İnsanlık tarihi boyunca insanlar en çok devletle aldatıldı. Tarihe dönüp baktığımızda; toplumlar bazen inanç adına “Allah” ile bazen bilim adına “Kanıtlanmamış Hipotezlerle”’ sürekli aldatılmıştır. Din adına savaşlar çıkarılmış, bilim adına toplumlar manipüle edilmiştir. Zaman zaman da din ile bilim savaştırılmıştır. Ancak bu manipülasyonların merkezinde hep devlet vardır. Devlet, aldatmanın en eski ve en güçlü aracıdır.
Antik çağlarda tanrısal güçler adına insanları kontrol eden devlet yöneticileri, günümüzde bilim ve demokrasi söylemleriyle aynı kontrole devam etmektedir. Böylece; “Devletle Aldatmak” tarih boyunca biçim değiştire değiştire sürmektedir.
Devlet genellikle düzenin, güvenliğin ve adaletin garantörü gibi algılanır. Oysa çoğu zaman bu kavramlar, devleti kutsallaştırarak bireyler üzerinde baskı kurmanın bir yöntemine dönüştürülmüştür. Krallardan başkanlara, şahlardan diktatörlere uzanan çizgide devlet yöneticileri, bazen tanrısal bir güç bazen de halkın sahte temsilcileri olarak sahneye çıkmışlardır.
Devlet bir aldatma aygıtıdır
Bugün dünyada yaklaşık 200 devlet var ve bunların yalnızca %10’u gerçek anlamda liberal demokrasi olarak tanımlanıyor. Geri kalan devletler ise otoriter ya da hibrit rejimlerle yönetiliyor. Otoriter devletler tanımları gereği zaten aldatıyor. Demokratik denilen devletlerde ise; demokrasi sandıkla sınırlı tutulduğunda halkın gerçek iradesi değil, medya, sermaye ve bürokrasi üçgeninin çıkarları egemen oluyor. Bu durumda demokratik devletler de aldatıyor.
Bazen de demokrasi ile yola çıkan ama yolda otokratikleşip, halkını aldatan devlet de oluyor. Örneğin Hitler Almanya'sı demokrasiyle gelmiş, ardından totaliter bir rejime dönüşmüştür. Yani ister diktatörlük, ister otokrasi, ister demokrasi olsun insanlar; hep devletle aldatılmıştır.
Devlet; inanç adına dinle, bilgi ve bilinç adına siyasi ve ekonomik paradigmalarla ve medya aracılığıyla toplumu yanıltır. Ancak genellikle devlet; azınlık bir elit grubunun çıkarları için çoğunluğu baskı altına alan bir yapıya, bir aldatma aygıtına dönüşür.
Küresel aldatma: Devletler üstü devlet
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan küresel sistem, devlet kavramını ulusal bir yapı olmaktan çıkararak, küresel finans elitlerinin kontrolünde bir dünya devletine dönüştürmüştür. Yahudi bankerlerin egemenliğindeki finans çevreleri, ABD Merkez Bankası (FED) üzerinden tüm dünyayı dolarla kontrol altına almıştır. IMF ve Dünya Bankası gibi araçlarla devletlere boyun eğdirilmiş, çatışmalar körüklenmiş, eşitsizlik küresel boyuta taşınmıştır.
Küresel emperyalizmin gizli aktörleri; devletleri sadece kendi uluslarını değil, bütün dünyayı aldatma aygıtına dönüştürmüşlerdir. Dünya aldatan devletlerin ve aldatılan insanların dünyası olmuştur.
İşte bazı aldatma örnekleri
Amerika Birleşik Devletleri: 1913’te FED'in kontrolünün Yahudi finans elitlerinin eline geçmesiyle ekonomik bağımsızlığını kaybeden ABD, küresel düzenin jandarması rolünü üstlenmiştir. Soğuk Savaş boyunca demokrasi gerekçesiyle müdahaleler yapmış, aslında küresel elitlerin ekonomik çıkarları uğruna savaşlar çıkarmıştır. Vietnam, Afganistan ve Irak savaşları Amerikan halkını ekonomik ve sosyal olarak tüketmiş, ABD’yi borca batırmıştır. Bu savaşlar küresel elitlerin servetine servet katmış, Amerikan halkı fakirleştirilmiştir. Bugün ABD, 36 trilyon dolarlık devasa borcuyla dünyanın en borçlu ülkesidir. Amerikan halkı, milliyetçilik ve güç propagandasıyla kandırılarak bu ağır yükün altına sokulmuştur. Küresel elitler ABD’yi, ABD de Amerikan halkını aldatmıştır.İsrail Devleti: 1948'de küresel finans güçlerinin desteğiyle kurulan İsrail, dinci ve milliyetçi fanatiklerin etkisiyle sürekli savaş ve işgal politikaları izlemiştir. Bu politikalar, tarihin en yaratıcı ve yetenekli halklarından biri olan Yahudileri dünya kamuoyunda saldırgan ve işgalci bir toplum olarak göstermiştir. İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki insanlık dışı uygulamaları, dünya vicdanında derin yaralar açmıştır. İsrail devleti, kendi halkını dünyaya karşı suçlu konuma düşürmüş, İsrail devleti; Yahudileri aldatmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti: Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde emperyalizme karşı bağımsızlığını kazanmış olan Türkiye, ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD emperyalizminin güdümüne girmiştir. Demokrasi ve zenginlik vaatleriyle başlayan emperyalist süreç, bugün İslamcı otokrasinin egemenliğine evrilmiştir. Türkiye; dış destekli terör, ekonomik krizler ve kutuplaştırma politikalarıyla boğuşmakta, halk gerçek dışı hayallerle ve haberlerle kandırılmaktadır. Türk halkının milli iradesi; medya manipülasyonlarıyla ve siyasi oyunlarla hiçe sayılmakta, demokratik değerler her geçen gün erozyona uğramakta, Türk halkı yanlış algılarla aldatılmaktadır.
Eşitsizlik, devletsizliğe dönüşüyor
Bugün dünya, eşitsizlik, yoksulluk, göç ve savaş gibi temel krizlerle boğuşurken, devletler silahlanmaya ve güç mücadelesine devasa kaynaklar harcamaktadır. Oxfam'ın 2024 raporuna göre, dünya servetinin %76’sı sadece %1’lik bir kesimin elindedir. Bu acı tablo, devletin artık halkların değil, küçük bir azınlığın hizmetine girdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Eşitsizlik, devletsizliğe dönüşmektedir.
Gelecek nasıl olmalı?
• Bugünkü gerçek bu. Bu ama geleceğe dönük bir umudumuz olmalı…
• Devlet; şeffaf, adil, hesap verebilir ve evrensel ahlaka ve düşünen bir topluma dayalı olmalı…
• Dünya ise; eşitlik, barış ve bilime dayalı bir gerçeklik arayışında olmalı…
• Bütün bu “olmalı”lar için; önce, “Devletle Aldatmak”tan kurtulmalı, sonra da; “Gerçeği Bilimle Arama” yoluna girmiş olmalıyız.
• İnsanlık ancak böylece, eşitsizliklerle boğuşan "aldatılan insan" değil, evrenle iletişim kurabilen "düşünen insan" haline gelebilir.
Devletle aldatmak
Devletle aldatmak

Paylaş: