CHP ön seçim sürecini çok hızlı yürütmeli
CHP ön seçim sürecini çok hızlı yürütmeli
Paylaş:
Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenlerin ihracına ilişkin açıklamalarda bulundu, kararın sonuçlarını değerlendirdi. Kışlalı, CHP’nin önseçim sürecini çok hızlı yürütmesi gerektiğini vurgulayarak, “Ki yasak gelse bile İmamoğlu sahalara çıkmış ve propagandaya başlamış olsun. Bu hem yasağın gelmesini zorlaştırır hem de İmamoğlu devreden çıkacak olsa bile onun etkisinin ve yasak kararının yaratacağı mağduriyetin Yavaş’ı çok daha güçlendirmesini sağlar” değerlendirmesini yaptı. İşte görüşleri…
GÖZLEM – “Atatürk’ün askerleriyiz” diyen genç teğmenler “4’e karşı 5 oyla” Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildiler; görüşünüz?
K – Teğmenlerin iki yıl önce muhtemelen Erdoğan’ın bilgisi ve onayıyla yemin töreninden kaldırılan andı okumak için önceden izin istedikleri anlaşılıyor. Bu izin verilmeyince törende değil ama törenden sonra serbest zamanlarında bir araya gelerek bu andı okudular. Bu andın yönetim tarafından medyaya servis edildiği anlaşılıyor. Erdoğan, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağıran ve “Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına...” ifadelerini de içeren andı okuyan teğmenlerin “Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Oradaki birkaç tane kendini bilmez evelallah temizlenecek. Bu 30 kişi olabilir, 50 kişi olabilir... Bunların süratle temizlenmesi için adımlarımızı atıyoruz” diyerek ve muhtemelen de kendisini kastettiklerini düşünerek Ordu’dan atılmalarını istedi. Onu izleyen Milli Savunma Bakanı ve bakanlığın da yönlendirme içeren açıklamalarına rağmen YDK’nin, açıklandığı halde 25 Kasım’a yetişmeyen kararını büyük baskılarla çok zor bir şekilde bu aldığı anlaşılıyor. Cumhuriyet’ten Barış Terkoğlu bu süreci “soruşturma dosyalarının istenildiği gibi yazılmadığı için 25 Kasım’a yetişmediğini, bir komutanın kanaat formunun üzerine kendi el yazısıyla ‘düzeltip tekrar gönderin’ notunu düştüğünü, teğmenlerin amirlerine baskı başladığını, iknaya çalışıldığını, görev yeri değişikliği tehdidinde bulunulduğunu ve bunun sonucunda kanaatin 14 Aralık günü baskı ile çıkarıldığını” yazdı. İhraca ilişkin gerekçede “Andın içindeki değerlerin dışlandığına dair algı yaratacak ve TSK’nın tartışılmasına neden olabilecek protest bir davranış disiplinsizlik olarak kabul edilecektir. Bu eylem toplumda asker yemininden vazgeçilmiş gibi, TSK’ya olan güveni sarsar bir kanaat oluşmasına neden olmuştur. TSK’nın itibarına zarar verecek bir eylemdir” dendi. Ama aslında bu andın kaldırılması zaten içindeki değerlerin dışlandığı algısı yaratıyor. “Protest bir davranış” denilen aslında TSK’nın tam da özü, ruhu. “Asker yemininden vazgeçilmiş gibi” deniyor ama hakikaten de ant okunduğu için değil, bilakis kaldırıldığı için TSK’nın itibarı zarar görmüş. Karara şerh koyan 4 subayın gerekçesinde bu durum “resmi tören bitiminde söz konusu andın okunamayacağı yönünde bir emrin bulunmadığı” ve “...okunan andın içeriğinin Anayasa’nın 2. Maddesi ile Harp Okulları Kanunu’nun maddeleri dikkate alındığında hukuka aykırılık teşkil etmediği” ifade edilerek ortaya kondu.
GÖZLEM – Bu kararın sonuçları ne olacak sizce?
K – Şimdi orada bu andı okuyan fotoğraftan bakıldığında en aşağı 70-100 teğmen, iddialara göre 300-400 subay niye atılmadı? Onlar ne düşünüyordur? Peki bu andın ortaya çıktığı 1999’dan bu yana bu andı etmiş olan ve halen Ordu’da bulunan subaylar ne düşünür? Erdoğan tüm bu kesimleri açıkça karşısına almış oldu. İşin bir başka ilginç tarafı teğmenlerin avukatlarının muhalif tepkileri “bu konunun siyasi zemine kaymasını ve siyasi propaganda olarak kullanılmasını istemiyoruz” diyerek susturmaya çalışması oldu. Zemin zaten “siyasetin dibi” ve teğmenlerle ilgili karar verilmiş, bundan sonra tepeden fikir değişikliği olacağını düşünmek “cehennem yolu aymazlık taşlarıyla döşenmiştir” sözünü hatırlatıyor. Ya da bunlar kasıtlı olarak teğmenlerin aleyhine çalışıyorlar.
GÖZLEM – CHP içinde “bugünlerde yapılacak bir ön seçimin, ‘açık ara Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak’ çıkaracağı” belli iken, bunda ısrar edilmesi, “Seçim 2028’de; bugünden ön seçim yapılmamalı” diyen Mansur Yavaş’ı CHP’den koparıp, “başka tabanlar aramaya” itmez mi?
K – Etmemesi gerekir. Mansur Yavaş’ın hem bundan daha ileri görüşlü ve belki de saf bir şekilde memleketinin iyiliğini düşünen bir politikacı olduğunu ümit ediyorum. Şimdi artık İmamoğlu’na dönük son 7 yıl 4 aya kadar hapis ve “siyaset yasağı” isteyen iddianameden sonra, Erdoğan’ın, Özel’in de söylediği gibi, İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı yarışına sokturmamak için elinden geleni yapacağına açık seçik ortaya çıktı. Kaldı ki mevcut cezasını ve son iddianameleri, başkaları da izleyecektir. Esenyurt, Beşiktaş’tan sonra Kartal belediyesine dönük soruşturmalardan da anlaşılacağı üzere ucu kendisine varacak başka suçlamalar da olacak. Bu durumda “adaylığı erken açıklanırsa yıpranır” diyerek pasif bir şekilde beklemek, zaten “yıpranmayı geçmiş hapse atılacak hale gelmiş” İmamoğlu açısından yanlış ve komik olur. Bu yüzden İmamoğlu’nun Belediye Başkanı’ndan Cumhurbaşkanlığı adaylığına evrilmesi, aday olması, iktidar tarafından yarıştan koparılmasını zorlaştıracak ve gerçekleştirilse bile iktidarın bu adımının maliyetini, mağduriyetini artıracak. Önseçim istemediği ifade edilmesine rağmen, bu sürece Mansur Yavaş’ın destek olması şart. Büyük ihtimalle seçilemeyecek olsa dahi, hem İmamoğlu’nun yarıştan koparılmasının neden olacağı mağduriyet, hem de CHP tabanının önseçimde vermiş olduğu oyların sağlayacağı meşruiyet kendisini daha güçlü kılacaktır. CHP önseçim sürecini çok hızlı yürütmeli ki, yasak gelse bile İmamoğlu sahalara çıkmış ve propagandaya başlamış olsun. Bu hem yasağın gelmesini zorlaştırır hem de İmamoğlu devreden çıkacak olsa bile onun etkisinin ve yasak kararının yaratacağı mağduriyetin Yavaş’ı çok daha güçlendirmesini sağlar. Şu an için elde olan durum bu.
GÖZLEM – Çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 78 can kaybının olduğu Kartalkaya’daki yangının acıları yaşanırken, ne yazık ki, “Kim sorumlu” sorusu ve cevabı, İktidar (ilgili Bakanlık) ile Ana Muhalefet (ilgili Belediye) arasında tam bir “masa tenisi” maçına dönüştürüldü. Yakınlarını kaybeden aileler öfkeli, sizin yorumunuz?
K –Yasalara göre kimin sorumlu olduğunu en açık seçik şekilde Cumhuriyet’ten İklim Öngel’e konuşan eski Cumhuriyet Savcısı Bülent Yücetürk anlattı: “Ana sorumlu Turizm Bakanlığı. Turizmi Teşvik Kanunu’nda ve Turizm Yatırım, İşletme ve Kurumları’nın Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’te açık ve ayrıntılı bir şekilde ‘Turizm yatırım ve işletmelerinin denetimi bakanlık müfettişleri eliyle yapılır’ yazıyor. Yangının çıktığı otel Turizm Bakanlığı’ndan aldığı turizm işletme belgesiyle faaliyette bulunuyor. Otelin bulunduğu yer Turizm Bakanlığı’nca turizm merkezi ilan edilmiş. Mevzuata göre idari açıdan denetim yetkisi ve görevi Turizm Bakanlığı’na ait. ...Otelin turizm işletme belgesi alması gerekiyor ki bunu verme yetki ve görevi münhasıran Turizm Bakanlığı’na ait. Turizm Bakanı’nın ...oteli (15 Aralık 2024’te) denetleyen ve eksik hususlara karşın işlem yapmayan denetim elemanları hakkında idari soruşturma başlatması ve bunun yanı sıra bu bilgileri savcılık ve kamuoyu ile paylaşması gerekirdi. ...Bu olayın asıl sorumlularının, yangına uygunluk belgesinin gereklerini maliyetli olduğu için yerine getirmekten kaçınan otel yetkilileri ile yangına uygunluk durumunu denetlemeyen Turizm Bakanlığı’nda olduğunun altını net bir biçimde çizmek gerekiyor.”
GÖZLEM – Bolu Belediyesi’nin hiç mi sorumluluğu yok?
K – Yücetürk “Olayı Bolu Belediyesi’nin görev ve yetki alanındaymış gibi göstermeye çalışmak hukuki değil, siyasi bir tavırdır. Bir otele işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilebilmesi için, o ruhsatın alt belgesi olan yangın yeterlik raporunun da olması zorunlu. ...bakanlık denetim elemanları denetim sırasında sadece ruhsata değil, ruhsatın alt belgesinin geçerliliğini denetlemekle yükümlü. Bakanlık denetim elemanlarının yangın önlemlerinin yeterli olup olmadığı konusunda bir denetim yapmadıkları anlaşılıyor. Hiçbir eksiklik tespit etmemişler ve çekip gitmişler. Bakanlık, uygun ve doğru bir denetleme yapsaydı kişinin işletme belgesini iptal edip oteli mühürlerdi, bu felaket hiç yaşanmazdı” diyor. Otel yönetimi tarafından Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü’ne yangın denetimi başvurusu yaptırılıp, çok sayıda eksiklik belirlenmesinden sonra geri çekilmesi ile ilgili soruya ise “Görev ve yetki kapsamının dışındaki bir başvuru üzerine yapılan tespiti yaptıktan sonra bunu valiye bildirme zorunluluğu yasaya göre yok. ... Bu durumu tespit etmiş, yetkisi yok ama bunun gereği olarak Valiliğe bilgi verebilirdi” diye yanıt veriyor. Bilirkişi raporuna göre de baş sorumlu Bakanlık olarak görülüyor. AKP döneminde yangın denetimi yetkisinin özelleştirildiği ortaya çıktı. Gazeteci Tolga Şardan “2021’deki mevzuat değişikliği ile belediyelerin elindeki yetkinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmesinin ardında Bakan Mehmet Nuri Ersoy’un olduğunu, Ersoy’un firmasının Bodrum Türkbükü’nde alıp yıktığı oteli yeniden inşa ederken otele eski itfaiye raporu üzerinden ruhsat almak için Muğla Belediyesi’ne başvurduğunu ancak olumlu yanıt alamadığını, bunun üzerine bakanlığın mevzuat değişimiyle yetkinin belediyelerden bakanlığa alındığını” yazdı. Bolu İtfaiyesinden istenen yangın raporunun da daha sonra özel denetimden alındığı anlaşılıyor. Bu açıdan burada tüccar bakanları göreve atayarak “rantı kamu denetim ve yararının önüne alan” AKP ideolojisinin payı olduğu da ortada. Turizmin başına otel sahibi, Sağlığın başına özel hastane sahibi, Ticaretin başına tüccarı, Eğitim’in başına okul sahibini getirince, bu sistemde bu insanlar kamu yararını değil, kendi yararını önceler hale geliyorlar. Özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “İlgili bakanlığın hiçbir şey olmamış gibi hareket ederek, özeleştiriden imtina etmesini, valiliğin ve il özel idaresinin sorumluluk alanından ısrarla uzak duruşunu isabetli bulmadığımızı açıklamak mecburiyetindeyim” sözlerinden ve çok sayıda AKP’linin de sorumlu olarak Bakanlığı göstermesinden sonra Turizm Bakanı’nın koltuğunda kalamayacağı anlaşılıyor. Ancak Erdoğan’ın iktidarın suçlanmaması için değişimi 23 Şubat’taki Kongre’ye bırakacağı konuşuluyor.
+++++++