Ülkemizde bir söz vardır.
“Su-i misal misal olmaz.”
Kötü örnek, kanıt olarak gösterilmez.
İzmir, bir “Grev” süreci yaşıyor.
Büyükşehir Belediyesi, Sendika’nın işçiler için 80.000 TL talep ettiğini söylüyor.
Sendika ise rakamların çarpıtıldığını ifade ediyor.
Her neyse; TÜRK-İŞ’in “yoksulluk sınırı” da zaten 81.734 TL.
Büyükşehir Belediye Başkanı Sendikanın taleplerine sert bir üslupla itiraz ediyor.
Tepkisini de, özellikle kamuoyuna seslendirerek gösteriyor.
Ülkede uygulanan asgari ücret 22 bin TL.
Ortalama ücret 2025 yılı itibariyle 27.000TL mertebesinde.
Görüldüğü üzere ortalama ücret, 4 kişilik bir aile için hesaplanan yoksulluk sınırının sadece üçte biri. Aslında “kuyu derin değil, ip kısa”.
Diğer deyişle, ücret 80.000 TL olsa da bu hayat pahalılığında emekçiyi zengin etmiyor.
Ancak madalyonun bir diğer yüzü daha var.
Bir kısım iş dünyası sektörleri için ücret seviyesinin 80.000 TL’lerde oluşması tam bir kâbus senaryosu.
Pek çoğu kapısına kilit vurabilir.
Yani, ekonomik parametrelerin dengesizliği her kesimi kendince haklı kılıyor.
Sendika kendince makul gerekçelerle pazarlığa başlamıştı.
Talep ettiği ücret kabul görmeyince greve gitti.
İşin bırakılması; ulaşımın aksaması, çöplerin birikmesi, çiçeklerin solması, hayvan barınaklarının bakımsız kalması… demek.
Bu defa sıradan insanlar, geniş halk kitleleri, mağduriyet yaşıyor ve tepkileniyorlar.
Hak arayan işçilerin bu sebeblerle kendilerini anlatmaları işin tabiatı gereği hayli zor.
Bir yandan, işveren konumunda olan Büyükşehir Belediyesi'nin de imkanlarının sınırlı olduğu aşikâr.
Belediye Başkanı sorunu uhulet ve suhuletle çözmeli.
Emekçileri açgözlü ve fırsatçı yaftalarıyla “linç’e” uğratmak doğru değil, kimseye yarar sağlamıyor.
Ayrıca, unutulmasın emekçiler en istenmeyen işleri yapıyorlar.
Çöpçü, mezarcı, kanalizasyon,asfalt ve benzeri zahmetli işlerde çalışanlar …
Yeri geliyor, zehir soluyorlar, ağustos sıcağında asfalt sıcağı ile kavruluyorlar.
Evlere temizliğe giden insanların yevmiyeleri bile İzmir'de 3000 TL’lerde.
Beden işçileri, hele az biraz zanaat sahibi ise münferit işlerde haklarını söke söke almayı biliyorlar.
Yine kurumsal firmalarda, örneğin Otomotiv'de sendikal ücretler daha yüksek.
Yanısıra, Belediyenin bütçesinin yetersizliği, asgari medeni ücret seviyesinin önüne gerekçe olarak konulmamalı.
Belediyeler imkanlarını doğru kullandığında gelirlerini kolayca arttırıyorlar.
Aliağa Belediyesi bu duruma örnektir.
Pek tabii bu denli kargaşanın temel sebebi ekonomideki makro dengesizlikler.
Bir ülkede Türk Lirası döviz karşısında aşırı değerli hale getirilmişse, ücret dahil, pek çok parametreye kaynak teşkil eden resmi enflasyon oranları düşük tutulmuşsa, bu defa hem TL'nin hem de dövizin endazesi kayıyor, fiyatlamalar bir “serseri mayın” gibi tutturulabildiğine oluşmaya başlıyor.
Alsancak'ta bir top dondurma için 120-150 TL istenirken, asgari ücret 22 000 TL'de tutuluyorsa, hangi ücret seviyesine “fahiş” denilebilir.
Başa dönersek; ailesini geçindirmeye çalışan, evi kirada emekçinin nefes alabileceği ücret talebini lütfen siyasetin hesaplı tutumlarıyla çarpıtmayın.
Hele de sosyal demokrat bir Belediye olduğunuzu söylüyorsanız.
Yine pazarlık yapın, hakkınızdır.
Ama meseleleri tribünlere oynamadan, bir masa etrafında toplanarak çözün.
Makul olan budur, basiret bunun gerektirir.
Bu iş emekçi lincine dönüşmemeli
Bu iş emekçi lincine dönüşmemeli

Paylaş: