İtiraf etmeliyim ki, son zamanlarda memleketin ahvali adeta yüreğimizin üzerinde taş, nefesimizi kesen duman gibi… Her yerde, her konuda gürültü, patırtı… İnsanı yavaş yavaş, sessiz bir umutsuzluğun içine çekercesine…
Omuzlarımızı çökertmek, enerjimizi tüketmek için birileri hep çaba içerisinde… Her köşe yazarının satırlarında, her kahve sohbetinde aynı ağırlık, aynı yorgunluk var mutlaka… "Acaba yarına dair bir ışık var mı?" diye sorarken, yanıtın zorluğu en büyük tedirginliğimiz…
Ama tam da o noktaya geldiğimizde yine tutunduğumuz “umut” yeniden yaşama ve de mücadele etmeye itiyor…
Umut, tıpkı o türküdeki gibi, en zor koşulda bile direnen buğday tanesinin felsefesiyle yaşıyor:
"Bekle kar altında kalan buğday tanesi... Başını dik tutabilirsen boy vereceksin."
İşte yazıma konu olan Elif de benim son günlerde tutunduğum buğday tanelerimden… Havada sonbaharın sert serinliği… Mahalle bakkalında ufak tefek ihtiyaçları almak için bakınıyorum raflara…
Çok daha küçük zamanlarını bildiğim Elif giriyor bakkalın kapısından… Şimdilerde de öyle çok büyük değil… İlkokul üç ya da dördüncü sınıfta… Üzüm karası iri gözleri hep aynı… Havaya rağmen üzerindekiler ince… Kalın giyinmesi gerektiğini söylüyorum… Bir gün önce bir arkadaşına montunu vermiş o yüzden ince giyinmek zorunda kalmış söylediğine göre…
Ne alacağını merak edip izliyorum… Okulda beslenme için çocuk ne alabilir ki? Kek, çikolata, meyve suyu olur en fazla… Birkaç şeye baksa da hiçbir şey almadan dışarı çıkıyor… Peşinden sesleniyorum… Tezgahtaki renkli şekerlerden alması için… “Sevmiyorum onları, yemiyorum” diye net yanıt veriyor… Az sonra tekrar içeri geliyor… “Kedi maması var mı?” “Var, yaş mı, kuru mu?” “Yaş” yanıtını veriyor gayet kendinden emin… Alıyor yaş mamayı… Elindeki okul harçlığını tereddüt etmeden mama için veriyor ve dışarı çıkıyor… Ben de Elif’in peşinden…
Elif almış bir sokak kedisini, açmış aldığı mamayı, keyifle sokak kedisinin önüne döküyor… Kedi mutlu, Elif mutlu…
Ne soğuk ne okul beslenmesi için verilen harçlığının kedi mamasına harcanmış olması umurunda değil… Hesapsızca… Bir o kadar da umut dolu…
Elif’i görüp de umutsuzluğa düşmek mümkün mü? Çünkü bu ülkenin temel mayasında, hala kendi kabanını başkasına veren bir erdem, kendi harçlığını bir canlının karnını doyurmaya adayan bir merhamet var… Elif, kar altındaki buğday tanesi türküsünün omuzlarımıza yüklediği sorumluluğu fısıldıyor: "Göz yaşların çare değil... Ağlama büyü."
Evet, Elifler oldukça umut tükenmeyecek. Onların saflığı ve iyiliği, bizim yeşereceğimiz sularımızdır. O buğday tanesi gibi, biz de başımızı dik tutacak ve fırtınanın ardından elbet boy vereceğiz… İyi ki varsın Elif…
Buğday tanem: Elif
Buğday tanem: Elif
Paylaş: