Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Ahtapotun kolları

Okuma Süresi: 4 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Ahtapotun kolları
Ahtapotun kolları
Paylaş:
Kafadan bacaklılar grubunun en büyüğü olan ahtapotu bir İzmirli olarak ilk kez Güzelyalı sahilindeki balıkçılarda görmüştüm. O zamanlar deniz böyle doldurulmamıştı ve semt sakinleri sahile yanaşan balıkçı teknelerinden istakoz dahil her türlü deniz canlısını satın alırlardı. Bir keresinde yakaladığı büyük bir ahtapotu tekrar denize salan bir balıkçının ifadesi uzun yıllar zihnimden çıkmadı: Gözlerindeki acıklı bakışı gördüm onun da bir ailesi olmalı demişti balıkçı. Denize tekrar salınan ahtapot hızla derin sulara inmişti.
Şimdi ise balık restoranlarının en zor bulunan ve en pahalı olan yiyeceklerinden. Neden mi? Bu tür deniz canlıları Türkiye'de "kanı akmadığı" için yenilmezmiş. Bu konuda Diyanet'in bile fetvası var. Halbuki Kur'an-ı Kerim Kitabımızda " Denizden çıkan canlıların yenmesi helal olarak kabul edilir diye bir Sure bile var (Maide Suresi 5/96)
Bu nedenle de Türk balıkçıların tuttukları deniz canlılarını Yunan adalarındaki balık restoranlarına sattıkları söylenir. Bu adalardan birinde geçen yıl yediğim ızgara ahtapot ayağı yanında yeşil salata ile birlikte 9 Euro idi. Yani 390 TL.
Zamanla ahtapodu bir canlı olarak çok sevdim. Üç kalbi olduğunu, iki kalbin bacaklarına oksijen ve demir gibi bileşenleri pompaladığını, üçüncünün de beyni kuvvetlendirdiğini, sekiz bacağının üzerinde ise 2000 adet vantuz (emeç) olduğunu öğrendim. Çok akıllı olduklarını, sıcak deniz ve okyanuslarda yaşayan bu canlıların insanlara zarar vermediğini, vantuzları ile insana dokunmalarının tanımak arzusundan kaynaklandığı gibi bilgilere ulaştım. Ahtapot yiyecek değerleri bakımından da zengin; ahtapotta bulunan omega-3 yağ asitleri bağışıklık sistemini, kalsiyum, fosfor, bakır ve B-12 vitamini ile demire ait bileşenlerin ise kas sistemini kuvvetlendirdiği açık kaynaklarda yazılı.
İngiliz aktör Roger Moore'un İngiliz ajanı James Bond 007 olarak oynadığı 1983 yapımı Ahtapot filmindeki kötü adam mücevher hırsızı emekli bir Rus generali. Sevgilisinin adı da "Ahtapot" ve çalınan mücevherler hep bu güzel Bond kızına hediye edilmekte. Bu arada Bond'un sonundaki 007'nin ne anlama geldiğini bilmeyenler için belirtmeliyim. 00 öldürme yetkisini haiz 7 ise MI 6 yani İngiliz dış istihbaratının en  elit sınıfına mensup demek.
Ahtapot, mücevher olarak 80'lerde bu filmle birlikte ticari bir metaya dönüşüyor. Rusların çok tanınan Faberge firması en sadesi 15.000 Dolara satılan ahtapot modelli yüzüklerden milyonlarca Dolar kazanıyor. Bond filminde çalınan bir parça Faberge'ye ait. Firma bunu reklam olarak kullanıyor. Ahtapot filmi ise yapımcı John Glen ve film ekibine büyük paralar kazandırıyor. 27.5 milyon Dolar bütçesi olan filmin gişe hasılatı 187 milyonu aşıyor. Filmin çekildiği mekanlardan Hindistan'ın Racistan eyaletindeki Udaipoor şehrinin adeta simgesi olarak tanınan yüzen ada şeklindeki beş yıldızlı "Taj Lake Palace" oteli bu filmle birlikte ününe ün katıyor. Bu yüzen otel Pichola gölü üzerinde. Filmin diğer mekanları ise İngiltere, Almanya ve ABD'nin Utah eyaleti. Filmin bütçesinin neden bu kadar yüksek olduğu anlaşılıyor.
Ahtapodun yaşadığı yeri boş deniz kabukları ile süslediği bilinir. O nedenle İngiliz pop grubu The Beatles'ın "Abbey Road" albümünde Ringo Starr'ın okuduğu "Ahtapodun Bahçesi/ Octopussy's Garden" belki de grubun en neşeli şarkısı sayılabilir. Onlar da bu bahçe işini bir balıkçıdan duymuşlar.Mutlaka dinlenmesi gerekir derim.
Son zamanlarda gördüğüm en güzel ahtapot ise mücevher ustası İstanbullu Sevan Bıçakcı'nın ahtapot bileziği veya yüzüğü diyebilirim. En büyük doğal inciden yaptığı bu bileziğin ahtapot kolları tüm bileği kavrıyor ve kollar üzerine irili ufaklı pırlantalar mıhlanmış. Bıçakcı'nın bu tür devasa incileri seçmek üzere Hong Kong'a gittiğini duymuştum. Ahtapotlu bileziği önce ABD'li sinema yıldızı ve komedyen Whoopi Goldberg'in elinde gördüm. Birkaç yıl önce yapılan Akademi Ödülleri töreninde takmıştı ve tüm yabancı gazeteler ödüllerden çok bu bileziği yazdılar. Artık fiyatını ben söylemeyeyim.
Ahtapodun en önemli özelliği ise kendisini yenilemesi. Yani kollarından birini keserseniz bir süre sonra tekrar çıkıyor.
Nedir bu ahtapot konusu, nerden çıktı diyebilirsiniz. Sayın Cumhurbaşkanının geçenlerde yaptığı bir konuşmada ahtapoda atıfta bulunması gündeme oturunca çok iyi bildiğim bu canlının özelliklerini hatırlamama vesile oldu. Üç kalbi olan bu sevimli canlı az görme yeteneğine de sahip olsa vantuz veya emeçli kolları sayesinde kimin ne olduğunu ve amacını anlayabiliyor. Uzun kolları ise kötülüklerden kaçıyor. Örneğin Endonezya'daki görevim sırasında Prenses Adalarında yüzerken rastladığım bu canlıya ilk tepkim hızla yüzerek kaçmak olacaktı ki etrafımdaki deneyimli Endonezyalı arkadaşlar hareket etmememi, ona çarpmamamı aksi halde kolları ile beni tutup kendini koruyacağını belirtmişler ben de onları dinleyip o geçene kadar sessiz ve hareketsiz kalmıştım.
Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasını hazırlayan danışmanlarının ahtapot yerine başka bir canlıyı örnek vermeleri uygun olurdu diye düşündüm. Bu üç kalpli, kendi kendini yenileyen, adeta bir vitamin küpü olan, yaşadığı yeri deniz kabukları ile süsleyen canlıdan kötülük yapan bir elebaşı olamaz. Başı da istanbul olmaz zira suyun üstünde kalamıyor. Denizin derinliklerinde süslediği evinde yaşıyor. Boğaz ve İstanbul çevresindeki sularda artık musilaj ve diğer kimyasal atıklar nedeniyle ahtapot bulmak çok zor.
Özet olarak ifade etmem gerekirse ahtapotdan mecazi de olsa eşkiya, mafya veya kötü bir canlı çıkmıyor. O geleceği düşünen, ona göre planlar yapan çok akıllı bir canlı. Üstelik de kendisini yenileyen bir canlı. Bilgilerini, deneyimlerini bir sonraki nesle aktarabiliyor. Tıpkı insan belleği gibi. Kurtuluş Savaşı dönemini Devrim zamanlarını yaşamadık ama Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet'le ilgili her şeyi biliyoruz.
Büyük ve küçükbaş hayvancılığın zor bir dönemden geçtiği özellikle şu sıralarda ve her zaman kurban kesilmesinin prensip olarak karşısındayım. Oğlunu Allah'a kurban etmek isteyen ve son anda ortaya çıkan kuzuları kurban edip oğlunu kurtaran Hz. İbrahim döneminde değiliz ki.  Yardımlarımızı bağışlarımızı Darüşşafaka, TEV ve Çağdaş Yaşamı Destekleme gibi dernek ve kurumlara yapalım. Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği ve ülkeye sahip çıkan/çıkacak gençler daha iyi bir eğitime kavuşabilsinler.
Bu vesile ile çok değerli ve saygın Gözlem Gazetesi okuyucularının, Gazetenin özverili emektarları ile değerli çalışanlarının ve sevdiklerinin Bayramlarını kutlarım.