Geçen hafta ekonomik gündem oldukça yoğundu. Önce büyüme rakamları açıklandı, daha sonra Kasım enflasyonunu belli oldu. Bunları ayrı bölümler halinde açıkladıktan sonra 2021 yılından 2023 Mart ayına kadar uygulanan ultra negatif reel faizli ve irrasyonel ekonomi politikaları sonucu (%19'la alınan enflasyonu bu politikaların sona erdiğinde %70'lerin üstüne çıkarmışlardı.) meydana gelen yüksek kronik enflasyonu bugün %31’lere getirmenin süresi 2,5 yıl, en büyük maliyeti ise inanılmaz ölçüde bozulan gelir dağılımı ve alt gelir gruplarının fakirleşmesi sonucunu doğuran bölüşüm sorununu ayrı bir başlık altında irdelemeye çalışacağız.
Büyüme
TÜİK 2025 yılı üçüncü çeyrek (Temmuz-Ağustos-Eylül) GSYH verilerini kamuoyuyla paylaştı.Bu çeyrek itibarıyla Türk ekonomisi yıllık bazda%3.7 büyüdü. Bir önceki ikinci çeyreğe göre ise mevsimsellikten arındırılmış büyüme oranı ise %1.1.Bu oranlara göre yılın tamamı için %3.49 civarında büyüyebileceği tahmin ediliyor. Açıklanan büyüme rakamlarına göre inşaat %13.9, hane halkı tüketimi %4.8, sabit yatırım %11.7 büyürken tarım (-)%12.7, ihracat (-)%0.7küçüldü.İthalat %4.3, şirket kar payları %46.7 artarken ücretlerin payı sabit kalarak %35 oldu.
Net dış ticaret büyümeyi aşağı çekiyor.İç tüketime dayalı büyümelerin uzun vadeli sürdürülebilirliği olmadığı gibi cari açık verme potansiyelini arttırmaktadır.Tarımdaki bu yüksek ((-)%12.7) daralma gıda enflasyonunun kalıcılığına işaret ediyor. (Tarımdaki üretim son sekiz yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda.)Enflasyon bölümünde açıklanacağı gibi gıda fiyatlarının %0.69 düşüşü açıklanmaya muhtaç. Diğer yandan ücret artışlarına rağmen ücretlilerin milli gelirden paylaşımlarının artmaması, buna karşın sermaye paylarının %46'ya çıkmış olması bir bölüşüm sorunu olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Sabit sermaye artışlarının içeriği de önemli. Eğer bu artışlar makine, teknoloji AR-GE gibi artışlardan geliyorsa gayet olumlu. Ancak inşaatın % 13.9 büyümesi, alt yapı yatırımları gibi inşaat kalemlerine dayanıyorsa çok sevindirici bir gelişme olmuyor. Sanayi sektöründeki %6,5'luk büyüme tamamen baz etkisi. Ayrıca son 3 yılda reel olarak kamu harcamaları düzenli büyümenin altında kalması da olumlu. Özetle büyümemiz faktör verimliliğine, inovasyona ve teknolojiye dayanmayan, sermaye gelirlerini arttıran ücretlilerin aleyhine sonuç yaratan, dış ticaret açığına dayalı, tarımı neredeyse yok duruma getiren kapsayıcılığı olmayan büyüme. 2025 yılında özel sektör yatırımlarının faizlere rağmen önemli ölçüde artmış olması, sürekli şikayet edilen yüksek faiz ve krediye erişim problemlerinin zıddına bir gelişme.
Diğer yandan enflasyonun başarısı için gerekli olan ekonomideki soğumayı da bu büyüme oranı desteklemiyor. Tarımdaki önemli daralma potansiyel büyümeyi de aşağı çekiyor. Ayrıca Merkez Bankası tahminlerinin aksine harcamalarda bir azalma görülmediği gibi gerek hizmetlerde gerekse inşaat harcamalarında artışlar mevcut. Para politikasındaki sıkılaşmada da tereddütler uyandıran gelişmeler görünüyor. Ya bu büyüme verisi hatalı ya da enflasyon verisi hatalı. Bir üçüncü ihtimal ise her ikisinin de sıkıntılı olması. Ülkemizin 50 yıllık büyüme potansiyeli %5'ler civarında. Artık bu oran %3'ler civarında belirginleşiyor. Bu tespitler halkın enflasyonunun düşmeyeceğine ilişkin beklentilerini arttırıyor. Ki bu da “GÜVEN” unsurunu zedeleyen olumsuz bir gelişme.
Enflasyon
Kasım ayı üretici ve tüketici enflasyon rakamları açıklandı. TÜFE aylık %0.87, yıllık %31.07'ye düştü. Yİ- ÜFE ise aylık %0.84 artarken yıllık artış oranı %27.23 oldu. Kasım ayında en önemli gelişme gıda fiyatları aylık %0.69 düşerken, yıllık artışı ise %44.Eylül ayında fiyatları çok artmış olan taze sebze, tavuk eti, taze balık Kasım ayında fiyatları en çok düşen ürünler olmuş. İlginç tesadüf.(Ali Ekber Yıldırım Tarım Yazarı 3.12. 2025 tarihli tweeti) TÜRK-İŞ sepetindeki gıda enflasyonu ile TÜİK’in gıda enflasyonu çok ayrıştı. Arada 10-15 puan fark oluştu. Enflasyonun bir türlü istenilen (hedeflenen) seviyeye 2,5 yıl geçmesine rağmen düşürülememesinin en önemli sebebi 2021-2023 döneminde uygulanan büyük hacimde negatif reel faizli TL kredi genişlemesi ile yaratılan servet transferi. Bu şekilde varlık fiyatları şişti, enflasyon patladı. Şirketlerin kazançları inanılmaz boyutta arttı. Bu artış 2024 ve sonrasında hem rasyonel beklentileri hem de fiyatlama davranışlarını değiştirdi. Bugün krediye erişim ve yüksek faizden şikâyet edenler maliyetlerinin çok üstünde karlarla fiyatlama yapıyorlar. Aslında gıda dışında enflasyon eğiliminde iyileşme yok.(kira 3.41, lokanta 2.53,ulaştırma 3.29, haberleşme 1.51, diğer hizmet 3.03)Mevsimsellikten arındırılmış aylık enflasyonlarda düşüş trendi mevcut değil. Sadece mal enflasyonu 2023 Mayıs’ından bu yana en düşük (%1.46 )seviyede. G-20 ülkeleri içerisinde sonuncu Arjantin %31.3’ten bir önce ülkemiz %31.1 ile sondan ikinci. TÜFE ile TCMB politika faizi makası 7.9 puana yükseldi. Dezenflasyon süreci uzadıkça fahiş reel faiz vermeye devam ediyoruz. Çekirdek enflasyonda aylık artışların %2'nin altına gelmesi ve bu sürecin trend halinde oluşması gerekiyor. TÜİK TÜFE enflasyonu %31.07 iken İTO’nun enflasyonu %38.28, ENAG’ın %56.82 oranlarında ÜFE reel kur efektif endeksinin son 10 yıllık ortalaması 87.7'nin üzerinde. Daha önce 95'ler seviyesindeydi. TL aşırı değerli değil. Ancak değerlenme devam ediyor. Bu oranlar ihracat koşullarının zorlandığını, tüketim malı ithalatının ise ivmelendiğini gösteren işaretler. Yurtiçi mevsimsellikten arınmış enflasyon artışına birim iş gücü maliyeti2.3 puan katkıda bulunurken, birim kar 4.8 puan katkıda bulunmuş, Önümüzdeki ay enflasyonun seyri önemli ipuçları verecek. 2026 için asgari ücret, emekli maaşları ve yönetilen yönlendirilen fiyatlar ve artışlar belirlenecek. Asgari ücretin aylık açlık sınırının %35 altında olması ve ayrıca geçen yıldan %14 alacaklı olması nedeniyle %30'lar civarında bir artış ihtimali var. Maktu vergi ve harçlarda ise yeniden değerleme oranının altında bir artışı beklentisi mevcut. 2026 yıl sonu enflasyonunu %26'lardatahmin ediyoruz. Kur artışı bu oranın altında %20'ler civarında olabilir. Piyasalar bu düşük aylık enflasyonu görünce 100 baz puan faiz indirimi beklentilerini 150-200 baz puana doğru çıkardı. TCMB’nin bu konuda agresif davranmayacağını tahmin ediyoruz. Özetle enflasyon konusunda kasım ayı sonuçları, tarımsal üretimin daralması ile arz yönlü enflasyonu, tarım dışı faaliyetlerin (inşaat, hizmet) güçlü olmasıyla da talep enflasyonunu işaret ediyor. Gerek kira gerek eğitim gerekse gıda fiyatlarındaki enflasyon hem arz hem de talep yönlü karışımdan oluşuyor. Bu konuda sadece Merkez Bankası'ndan sonuç beklememek aksine bütüncüllüğü eksik olan ekonomik programın arz yönlü desteklerle kuvvetlendirilmesi gerekiyor.
Bölüşüm
Ekonomi politiğin en önemli vurgularından birisi yaratılan milli gelirin “bölüşüm” sorunudur. Zira her ekonomik karar, politik her türlü tercihler vazgeçtiklerimizi gösterir. Bugünkü kişi başı milli gelirimizin 17.900 dolarları geçtiği ile övünüyorsak bu milli gelir artışının kapsayıcılığını, adil olarak dağıtılıp dağıtılmadığını irdelemek gerekir. Ülkemizde toplumun %50'si medyan (ortalama) gelir elde ediyor. Bunu dikkate alarak bir düzeltme yaparsak bu rakam kişi başı 9-10 bin dolara düşer. Üstelik dolar bazlı hesap TL'nin aşırı değerlenmesinden kaynaklanıyor. Yoksa gelir artışına, verimliliğe, yüksek katma değere, reel bazda üretim artışına dayanmıyor. Faktör verimliliğimiz halen çok düşük. Dolayısıyla kişi başı gelir rakamı ekonomik refahın her kesimine adil dağıldığını göstermez. Ayrıca milli gelir yaratılışına katkıda bulunan göçmen ve mültecilerin bu katkısına karşın kişi başı gelir hesaplanırken milli gelirin sadece kayıtlı nüfusa bölünmesi yaşam kalitesinin düşüşünü gölgeler. Bu konuda son beş yılda inanılmaz ölçüde gelir ve servet transferi yapıldı. Devletin resmi verileri bu gelir adaletsizliğini belgeliyor. En yoksul %5, gelirde yalnızca %1 paya sahip en zengin %5'in payı ise %23.En zengin ile en fakir arasında 23 kat fark var. Harcamaların %52'sini hanelerin yüzde 80'i yaparken yaratılan pastanın %48'ini bakiye %20'si yiyor. (Alaattin Aktaş 22.07 2025 tarihli yazı Ekonomim)Adeta vahşi bir kapitalist niteliğindeki düzenin sonuçları bu denli korkutucu. 2025 üçüncü çeyrek itibariyle milli gelirin bölüşümünde ücretlilerin payı %35'lerde iken sermaye gelirlerinin payı %46.7'ye çıkmış. Büyümenin sonucundan asıl faydalananlar sermaye sahipleri. Eğer bu paylaşımda adalet sağlanamazsa geniş kitlelerin yürütülen programa güvenleri sarsılır. Hane halkı enflasyon beklentilerinin 2,5 yıl sonrasında %53'lerde olmasının başka izahı olamaz. Ücret artışlarının enflasyonist olduğu zaman zaman iddia ediliyor. Altı yıldan bu yana açlık sınırının altında maaş alan yığınlar var ancak enflasyon bir türlü düşmüyor. Gelişmiş ülkelerde ücretlilerin payının düşük olduğu yazılır çizilir. Aralarında ABD, Almanya, İspanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerde ücretlilerin milli gelirden aldıkları pay oranı %60'larda. Avrupa Birliği ortalaması ise %58.Unutmayalım, tercihlerimiz vazgeçtiklerimizi gösterir.
Büyüme, enflasyon, bölüşüm
Büyüme, enflasyon, bölüşüm
Paylaş: