Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Devlete rağmen: Çin ve lisan

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Devlete rağmen: Çin ve lisan
Devlete rağmen: Çin ve lisan
Paylaş:
Devlet dediğin her zaman hantaldır. Orada çalışan insanların doğası gereği umursamazdır. Ona rağmen Devlet kurmak bir beceridir. Böceklerde bile devlet kuran ve kurmayan türler vardır. Devleti devam ettirmek de bir beceridir.  Her devlet zamanla yozlaşır. Bu yozlaşma ya savaşla ya saray entrikalarıyla, Batı'da sıkça duyduğumuz şekliyle bir "devrimle" sonuçlanır. Modern Demokrasi ile insanlar daha çabuk reform yapabileceklerini sandılar. Derin devlete teslim oldular ve mutsuzlar.

Gelin, bu çerçevede Çin tarihine mikroskop ile değil teleskop ile bir göz atalım. Çünkü Çin’in yeniden   büyük bir güç haline gelişi, insanlık için de bir çözüm potansiyeli taşıyor. Avrupa Birliğindeki birçok ülke Çin’de bir şehirden veya bir eyaletten daha az nüfusa sahip. Avrupa’da komşular hep savaşmış. Çin’de bu yok. Dünya nüfusunun yaklaşık %20’sini oluşturan bu halk, 19. ve 20. yüzyıllarda "aşağılanma yüzyılı" olarak bilinen bir dönem yaşadı. Afyon Savaşları'nı hatırlayın bugün ABD'nin yaşadığı opioid kriziyle bir benzerlik yok mu? Ancak önemli bir fark var: Çin, tarihsel olarak genelde barışçıl bir yaklaşım sergileyerek Himalayalar, Çin Denizi ve Sibirya arasında kalan bölgede kültürel bir bütünlük inşa etti. Son iki bin yıl boyunca bu topraklarda kimi zaman yerli (Han), kimi zaman Moğol (Yuan) ve kimi zaman Mançurya kökenli (Qing) hanedanlar hüküm sürdü. Ancak özetle, Çin halkı devlet, parti ya da yönetim yozlaştığında onu sarsmayı, hatta devirmeyi başararak bilhassa lisan sayesinde kültürel bütünlüğünü sürdürdü. Konfüçyüs’ün bilgeliğiyle şekillenen bir devlet anlayışı bu sürekliliğin temel taşı oldu.

Çin’in büyük seferleri, Batı’daki gibi cihat ya da istila veya sömürgeleştirme amaçlı değil, kültürel nüfuz amacı taşıyordu. Tarihsel olarak Çin, Japonya'yı işgal etmedi; tam tersine Japonya Çin'i işgal etti. Yine de Çin bu aşağılanma yüzyılından dersler çıkarttı.
Batı ise farklı bir yol izledi. Bireysellik ve ırkçılık, Avrupa’nın temel dinamikleri oldu. Buna karşın, Çin’i tanımlayan unsur kültürel bütünlüktü. Çin, Avrupa ülkeleri gibi sömürgeler kurmadı. Eğer aynı teleskopla ABD’ye bakarsak, Avrupa kökenli ırkçılığın —örneğin Kant felsefesinde açıkça görülebilecek Avrupa merkezci bakışın— zamanla ABD merkezli bir anlayışa dönüştüğünü görürüz. Bizler de Batı eğitimiyle yetişmiş insanlar olarak, çoğu zaman bilgimiz oranında "mankurtlaştık". Biruni’yi unuttuk ondan 700 yıl sonra binominal klasifikasyonu kuran Linneus’u öğrendik.

Türk-Kürt meselesine gelirsek: Batı tarafından desteklenen etnik ırkçılık, Türkiye Cumhuriyeti’nin önündeki ciddi bir sınav. Oysa Anadolu zaten tarih boyunca birçok halkın senteziydi ve bu sentez, kim ne derse desin, Atatürk’ün liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti ile siyasi bir birlik haline geldi. Ortak lisan, burada en önemli birleşme noktası oldu.
Özetle Çin, bugünkü konumuna yozlaşan hanedanlıkları ve yönetimleri zamanla değiştirerek geldi. Batı'nın “demokrasi” dediği ve işine gelmediğinde kolayca terk ettiği değerleri, Çin kendi tarihsel ve Konfüçyüsçü süzgecinden geçirerek bir sentezle bugünlere taşıdı.
ABD ise artık sınıf birincisi olamamanın sancılarını yaşıyor. Demokrasi anlayışları ciddi şekilde rüşveti yasallaştıran temsilcileri sayesinde aşındı. Irksal ve coğrafi bölünmelerle karşı karşıyalar. Eğer bu "mafya patronu" havasından vazgeçmezlerse bölünmeleri bile olası.
Bununla birlikte, son yüzyıla kültürel anlamda damgalarını vurdukları da bir gerçek. Artık "sen" ve "siz" gibi ayrımlar silinmekte. İnsanlar birbirlerine doğrudan ilk isimleriyle hitap ediyor. Bu eğilimi burada sadece not edelim; olumlu ve olumsuz yönlerine daha önce değindim. "İnstant kahve" hazır yemek gibi anında iletişim teknolojisi bu süreci hızlandırdı. Ancak hem biyolojik evrim hem de kültürel dönüşüm zaman ister — ve bizler, belki de "Homo Naledi Confusus" olarak, bu dönüşümün tam ortasındayız.