu borcunun içindeki sabit maliyetli oranını düşürürken değişken(döviz, altın endeksleri gibi) maliyetlerinin oranını yükselterek kamuda da maliyet arttırıcı sonuç yarattık.
Bugün 90 milyar dolar civarında carry-trade var. Bunun yaklaşık 35'i yabancının 55'i yerleşiklerin sıcak parasından oluşuyor. Para piyasası fonlarından çıkışlar, döviz fonlarına da yavaş ta olsa girişler var. Bu durumda kronik döviz açığı problemi olan ülkemizde bir kur riski potansiyeli artıyor. Üstelik siyasi parti davalarının biteceği gibi bir görüntü de yok. 2025 yılı 2. çeyrek itibarı ile “Borç Göstergeleri” yeni açıklandı. Ülkemizin toplam brüt dış borç stoku 548 milyar dolar GSYH %32'i, son 19 yılın en düşük seviyesi. Bu borcun 290 milyar doları özel sektöre, 288 milyar doları da kamu sektörüne ait. Temmuz 2025 itibari ile reel sektörün 182.6,Hazinenin 148,6 milyar dolar döviz açığı var. Hane halkı 126.8 Merkez Bankası ise 37,2 milyar dolar döviz fazlasına sahip. Böylece Türkiye'nin toplam döviz pozisyonu 165,4 milyar dolar ekside. (26.09.2025 tarihli Oksijen Gazetesi Haluk Bürümcekçi)
Ülkemizin yapısal, kronik üç ana sorunu olduğunu yazıp duruyoruz. Öncelikle kronik enflasyon, daha sonra döviz açığı ile bağlantılı cari açık sorunu. Bunlardan herhangi biri zaman zaman düzelebiliyorsa da siyasi iktidarlar popülist önlemlere başvurarak bu istikrarlı dönemleri sürdüremiyorlar. Geniş halk kitlelerinin ve reel sektörün enflasyonu kalıcı olarak düşürmek gibi bir talebi de mevcut değil. Bu nedenle sürekli krizlerle zaman zaman baş başa kalıyoruz. Ancak bugün geldiğimiz noktada 2021 Eylül sonrası politikalar o kadar büyük bir servet transferi ve inanılmaz boyutta gelir dağılımı bozukluğu yarattı ki, fiyat istikrarını öncelemeden oluşturulacak ekonomi politikalarının kalıcı başarı şansı düşük olacaktır.