Ekim ayındaki enflasyon rakamları açıklandı. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) aylık %2.55, yıllık %32,87 oldu. 12 aylık ortalamalar dikkate alındığında tüketici fiyatları %37,15 oranında arttı. Yurt içi üretici fiyatları endeksi ise (Yİ-ÜFE) aylık %1,63, yıllık %25,49 oldu. Bu yazının yazıldığı günün ertesinde TCMB yılın son Enflasyon Raporu’nu açıklayacak. Daha önceki raporda 2025 sonu enflasyon tahmini %25-29 aralığında, ara hedefin de %24 seviyesinde olmasının beklendiği açıklanmıştı. Ara hedefin gerçekleşmesinin imkansızlığı bir yana bizce tahmin üst sınırı olan %29'un da tutmayacağı düşüncesindeyiz. Zira yılın son aylarında enflasyon oranları düşük seyretmiyor. Son 3-5 yıllık ortalamalara göre seyretse bile %3’ler civarında gerçekleşecek gibi görünüyor. (Kasım’da %1,6Aralık'ta %1 olsa bile yıl sonu %32 oluyor.)
On aylık enflasyon birikimli %28,6 olmuştur. ÜFE Nisan’da %22,5 iken Ekim’de %27'ye çıktı. Üretici fiyatları düşerken dezenflasyonda mesafe alınamaması durumunda üretici fiyatları artarken nasıl olacak? Fiyat istikrarı mücadelesinde karnemiz çok zayıf. Zira politik karar mercileri büyüme önceliğinden kesinlikle vazgeçmiyorlar. Enflasyonla mücadelede başarılar sadece kısa dönemlerde konjonktürel oluyor, kalıcı olamıyor. Nitekim 2023 Mart sonrası başlayan “Rasyonele Dönüş Programı” ile programda iki buçuk yıldır süreyi aşmamıza rağmen geldiğimiz mesafe katlanılan fedakarlıklara, bozulan gelir dağılımlarına nazaran yetersiz. Dezenflasyon programının yetersiz ve aksaklıklarını sadece TCMB’ye yüklemek son derece haksızlık olur. Ancak bu süreçte TCMB’nin bağımsızlığının tereddütlü hale geldiğini, kredibilitesinin ise zayıflığını da belirtmeden geçmek olmaz. Program neden başarılı olamıyor? Eksiklik ve aksaklıklar neler? Bu konuda düşüncelerimizi kısaca şöyle özetleyebiliriz.
- Öncelikle belirtmeliyiz ki enflasyonla mücadeleyi esas alan programın bütünlüğü yok. Radikal bir“Kalkınma Politikası” ile desteklenmiyor. (Sadece talep yönlü ve faiz politikasına dayanıyor. Arz eksikliği yönünde hiçbir önlem alınmıyor.)
- Toplum programa ikna edilememiştir. Bu da “GÜVEN” eksikliğini doğdurduğundan özellikle hane halkı ve reel sektör beklentileri çıpalanamamıştır. Bu konuda iletişim eksiklikleri de söz konusu. On yıllık tahvil faizinin %40’larda olması “GÜVEN” unsurunun oluşmadığının açık bir göstergesi. Güveni zedeleyen bir başka faktör program maliyetinin toplum katmanlarına adil dağıtılmayıp sadece alt gelir gruplarına yüklenmiş olmasıdır.
- Program başlangıcında önden yüklemeli bir faiz artırımı politikası uygulanmamıştır. Zamana yayılan para politikası uygulamalarında sonuç alma daima zayıf oluyor.
- Maliye politikası desteği de yetersiz kalmıştır. Özellikle kamu harcamalarının disipline edilememesi, inanılmaz boyutlara gelen bütçe açıkları yaratmıştır. Bu konuda “Borçlanma Limiti”ne uyulmaması da bir başka olumsuzluk unsurudur. Kanuni sınırlama; Bütçe Kanunu'nun başlangıç ödenekleri ile tahmin edilen gelirler arasında farktır Hazine ve Maliye bakanı ile Cumhurbaşkanının toplam %10 arttırma yetkileri var. Ancak bu %10'un üstüne yeni bir kanun değişikliği ile 595 milyar TL harcama ilavesi isteniyor.M3 para arzı ekimde %39,3 oldu. Aynı ayda aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon ise %37,2 oranındaydı. Böyle bir süreçte fiyat istikrarının başarıya ulaşması imkansızlaşır. Kamunun yeterince harcamalarını kısmaması programa güvensizliği arttırmıştır. Sadece yüksek faiz ve bastırılmış döviz kuru ile bir yere kadar gelinebiliyor. Bu politikaların uzun süreli uygulanması faiz-döviz-enflasyon korelasyonundaki rasyonaliteyi azalttığından potansiyel riskler birikebiliyor.
-İTO endeksleri ile TÜİK endeksleri arasındaki farklılıklar kapanmadı. Ekim ayı itibariyle TÜFE bazlı reel kur endeksi yıllık %3 artarak 71.9 oldu. ÜFE bazlı reelkur endeksi ise yıllık %0,7 azalarak 95,5 değerini aldı. TÜFE 2019 sonrası için İTO fiyatları kadar artsaydı reel kur endeksi 99.2 değerinde olacaktı. TÜİK verilerindeki şeffaflığın yetersizliğini sergileyen bir örnek. Bu olgu, fiyatlamalarda ki rasyonelliği azalttığı gibi beklentileri bozuyor ve güveni zedeliyor. Piyasalar, 2026 yılında %16’lık enflasyonun imkansızlığını fiyatlıyor. Ekonomi yönetiminin yönümüz doğru demesi bu fiyatlamayı değiştirmiyor.
- Ekonominin soğuyacağı tehlikesi ile erkenden faiz indirimlerine başlanması talebin yavaşlamasını zayıflamıştır. Aylık bazda enflasyon ortalama olarak mevsimsellikten arındırılmış olarak %2'lerde kemikleşmişken erkenden Faiz indirimine gitmek hatalı olmuştur.
- Yıl sonu hedeflerin sürekli tutturulmaması ve devamlı yukarı yönlü güncellemeler ve dezenflasyon sürecini uzatmaktadır. Programın bir türlü başarıya ulaşamamasının nedenlerini yazdıktan sonra bir uyarımızı da ilave etmekte yarar görüyoruz. Programın “fiyat istikrarı”nı tesis süresi uzadıkça “gevşetici politikalara” erkenden geçme gibi bir yanlışlık yaparsak bunun bedeli bugünkünden de büyük olur. Refah kaybımız ve fakirleşme daha da artar, potansiyel riskler kinetik hale gelir. Geçmiş ekonomik tecrübelerimizde yaşanmış örnekleri mevcuttur.
Dezenflasyon karnemiz neden zayıf?
Dezenflasyon karnemiz neden zayıf?
Paylaş: