MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK elebaşı Apo’ya umut hakkı tanınması (serbest bırakılması) ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşturulması fikrini ortaya atmasıyla başlatılan ve adı “terörsüz Türkiye” olarak konulan sürecin başından bu yana yaptığımız değerlendirmelerde; süreci PKK’nın yönettiği, inisiyatifin PKK terör örgütünde olduğu, DEM Parti’nin PKK’nın sözcülüğünü yapmakla görevlendirildiği, sürecin başta ABD ve İsrail olmak üzere bölgeyi kendi çıkarlarına göre şekillendirmekte olan emperyalist güçlerin yönlendirmesiyle başlatıldığı ve sürdürüldüğü, bölgedeki diğer olaylarla (Suriye ve Filistin’de gerçekleştirilenlerle) paralel yürütüldüğü kanaatinde olduğumuzu dile getirmiştik. Gelinen aşamada, gelişmelerin değerlendirmelerimizi haklı çıkardığını görmekteyiz.
Son zamanlarda süreci PKK’nın yönettiği ve inisiyatifin PKK’da olduğu ile ilgili düşüncemizi destekleyen birtakım gelişmeler dikkat çekmektedir. PKK’nın sözcülüğünü üslenen DEM Parti; çözüm sürecini şekillendirmek maksadıyla kurulan meclis komisyonunun İmralı’ya giderek terörist başını ziyaret etmesi ve yüz yüze görüşmesi gerektiği fikrini ortaya atmış, terör örgütü yandaşlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında toplayarak terörist başını övücü sloganlar attırmış, şehitlerimizden “ceset” diye söz etmiştir. Son günlerde ise tepki çeken bölücü taleplerini ısrarla yineleyerek sürece şekil vermeye çalışmakta, bu yolda şımarık, tavizsiz ve agresif bir tutum sergilemektedir. Söz ve davranışlarının tahrik edici ve aşağılayıcı olduğu konusundaki değerlendirmelere kulak tıkamakta, düzeltme ihtiyacı duymamakta, aynı tavır ve davranışlarını ısrarla sürdürmektedir.
Geçtiğimiz gün Duran Kalkan isimli PKK elebaşı terörist de devreye girmiş, sürecin yavaş işlediğinden şikayetçi olmuş “Herkes doğru oturup doğru konuşmalı. Böyle olmaz. Bu biçimde bu iş yürümez. Demokratik siyaset stratejisinde ısrarlıyız. Bunun önü açılsın. Bu dağda hiçbir savaşçıyı Apo’nun özgürlüğü dışında hiç kimse indiremez. Kimse bizden de öyle bir şey beklemesin, yapmayız” diyerek tehditler savurmuştur.
Bu durumda terör örgütünün silah yakma gösterisinden etkilenenlerin, “kendisini feshetti, silahları bırakma kararı aldı” diye sevinenlerin bir daha düşünmesi gerekmektedir. Asıl önemlisi; böyle bir süreçte bu türyaklaşımların terör karşıtı vatandaşlarımızın tepkisini çekeceğinin, tartışmaları büyüteceğinin, yeni tartışmalara neden olacağının, süreci baltalayacağının bilinmemesi, öngörülememesi mümkün değildir. O halde gerçek niyet ve maksat nedir diye sormak gerekmektedir.
Günümüzde, PKK’nın ve PKK’nın arkasında yer alan emperyalist odakların gerçek niyet ve maksadı sır olmaktan çıkmıştır. Bölgemizdeki ulus devlet yapılarının çıkarlarına uygun olmadığı, İsrail’in güvenliği için tehdit oluşturduğu, bu nedenle ortadan kaldırılması gerektiği kendileri tarafından da açık açık dillendirilmektedir.
PKK ve DEM Parti “anayasa değişikliği, demokratik siyaset, yerel yönetimlere özerklik, ana dilde eğitim, terörist başına umut hakkı, teröristlere af…” gibi konuların süratle hayata geçirilmesi konusunda ısrarcıdır ve 40 yıllık terör sorununun üç-beş günde çözülmesinin beklendiği algısı yaratmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken“demokrasi, barış ve kardeşlik” kavramlarıyla bağdaşmamasına rağmen; kışkırtıcı, kavgacı ve agresif tavırlar sergilemekten kaçınmamaktadır. Bu da göstermektedir ki PKK ve arkasındaki emperyalist güçlerin amacı; sorunu demokrasi, barış ve kardeşlik yoluyla çözmek değil, aksine; halkımız arasında düşmanlığı körükleyerek arzu ettikleri çatışma ortamına zemin hazırlamaktır. Nitekim DEM’in yaklaşımları sürecin mimarı olan Devlet Bahçeli’nin bile tepkisine neden olmuş, Bahçeli; alışılmadık bir şekilde alçak perdeden de olsa ““TBMM çatısı altında taşkın sloganlara asla yer ve gerek yoktur... Maksimalist taleplerin gündeme gelmesinden kaçınmalıyız” sözleriyle DEM Partili muhataplarını uyarma ihtiyacı duymuştur. DEM’in buna tepkisi de yine agresif ve kışkırtıcı bir üslupta olmuştur. Bu gelişme sürecin aksamakta olduğu kanaati uyandırmaktadır. Eğer böyleyse bu noktaya getirilen sürecin yeni bir çatışma ortamı yaratması muhtemeldir.
Bence şu hususun çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir: Bir ülkenin rejiminin “barış ve kardeşlik” ortamında değiştirilmesi, ülkelerin güle oynaya bölünüp parçalanması mümkün değildir. Bütün rejim değişiklikleri, bölünmeler ve parçalanmalar uzun yıllar sürdürülen iç savaş ve çatışmalar sonucunda gerçekleşmiştir. Bu iç savaş ve çatışmalar büyük yıkımlar yaratmış, binlerce insanın hayatına mal olmuştur. Hatta istisnasız bütün hedef ülkelerin yöneticileri aileleriyle birlikte yok edilmişlerdir. En büyük acıyı ise masum kadın ve çocuklar yaşamıştır. Yugoslavya’nın parçalanması bunun ilk örneklerindendir. Son 35-40 yıldır bölgemizde yaşananlara, Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerin ve bu ülkelerin yöneticilerinin başına gelenlere bakıldığında hiçbirisinin barış ve kardeşlik ortamında gerçekleşmediği açıkça görülecektir.
Süreci destekleyenlerin bütün bunları bilmiyor ve görmüyor olması mümkün değildir. Ülkemizde demokrasi, barış ve kardeşlik ortamı oluşturmak için PKK ve ortaklarının bölücü taleplerinin karşılanması mı gerekmektedir? Terörsüz Türkiye için PKK’ya ne isterse verilmeli midir? Terör sorunumuzun “Kürt sorunu” olarak adlandırılması ve bu sorunu çözmenin yolunun terör örgütlerinin isteklerini karşılamak olarak gösterilmesi anlaşılabilir değildir.
Bunun yanında; süreci yönetenlerin, demokrasi ve özgürlük kavramlarını dillerinden düşürmemelerine rağmen, kendilerini eleştirenlerin eleştirilerine makul ve mantıklı yaklaşmamaları, cevap verememeleri, demokratik haklarına, ifade özgürlüklerine saygı duymamaları da dikkatlerden kaçmamalıdır. Bunun en çarpıcı örneği Emekli Albay Orkun Özeller’in maruz bırakıldığı muameledir. Türk Özel Kuvvetlerinde yıllarca birlikte görev yaptığım, vatan ve millet sevgisine, yıllarca sürdürdüğümüz terörle mücadeledeki kahramanlıklarına bizzat tanık olduğum Orkun kardeşim, sürece ve süreci yönetenlere karşı eleştirileri sonucunda tutuklanmıştır ve halen tutuklu olarak Silivri zindanında tutulmaktadır. Tutuklanma gerekçelerinden birisi de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıdır. Bence halkımızı kin ve düşmanlığa tahrik eden Orkun Özeller değil, siyasi çıkarları uğruna terör örgütlerine kapı aralayanlar, PKK yanlısı terör destekçilerini meclisimize sokup bölücü başı lehine slogan attıranlar ve buna zemin hazırlayanlardır. Tarih bütün olup bitenleri kaydetmektedir…
Açılım sürecinde ipler geriliyor mu?
Açılım sürecinde ipler geriliyor mu?
Paylaş: