Beklenen oldu… Yıllar önce bölgeyi şekillendirmeye kararlı olduklarını ilan eden ABD öncülüğündeki emperyalist cephe; 13 Haziran’da, hedefine koyduğu İran’a karşı İsrail eliyle ağır bir saldırı başlattı.
ABD’nin; 2004 yılında, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesini (BOP) ilan ettiği tarihten bugüne kadar 20 yıldan fazla süre geçti. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceği, İran’ın da BOP’un hedefinde olduğu söylendi. Sıra İran’a gelinceye kadar hedefteki bütün ülkeler parçalandı. İsrail; son günlerde her an bir saldırı başlatacağının işaretlerini vermeye başladı. ABD; İsrail’in saldırısından iki gün önce, çatışmaların başlamak üzere olduğunu ilan etti ve vatandaşlarına bölgeyi terk etme uyarısı yaptı. İran bütün bu gelişmeleri değerlendiremedi. Sonuçta İsrail’e gafil avlandı. İsrail; 13 Haziran Cuma günü sabaha karşı yaptığı saldırılarla Genelkurmay Başkanı dahil İran Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey komuta heyetini ve nükleer çalışmalar yapan bilim adamlarını uykularında öldürdü. İsrail bu saldırıları 200 uçakla gerçekleştirdi. Uçaklar; İsrail hava üslerinden kalktılar, İran’a kadar 1.900 kilometre mesafeyi Irak, Suriye ve Ürdün gibi komşu Müslüman ülkelerin hava sahasını kullanarak kat ettiler, İran hava sahasında yüzlerce kilometre uçtular. İran askeri istihbaratı; komutanlarının başlarına füzeler düşünceye kadar, saatler süren bu faaliyetin farkına varmadı.
İsrail; saldırısının gerekçesinin, İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmaları, nükleer silah üretme çabası, bölgenin güvenliğini tehdit etmesi olduğunu söyledi. İran, nükleer çalışmaları konusunda uzun zamandır ABD ile görüşmeler yapıyordu ve son görüşmede 15 Haziran günü karar toplantısı yapacakları duyurulmuştu. İsrail 15 Haziran’ı beklemeden saldırıya geçti.
13 Haziran’dan bugüne kadar, basınımızda gün-gün, saat-saat çatışmaların nasıl ilerlediğini takip ediyoruz, kimin kazanıp kimin kaybedeceği konuşuluyor. Bence bu mücadelenin kazananı ABD, İsrail ve ortakları, kaybedeni İran ve BOP’un hedefindeki ülkeler olacaktır. Bu zamana kadar bölgemize göz diken emperyalist devletlerin kaybedecekleri bir mücadeleye girdikleri görülmemiştir. Buna rağmen; emperyalist ülkelerin bu aşamaya nasıl geldikleri, bölgeyi nasıl kontrol altına aldıkları, gelişmelerin nedenleri, muhtemel sonuçları, bölgeyi ve ülkemizi nasıl etkileyeceği, ülkemiz için alınması gereken önlemler konuşulmamaktadır. Ülkemizde siyasetçiler bu durumdan nasıl yararlanacaklarının hesabı içindedirler.
Ülkemizde sorumlu makamların değerlendirmeleri üstü kapalı, yuvarlak ifadelerden ibarettir. “Ülkemizin etrafı ateşle çevrilidir. Nihai hedef Türkiye’dir. İran'a yapılan operasyon Türkiye'ye verilmiş sinsi bir mesajdır. İran'ın nükleer tesislerinin hedef alınması bahanedir” denilerek İsrail’in asıl niyet ve maksadının başka olduğu ima edilmektedir. Bu açıklamalarda; ülkemizin ne maksatla hedefe konulduğu, Türkiye’ye nasıl bir mesaj verildiği, etrafımızdaki ateş çemberinin niteliği, İsrail ve ortaklarının sinsi amaçlarının neler olduğu, bu sinsi amaçlara ulaşmak için neler yaptıkları, halkımıza şikâyet edilen bu konularda bizim neler yapmamız gerektiği konularına hiç değinilmemektedir.
Aksine ülkemizdeki siyasi kurumların çoğu; bu durumdan yararlanarak, halkımızı kendi arkasında, kendi siyasi ideolojisi etrafında yer almaya yönlendirme gayreti içindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu, koruyucu ve kollayıcı değerleri, Atatürk İlke ve Devrimleri böyle bir dönemde dahi kimsenin umurunda olmadığı gibi bazıları bu değerlere karşı açıkça cephe almışlardır.
Ülkemizde bütün siyasetçiler “İç cephenin güçlü tutulması” gerektiğini söylemektedirler. Ancak; birisi siyasal İslamcı ideoloji etrafında cephe oluşturmaya çalışırken bir başkası hitap ettiği halk kitlesini etnik kimlik etrafında kenetlenmeye çağırmaktadır. Bir diğeri de milli kimliği maske ederek gemisini yürütme gayretindedir. Ülkemizin kaynaklarını sömürmek için teşkilatlanmış olanlar bile vardır. Bu şekilde sağlıklı bir iç cephe oluşturulması mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım ülkeyi bölünmeye, parçalanmaya götürecektir.
Son 40 yıldır bölgemizde yaşananlar; ABD’nin başını çektiği emperyalist bloğun bütün çabasının İsrail’in güvenliği için oluşturulacak Büyük Kürdistan projesinin gerçekleştirilmesine yönelik olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. ABD, İsrail ve ortakları da bunu defalarca dile getirmişlerdir. Büyük Kürdistan projesinin hedefinde ülkemiz de vardır. Irak, Suriye, Libya ve BOP’un hedefindeki Afrika ülkeleri bu yıkıcı ve bölücü çabaların başarıya ulaştığı ülkelerdir. Şimdi sıra İran’a gelmiştir. İran’dan sonra sıranın Türkiye’ye gelmesi beklenmelidir. Çünkü emperyalizmin hedefindeki Büyük Kürdistan’ın en önemli parçası Türkiye’dedir. Ülkemizin birlik-beraberlik ve bütünlüğünün korunması için bu projenin engellenmesi gerekmektedir. Sorumlu bütün makamlar bu konuya odaklanmalı ve ulusal birliğimizi koruyacak önlemleri almalıdır.
Ülkemizde bazı odaklar; birlik-beraberlik ve bütünlüğümüz aleyhine alenen çalışmaktadır. Siyasal İslamcı odaklar şeriat ve hilafeti getirmek için çalışırken, PKK gibi bölücü odaklar halkımızı bölmeye, ülkemizi parçalamaya çalışmaktadırlar. Bütün bu yıkıcı ve bölücü odaklar; kendi aralarında ülkemizi bölüşmüşlerdir. ABD, İsrail ve ortaklarının desteğiyle süreçten yararlanma çabası içindedirler ve 100 yıldır bu çabalarını sürdürmektedirler.
Bu tehdide dikkat çektikten sonra İran’ın neden bu duruma düştüğünün başka açılardan sorgulanmasında yarar vardır. İran’daki molla rejimi; kendi varlığını ve iktidarını korumaya odaklanmış, bunu gerçekleştirmek için kendi toplumunu baskı ile kontrol altına almayı tercih etmiştir. İktidarını sürdürmek için; rüşvetle, iltimasla, kayırmayla… kendine müzahir, liyakatsiz, eğitimsiz, kifayetsiz kadrolar tesis etmiş, devlet yönetimini bu kadrolara emanet etmiş, bu kadrolarla halk üzerinde ciddi bir baskı oluşturmuştur. Bu şekilde tesis edilen sistemden verim almak mümkün değildir. Nitekim İran’daki devlet görevlilerinin bazıları İsrail ile iş birliği yapmış, bazıları İsrail ajanı olarak çalışmış, bazıları ise İsrail’in saldırısı boyunca uyumuş, en küçük bir tepki gösterememiştir. İran İstihbaratı içinde başkan seviyesinde, din adamları içinde imam olarak görev yapan İsrail ajanları çıktığı basına yansımıştır.
İran’ın ve BOP’un hedefindeki diğer bölge ülkelerinin durumuna düşmemek için iç cephemizin Atatürk İlke ve Devrimleri doğrultusunda tahkim edilmesi, milli güç unsurlarımızın her türlü tehdidi karşılayacak şekilde güçlendirilmesi, siyasi gücümüzün kurucu ve koruyucu değerlerimiz etrafında kenetlenmesi, ekonomik gücümüzün, askeri gücümüzün, nüfus gücümüzün, bilimsel ve teknolojik gücümüzün her türlü siyasi ideolojinin üstünde tutularak geliştirilmesi, bütün milli güç unsurlarımızın; coğrafi gücümüzden azami ölçüde yararlanacak şekilde teşkilatlandırılması gerekmektedir. Hamasi nutuklarla yaklaşmakta olan tehdidi bertaraf etmek mümkün değildir.
BOP ile konulan hedefler bir bir gerçekleştiriliyor
BOP ile konulan hedefler bir bir gerçekleştiriliyor
Paylaş: