Sağlık Bakanlığı Bütçe görüşmelerinde, 12 yılda 13 bin 721 hekimin yurt dışına gittiği ve Kamu Sağlık Kuruluşlarından da 21 bin hekimin istifa ettiği, bir muhalefet Milletvekili tarafından gündeme getirildi. Ancak Sağlık Sektöründeki kan kaybı sadece hekimlerle sınırlı değil. Aynı zamanda, belki daha fazla hemşire ve sağlık teknisyeni de şansını yurt dışında aradı.
Ayrıca yurt dışına kaçış sadece sağlık sektörü ile sınırlı değil. Pandemi öncesi dönemde akademik danışmanlık yaptığım TOBB Yazılım Meclisindeki üyelerin en büyük sorunu yazılımcı kaybıydı. Her döviz kuru sıçramasında şirketler elamanlarının çoğunu Hollanda ve Berlin başta olmak üzere Avrupa’ya kaptırdılar. Özellikle “Nas” gerekçesi ile faiz oranları düşürüldüğünde fırlayan döviz kurları ile bu kesimdeki kan kaybı belirgin oldu. Uzmanlığı yetersiz bakan atamaları veya yanlış ve yersiz her ekonomi politikası kararlarında döviz kurlarındaki her belirgin sıçrayış aynı şekilde sektörde kan kaybını arttırdı. Sektör yetişmiş nitelikli elamanlarını kaybederken, sektöre yeni giren deneyimsiz elamanları istihdam etmek ve yetiştirmek zorunda kaldı.
Yukarıdaki iki örnek belki de en çarpıcı olanlar. Yetişmiş beşeri sermaye kaybı bununla sınırlı kalmadı. Her sektörde benzer kan kaybı yaşanıyor. Üstüne üstlük enflasyonun kontrol edilemeyişi ve yükselen özel üniversite ücretleri, imkanı olan her gencin eğitim ve gelecek şansını yurt dışında aramasına yol açtı. Gençlerde gelecek beklentisi kaybolurken üniversite eğitimi, bazı gençler için önemini yitirdi ve yarıda bırakanlar oldu. Artan enflasyon ve yoksulluk bu olgunun tuzu biberi oldu.
Diğer yandan ülkemizdeki politik ve ekonomik gelişmelerle, demokrasi, hukuk, adalet ve özgürlük değerlerindeki kayıplar, ekonomik gücü olan insanların, başta Yunanistan ve diğer balkan ülkeleri ile Avrupa ülkelerinden, konut ve vatandaşlık arayışları da ulusal ekonomide önemli kan kayıpları yarattı. Ekonomik süreçteki zafiyetler ve enflasyonu sadece para politikası ile önleme gayretinin yetersizliği ve artan maliyetler ile yatırım ikliminin kaybolması, en başta tekstil sektörü olmak üzere yatırımcıların yurt dışına kaçmasına yol açtı.
Değindiğimiz bu olguları sağlıklı işleyen bir ekonomik ve toplumsal yapı uzun dönemde kaldıramaz. Bozulan ekonomik ve politik dengelerle, yüksek enflasyon, pahalılık, yoksulluk, işsizlik, bozulan gelir dağılımı ve bunlara eklenen hukuksuzluk keyfilik ve özgürlük kaybı toplumda ve insanlarda değer, ahlak, etik kaybıyla birlikte yaşanır. Sonuçta hukuk dışı yan yol arayışları ve kent suçları artar. Son günlerde her gün yaşanan, alışmadığımız suçlar, cinayetler, çocuk istismarı ve benzeri durumlar, sosyal çözülmenin işaretleri olarak öne çıkar.
Böylesi ortamlarda akıl ve mantık sahibi olarak yetişen nitelikli işgücü ve uzman beşeri sermayenin ülkeden kaçması doğal hale gelir ve yurt dışı kaçışlar engellenemez. Biz bunları yaşarken, Batının refah toplumu bu fırsatı değerlendiriyor. Eğitim süreci uzun ve zorlu olan çeşitli mesleklerdeki açığı, bizim gibi ülkelerden sıfır maliyetle karşılamak, en ucuz yol oldur. Oysa bizim için ulusal kaynak kaybının ne denli yüksek olduğunu hatırlamak gerekir. Zira bir hekimin veya uzman bir elamanın yetişmesi uzun eğitim süreçlerine ve bu eğitim süreçlerinde hem ailelerin çocukları için sofrasından kısarak yıllarca yaptığı harcamaya, hem de kamunun bu süreçte hazır etmek zorunda kaldığı donanım ve eğitici harcamalarını hatırlamak gerekir. Bu olgu “giderlerse gitsinler” denecek kadar basit bir olgu olarak görülemez. Zira bu olgu gördüğümüz gibi, zengin Batının bu yöntemle, bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri, yeni ve güçlü bir sömürü düzeni içinde istismarına yol açar. Unutmayalım, bilim ve teknolojinin tekillik çağında, bir ulusal ekonominin en büyük zenginliği beşeri sermayedir.
Boşa harcanan beşeri sermaye
Boşa harcanan beşeri sermaye
Paylaş: