.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Çözüm arayışları samimi mi?

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Çözüm arayışları samimi mi?
Çözüm arayışları samimi mi?
Paylaş:
“Terörsüz Türkiye” sloganıyla tanıtılan ve hassasiyetle yürütüldüğü söylenen süreç ilerledikçe süreci yönetenlerin ve müdahil olanların amaçları ile çözüm önerilerinin maliyeti ortaya çıkıyor. Çözüm önerilerinin; sorunu çözmekten ziyade öneri sahiplerine ne kazandıracağı hesaplanarak gündeme getirildiği gibi bir görüntü dikkat çekiyor. Sorunun kaynağında nelerin olduğu, bölücü terörün nasıl bir ortamda doğduğu, terörü besleyen ve büyüten unsurların neler olduğu, bunlarla nasıl mücadele edilmesi gerektiği konuşulmuyor. Soruna etki eden sosyal, ekonomik, kültürel faktörler ve bunların çözüm için uygun hale getirilmesi, sorunu yaratan ve büyüten dış etkenler ve bunlarla mücadele yöntemleri gündeme getirilmiyor, sorunun sadece siyasi yönü ele alınıyor, herkes kendi siyasi ideolojisine göre öneri getiriyor ve bu siyasi çözüm önerileri tartışılıyor. Bu da pek çok soru işaretine ve ülkemizin geleceği ile ilgili endişelere neden oluyor.
Ülkemizdeki bölücü terörün dış desteği ve bunların niyet ve maksadı yıllardır konuşulmaktadır. Bu dış desteğin ABD ve İsrail ayağı da niyet ve maksatlarını gizlemeden, faaliyetlerini açık açık yürütmektedirler. Nitekim ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack; geçtiğimiz günlerde“Bölgemizdeki güçlü ulus devletlerin İsrail için büyük bir tehdit olduğunu” söyleyerek bunu bir kere daha dile getirmiştir. Sorumlu makamlar; bunun ne anlama geldiğini, ülkemiz ve milletimiz için nasıl bir tehdit oluşturduğunu gündemlerine bile almamışlardır. Bunun yerine; “İslam üst kimliği ile Türk-Kürt-Arap birliği tesis edilmesi” “Terör örgütüne siyasi meşruiyet kazandırılması” “Cumhurbaşkanı Yardımcılarının birisinin Kürt, birisinin Alevi olması” konularını gündeme getirmişlerdir. Bu konuların; İsrail’in bölgemizdeki güçlü ulus devlet yapılarıyla mücadelesine katkısı olup olmayacağı, ulus devlet ve üniter yapımızı etkileyip etkilemeyeceği, ulus devlet yapımızın bozulmasının huzur ve güvenliğimize etkilerinin neler olacağı üzerinde durulmamakta, sorgulayan ve eleştirenlere makul ve mantıklı cevaplar vermek yerine ağıza alınmayacak ifadelerle karşılık verilmektedir. Bu da kafaların arkasında başka niyetler olduğunu, karşı çıkanların tehdit, baskı ve şiddetle konudan uzak tutulmaya çalışıldığını göstermektedir.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İslam üst kimliği altında Türk-Kürt-Arap birlikteliği” önerisi tartışılmıştı. Bu hafta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı Yardımcılarından birisinin Kürt, birisinin de Alevi olması” önerisi gündeme geldi. Bence bu iki öneri birbirini destekleyen, birbirinin devamı niteliğinde önerilerdir. Peş peşe gündeme getirilen bu önerilerle yapılmak istenen halkımızı etnik ve mezhep yönünden ayrıştırmak mıdır? Gelişmeleri ve yaklaşımları sorgulayanları tehdit etmek, suçlamak ve aşağılamak yerine bunun gibi endişeleri giderecek şekilde cevaplar verilmelidir. Aksi halde çözüm önerilerinde samimi olunmadığı düşüncesi oluşması son derece normaldir.
Bence de sorun; İsrail’in güvenliği için bölgemizdeki güçlü ulus devlet yapılarının ortadan kaldırılması düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Hedefte ülkemiz de vardır. Konu bu yönüyle ele alınmadığı taktirde çözüm elde etmek mümkün değildir. Türk-Kürt-Arap birlikteliği, Cumhurbaşkanı Yardımcılarının etnik ve mezhepsel kimliklerine göre tayin edilmesi çözüm yerine ayrışmayı ve düşmanlıkları daha da körükleyecektir. Böyle bir ortamda küresel emperyalist bloğun güdümündeki ayrılıkçı, şeriatçı, hilafetçi siyasi ve ideolojik yapılar birlik, beraberlik ve bütünlük yerine ayrışmaya gideceklerdir. 40 yıldır bölgemizde yapılan budur. Irak bu şekilde parçalanmıştır. Suriye; geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde Irak’ın akıbetine doğru hızla sürüklenmektedir. Her iki ülke de etnik ve mezhep yönünden parçalara ayrılmış, bu parçaları kontrol altında tutanlar ülkelerinin birlik, beraberlik ve bütünlüğü yerine kendi çıkarlarının peşine düşmüşler, ülkelerini bölüp parçalayanlarla iş birliği yapmışlardır.
Sürecin; Cumhur İttifakı, DEM Parti ve bölücü terör örgütü arasında gözlerden uzak bir şekilde yürütüldüğü kanaati yaygındır. Bu durum ve birbiri ardına gündeme getirilen öneriler çözüm yerine ayrışmayı körüklemektedir. İnanç değerlerini, etnik ve mezhep yapılarını esas alan önerilerin ve bu öneriler dışındaki fikirlere karşı son derece sert yaklaşım gösterilmesinin gelişen sürece yön verici nitelikte olduğu dikkat çekmektedir. Bu yoldan gidildiği takdirde PKK’nın terör eylemlerine son vermesi muhtemeldir. Ancak PKK’nın ülkemizdeki eylemlerine son vermesi yeterli olacak mıdır? Amaç ne pahasına olursa olsun PKK’nın eylemlerinin sona erdirilmesi midir? Bence bu şekilde ülkemizin yararına sonuç elde etmek mümkün değildir.
Ülkemizi hedefine koyanların amacı; ülkemizin İsrail’in güvenliğini sağlayacak şekilde dizayn edilmesidir. Tehdit; ulusal birliğimizin, üniter yapımızın ortadan kaldırılmasıdır. Yöntem; halkımızın, birlik ve beraberlik içinde, huzur ve güvenliğimizi tehdit eden faktörlerle mücadelesini engellemektir. Sorun doğru teşhis edilemediğinde, ortamdan yarar sağlamak için çarpıtıldığında, olaylara siyasi ve ideolojik çıkarlara göre yön verilmeye çalışıldığında ülkemiz yararına sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bu durumlarla karşılaşabileceğimizi 100 yıl önce görmüş ve çözümünü ortaya koymuştur. Bizlere düşen bunu anlamak, kavramak ve mücadelemizi atalarımıza layık bir şekilde sürdürmek olmalıdır.