ABD ve Avrupa'da sağ partilerin güç kazanması
ABD ve Avrupa'da sağ partilerin güç kazanması
Paylaş:
Aşırı sağın ABD'ndeki temsilcilerinden Trump'ın "Amerikan Rüyası"nı canlandırmak için Amerikan halkına verdiği sözler, göçmenleri geri göndermek, savaşları sona erdirmek gibi çabaları onun ezici çoğunlukla ikinci kez Başkan seçilmesini sağlamıştır diyebiliriz. Hatta Kolombiyalı göçmenleri kargo uçağı ile ülkelerine göndermesi, ABD'de doğan yabancı uyruklu çocuklara otomatik olarak ABD vatandaşlığının verilmesini bir kararname ile iptal etmesi, Başkan Yardımcısı Vance'e verdiği talimatla ABD dışına yapılan yardımları durdurması da halkın desteğini arttıran unsurlardan. Tabii bunlara yapılan itirazlar da gecikmedi; ABD'ndeki Katolik Kilisesi temsilcileri, göçmenlere uygulanacak geri göndermenin kabul edilemeyeceğini Yemin Töreninde bile ifade ettiler. Hatta Papa Francesco bir hafta önceki vaazında ABD'nin göçmenleri geri göndermesi kararının skandal (disgrace) olduğunu, uygulanmaması gerektiğini ifade etti.
Trump'ın "Amerika'yı yeniden büyük kılmak" (MAGA) sloganının uygulamalarını bırakıp Avrupa'ya dönersek göreceklerimiz şunlar olacak:
Avrupalı seçmenlerin çoğunluğunun son yıllarda aşırı sağ, yani aşırı muhafazakâr hareket ve partilere yönelmelerinin nedenleri başında ülkenin milli gelirinden pay alan göçmenler, bu algıya paralel olarak artan ırkçılık, Ukrayna'ya gönderilen yardımlarla bağlantılı olarak ekonomik zorlukların ortaya çıkması, konut sorunu, daha da zenginleşen toplumun zengin sınıfının görünürlüğü artan şaşaalı yaşam şekli gibi nedenler sayılabilir. Hem Avrupa'da hem ABD'nde son zamanlarda ortaya çıkan IŞID yanlısı Müslümanların araçları ile katliam yapmalarına karşı artan İslam karşıtlığını da eklemek mümkün. COVID salgınının bütün dünyada olumsuz ekonomik ve sosyal etkileri hala devam etmekte.
Göç sorunu, ekonomik zorlukların tetiklediği geçim sıkıntısı, eğitimin zorlaşması, aşırı sağı Yeni Delhi'den Washington'a kadar uzanan bir coğrafyada kuvvetlendirdi sayılır. Özellikle Orta Doğu ve Afrika'da devam eden çatışma ve savaşlar, Putin'in " bir dilim kek" olarak nitelediği Ukrayna ve Kiev'i bir türlü ele geçirememesi nedeniyle itibar kaybı, aşırı sağın ekmeğine sürülen tereyağı olmuştur.
Halen Avrupa'da son yıllarda Macaristan (Viktor Orban), Polonya (Mateus Moravicki), İtalya'da (Mussolini'nin sempatizanları ile doğrudan teması olan Başbakan G. Meloni'nin İtalya'nın Kardeşleri Partisi) sağcı partiler iktidarda. İsveç, Belçika ve Fransa'da (Marine Le Pen) ise aşırı sağcı partilerin yaklaştıkları iktidara gelmeleri bekleniyor. Avrupa'da sağın bu kadar kuvvetlenmesinin bir nedeni de 1980'den itibaren sol eğilimli partilerin iktidarları kaybetmesi, muhalefet olarak görevlerini tam olarak yapmamaları ve halktan kopuk zayıf bir muhalefet uygulamaları olarak siyasi yorumcular tarafından ileri sürülmekte.
Tarih tekrardan ibarettir sözünü burada hatırlatmam gerekir. 1930'lardaki (1929 dünya ekonomik krizi) ekonomik krizin tetiklediği ve işçi sınıfının örgütlenemediği ülkelerde Mussolini ve Hitler sokak hareketleri ile kuvvetlenmişlerdi.
Tekrar günümüze dönersek sağın gerilediği tek ülke İspanya görünüyor. İspanyol çiftçilerin son yıllarda iklim değişikliğinin sonucu kuraklık nedeniyle hayvancılık ve ekim yapamamaları, gıda fiyatlarının artışının sağ parti VOX'un oylarında düşme sağladığı haberleri France 24 TV'de yer almıştır.
Özetlemeye çalıştığım Avrupa'daki bu gelişmeler ve ABD'deki ikinci Trump döneminin Türkiye'ye çok yönlü etkileri ise ayrı bir yazı konusu. Dikkatli ve dengeli bir dış politika izlenmesi bu dönemde daha da önem kazanıyor. Dünyanın farkında olduğu ve önem verdiği Türkiye'nin jeopolitiği bunu gerektiriyor. Dış politikada denge derken iç politikada tutarlılık, hukukun üstünlüğü ve temel hak ve özgürlüklerde, siyasi ekonomik ve sosyal haklarda gerileme olmaması şart.