Babamın kızı olmanın duygusunu çok kez elimden geldiğince kelimelere dökmeye çalıştım, mirası benim için paha biçilemez. Hep benimle olduğunu hissettiğim babam bu günlere ne derdi diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Ondandır ki bugünlerde bize düşen sorumluluk, anmaktan büyük.
Osman Kavala tutuklandığında 60 yaşındaymış, babamın aramızda koparıldığı yaşta. Şimdi ise “geleceğe dair umudum kalmadı diyor.” Hapisten ne zaman çıkacağını, çıkıp çıkamayacağını bile öngöremiyor.
Osman Kavala ile yapılan röportajı okurken aklıma yıllar önce Gözlem gazetesine 9 Temmuz 2020 yılında “Osman Kavala ve Salyangozlar” isimli yazım geldi.
“İstanbul’un biraz dışında bulunan hücresinde önüne gelen yemekten çıkan iki salyangozu beslemeye karar verir Osman Kavala. Her gün marul ve pirinçle beslediği salyangozların o kısa beraatinde bile derdine düşer, “onlara ne olacak” der, yanında alıp götürmek ister.
“2014’te Osman Kavala ile Salzburg’da gerçekleşen ‘sanat yolu ile barış inşa etme’ seminerinde tanışan besteci Nigel Osbourne için, Kavala’nın insani yönünü anlatacak bundan güzel bir olay olamazdı. Gazeteci Thomas de Waal’in kendisine ‘bu olayı operalaştırmalısın’ şakasıyla başlayan serüven 10 dakikalık bir opera ile sonuçlandı.
“Osman Kavala için özgürlük” kampanyasına da bir yandan destek amaçlı bestelenen opera şu sözler ile açılıyor:
‘Benim adım Osman, buradayım, sebep yok. Hücrede yalnızım, çok mevsimdir çok. Gündüzlerim gece, zaman geçmiyor. Düşümde ufuklar, gidecek yer yok.’
“Osborne için bu olay, Kavala’nın ‘doğa ve güzellik sevgisini göstermeye dair bir fırsat’ idi. Osborne Türkçe’nin yanı sıra bestesine Arapça, Kürtçe ve Balkan müziğinden esintiler katmayı da ihmal etmedi. Osmanlı Devleti’nin yıkılışı sanatçılar ve toplumların arasını açmıştı. Osborne’un eserindeki farklı kültürlerden dokunuşlar, Kavala’nın inşa etmeye çalıştığı toplumlar arası köprüyü sembolize ediyordu. Aralarında Kavala’nın da arkadaşlarının bulunduğu sanatçı ve insan hakları savunucularının olduğu bir grup metni yazarken, dünyanın her bir yanından birçok opera sanatçısı karantina süresince şarkıları evlerinden seslendirdi. Hiç kimse hiçbir ücret talep etmedi.
“2013’te gerçekleşen Gezi olaylarına ilişkin suçlamalarla tutuklanan Osman Kavala bu yıl serbest bırakılmıştı. Mahkeme onu bütün suçlamalardan aklamıştı. Fakat hapishaneyi terk etmeye hazırlanırken bu sefer 2016 darbe girişimine ilişkin, çok daha ağır suçlamalarla kısa bir zaman içerisinde tekrar tutuklanmıştı…”
Kavala’nın röportajını okuduktan sonra gün boyu uzun uzun düşündüm. Günümüzde eskiden ‘öldürerek’ susturmak istediklerini, ‘parmaklıklar ardına koyarak’, hayattan kopararak, sevdiklerinden ayırarak susturmaya çalışanları düşündüm. Salyangozu dahi düşünen bu insana karşı milyonların çaresizliğini düşündüm… Elimizden bir şey gelmediğini hissiyle kanımıza işleyen çaresizlik duygusunu. Ama tabi yine hayatın koşturmacasında bunları unutup giden yine bizleri…
“Ne olacak peki?” diye sordum kendime. Ya şimdi? İleride bu insanlara olan borcumuzu, parklara, caddelere isimlerini vererek, sevdiklerine plaket takarak mı ödeyecektik?
Tutuklanmasının ardından Fatih Altaylı’ya yazdığım mektubu, kanalında yazdığı mektuptan bahsedince pek çoğunuz öğrenmiş oldu. Eğer ileride Silivri’nin kitabını yazarsam mutlaka ekleyeceğim dediği mektubun bir paragrafını sizlerle paylaşmak isterim:
“Yürekten biliyorum ve inanıyorum bu günler geçecek ve tarih bunları elbet yazacak; siz de olmanız gereken yerde yerinizi alacaksınız. Ülkesini sevdiği için bedel ödetilen her insanın olduğu gibi…”
Ahmet Taner Kışlalı, Osman Kavala ve Salyangozlar
Ahmet Taner Kışlalı, Osman Kavala ve Salyangozlar
Paylaş: