Geçen hafta "Gazze'de Açlık" yazımın sonunda, Lahey Grubu'nun Kolombiya’nın başkenti Bogota’daki toplantının sonucunda yayınlanan İsrail'e karşı alınacak önlemlere ilişkin sonuç bildirisini Amerika, Almanya ve Türkiye’nin imzalamadığını yazmıştım, Türkiye’nin imza vermemesinin nedenini de sorgulamıştım...
Muhalefet partileri, basın ve Akit Gazetesi çevrelerinin de ağır tenkitlerine uğrayan Dışişleri Bakanlığı 30 Temmuz’da bildirinin iki maddesine şerh düşerek imzalandığını duyurdu.
Aynı günlerde bomba gibi bir haber Macron’dan geldi. İsrail Devleti’ni Eylül ayında resmen tanıyacağını duyurdu!
Bir gün sonra Büyük Britanya, iki devletli çözümü desteklediğini Eylül ayında BM Genel Kurulu'nda Filistin'i devlet olarak tanıyacağını ilan etti. Ancak Başbakan Keir Starmer, bunun İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki durumu iyileştirmek için önemli adımlar atmaması halinde gerçekleşeceğini söyledi.
Ve ardından Kanada aynı şekilde iki devletli çözümü desteklediğini ve Filistin’i Devlet olarak resmen tanıyacağını duyurdu.
Peki bütün bu gelişmeleri nasıl değerlendirmek lazım?
Öncelikle Fransa Cumhurbaşkanı’nın bu konuda oynadığı öncü role dikkat çekmek isterim. Trump'un, "Macron'un ağırlığı ne ki" deyip ilk girişimi hafife almaya çalışmasına rağmen Macron bu girişiminden geri atmadı.
Belki de Avrupa’da da rüzgârın yönü değişiyor.
Macron’un birkaç gün önce sergilediği diplomatik cesaret hiç şüphesiz bir başarıydı. Fransa Cumhurbaşkanı önce cüretkârlıkla suçlandı, Trump kendisine ‘ağırlığı yok’ dedi ama Fransa’nın sembolik jesti, hem siyasi düzeyde hem de kamuoyunda büyük karşılık buldu.
Büyük Britanya’ya gelince; İşçi Partisi içindeki 150’den fazla milletvekili ve aralarında Başbakan Yardımcısı Angela Rayner’ın da bulunduğu Filistin yanlısı kalkışmanın. Starmer’ın bu kararında mutlaka belirleyici rolü olmuştur diyebiliriz.
Zaten parti, Geçtiğimiz yıl Filistin’in tanınmasını hükümet programına dahil etmişti. Sonuç itibarı ile tarihsel sorumluluk kabul edilmiş oldu.
Starmer’ın hamlesi genelde yazılı ve görsel medyada övgüye değer ve doğru karar olarak yer aldı. Çünkü iki devletli çözüm hâlâ tek mantıklı yol. Bu tutumu sükûnetle ve ikna edici bir şekilde yeniden vurgulayacak güçlü ve itibarlı bir hükümet liderine ihtiyaç vardı. Bunu şu an bir ABD başkanı yapamıyorsa, Büyük Britanya’dan biri başarmalıydı. Bu görev de kısa sürede dünya sahnesinde kendine yer edinmeyi bilen, Başkan Trump’ın güvenini kazanan ve bir ölçüde Büyük Britanya’nın tarihsel rolünü üstlenmiş görünen Starmer’a düşüyordu.
Geçmişe dönüp bakarsak, Büyük Britanya, 1948’de Filistin’i alelacele BM’ye devreden son sömürgeci güçtü ve ardında pek çok karışıklık bırakmıştı. Starmer'in hem bölgede hem de partisinin içinde büyük risk aldığı açık. Bu yüzden de tam desteği hak ediyor.
Fransa, İngiltere, Kanada doğru yolda ama Gazze’de savaşı sona erdirmek için yeterli değil.
Umalım ki bu niyet beyanları Ortadoğu'da yeni bir başlangıçla sonuçlansın.
Fransa, tutumunda yalnız değil. Dünyanın en karmaşık jeopolitik ihtilaflarından biri elbette sadece niyet beyanlarıyla çözülemez...
Ancak şurası gerçek ki Fransa Cumhurbaşkanı'nın yaklaşımı doğru yönde ilerliyor. Mollalar da Netanyahu hükümeti de Hamas da kendi yöntemleriyle hem kendi halkları için tehdit, hem de barış umutlarının önünde engel oluşturuyor.
Diğer yandan, Filistin'in tanınmasının sadece gecikmiş ve yetersiz bir adım olduğunu biliyoruz. İsrail’in suçlarını kınamaya yönelik bir eylemmiş gibi de yorumlamıyoruz.
Filistin’in tanınması, yıllardır süren tek taraflı ve İsrail yanlısı politikanın geri alınmasından başka bir şey değil. Bu, adil bir çözüme yaklaşmak için yapılması gerekenin asgarisi. Bunun için savaştan bağımsız ele alınmalı. Zira savaşın sona ermesi yalnızca geçmişteki ihmalkârlıkların telafi edilmesini değil, Lahey bildirisinde kabul edilen yaptırımların eksiksiz uygulanması gibi çok daha fazlasını gerektiriyor.
İsrail’e karşı acil kararlı adımlar atılmalıdır. Vaktiyle Birleşmiş Milletler eski Yugoslavya'da işlenen savaş suçları sonrası, yaşananların sorumlusu liderler hakkında tutuklama emirleri çıkarılmıştır. Kaddafi sivillere zulmederken uluslararası topluma müdahale hakkı doğmuştu. Peki şimdi Ukrayna’daki gibi yıkım yüzünden dondurulan Rus varlıklarına yapıldığı gibi Gazze halkı içinde, İsrail'in el konulmuş paralarıyla finanse edilecek bir yeniden yerleştirme planı neden gündeme getirilmiyor?
Batılı elitlerde en ufak bir utanma duygusu olsaydı, bu sorular uykularını kaçırırdı. Cevabı da son derece net: Bir halkın yurtlarından zorla sürülmesine, öldürülmesi, aç bırakılmasına olanak sağladılar...
Daha da geç kalınırsa korkarım bütün dünyada bir İsrail düşmanlığı başlayacak.
Avrupa'da rüzgarın yönü değişiyor mu?
Avrupa'da rüzgarın yönü değişiyor mu?
Paylaş: