Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

ABD’deki olaylar ibret niteliğinde

Okuma Süresi: 3 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
ABD’deki olaylar ibret niteliğinde
ABD’deki olaylar ibret niteliğinde
Paylaş:
Ülkemizde yıllardır düzensiz/kontrolsüz göç konusu tartışılmaktadır. Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’dan, Orta Asya’dan, Afrika’dan; ülkelerindeki güvensiz ortamlardan kaçan milyonlarca sığınmacı soluğu ülkemizde almakta, bunlardan pek çoğuna vatandaşlık hakkı verilmektedir. Sığınmacıların gelecekte çok büyük sorun teşkil edeceğini öngören ve sığınmacı sorunu istemeyen Avrupa ülkeleri büyük paralar harcayarak sığınmacıları sınırlarının dışında tutmaktadırlar. Bizim ülkemizde ise AB ve ABD ile geri kabul anlaşmaları yapılarak sığınmacılar ülkemize yerleştirilmekte, halkımızı ikna etmek için inanç değerleri kullanılmakta, ensar-muhacir söylemleriyle algı yaratılmaya çalışılmaktadır. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ gibi soruna dikkat çekmeye çalışanlar ise “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla yaptırımlara maruz bırakılmaktadır.
Sığınmacı sorununun geleceğimiz için ciddi bir tehdit olarak değerlendirildiği süreç çözüme kavuşturulmadan PKK terör örgütü ile ilgili yeni bir açılım sürecine girilmiştir. Terör örgütünün ülkemizdeki unsurlarını dağıtması ve silah bırakması karşılığında; ulus devlet yapımızı hedef alan, özerkliğin önünü açacak, ülkemizi bölünmeye götürebilecek anayasa değişikliği talepleri tartışılmaktadır. Bu defa “Darbe anayasasından kurtulmalıyız. Terörden nemalananlar terörün bitmesini istemiyorlar” gibi söylemlerle algı yaratılmaya, halkımız ikna edilmeye çalışılmaktadır.
Ülkemizde halkımız inanç değerleri kullanılarak sığınmacılarla kucak kucağa yaşamaya ikna edilmeye çalışılırken sığınmacı politikasının ABD’deki etkileri ortaya çıkmıştır. ABD’de son haftada yaşananlar, sığınmacı sorununun geldiği aşama ve federal devlet yapısında oluşan çatlaklar ibret niteliğindedir. Trump başkanlığındaki merkezi yönetimin Los Angeles’te göçmenlere karşı başlattığı operasyonlar kısa zamanda iç güvenliği tehdit edecek boyuta gelmiştir. Göçmenlerin tepkileri sivil halkta karşılık bulmuş, merkezi yönetimin operasyonlarını onaylamayan sivil halkın göçmenlerle birlikte başlattıkları protesto gösterileri bir-iki günde çatışmaya dönüşmüş, araçlar yakılmış, mağazalar yağmalanmıştır. Merkezi yönetim; olayları bastırmak için askerleri devreye sokmuş, ilk aşamada takviye için 4 bin 700 asker göndermiştir. Buna rağmen protestolar başka eyaletlere yayılmaya devam etmektedir. Olayların Teksas’a sıçradığı, New York’ta da protestoların başladığı, Los Angeles’te sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, olayları bastırmak için 4 bin askerin daha görevlendirileceği haberleri gelmektedir. Merkezi yönetimle yerel yönetim arasında uyum yoktur. Trump olayların “isyan” olduğunu, dış güçler tarafından yönlendirildiğini söylemekte, eyalet yöneticilerinin ve protestocuların dış güçlerle iş birliği yaptığını ima etmektedir. Kaliforniya Eyalet Valisi ise merkezi yönetimin kararlarını eleştirmekte, Trump yönetimini “iç savaş çıkarmak istemekle” suçlamaktadır.
ABD gibi bir süper gücün sadece bir hafta içinde düştüğü durum dikkatle değerlendirilmelidir. Bu zamana kadar sorun teşkil etmediği düşünülen ABD’nin göçmen politikası; Trump yönetiminin tavır değiştirmesi sonucunda ülkenin iç güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir. Bu tehdit unsuru; merkezi yönetimle eyalet yönetiminin arasını açmış, yönetimlerin farklı düşünce ve uygulamaları nedeniyle olayların yayılmasının önüne geçilememiştir. Olayların nasıl sonuçlanacağı belli değildir. Çapı ve süresi ne olursa olsun yaratacağı hasar mutlaka bir iz bırakacaktır.
ABD’de yaşananlar; ülkemizdeki sığınmacı politikasının ve PKK açılımının nerelere evirilebileceğinin değerlendirilmesi açısından örnek niteliğindedir. Haksızlıkların, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin, işgal ve istilaların, vekalet savaşlarının bu kadar yaygın olduğu, güçlü olanın; bütün dünyanın gözü önünde güçsüzlerin topraklarına el koyduğu, yaşlı-genç, kadın-çocuk gözetmeden hedef ülke halkının soykırıma maruz bırakıldığı, kültürel farklılıkların ve inanç değerlerinin siyasi çıkarlar uğruna pervasızca istismar edildiği, ABD, İsrail cephesi ile İran arasındaki gerilimin sürekli tırmandığı, bölgesel bir savaşın her geçen gün daha da yaklaşmakta olduğu günümüzde iç cephenin güçlendirilmesi mutlak bir zorunluluktur. Kontrolsüz göç ve sığınmacı politikası; emperyalist devletlerin sahneye koyduğu bir uygulamadır. Demografik yapımız, birlik, beraberlik ve bütünlüğümüz için büyük bir tehdittir. Ülkemizi hedefine koyan emperyalist devletlerin yönlendirmesiyle başlaması muhtemel gayrimemnun sığınmacıların tepkisel hareketlerinin, provokatörlerin de kışkırtmasıyla iç çatışmaya dönüşmesi olasılığı asla göz ardı edilmemelidir. Durum böyleyken; Emperyalistlerin piyonu olan PKK terör örgütünün talep ettiği, ulus devlet yapımızı hedef alan uygulamaların devreye sokulması sorunu altından kalkılamayacak duruma sokacaktır. Emperyalist devletlerin amacı da budur. İç karışıklıklar çıkararak ülkemizi müdahaleye uygun hale getirmek ve Irak ve Suriye’de olduğu gibi ülkemizi parçalamak…
Emperyalist devletlerin son 40 yıldır bölgemizde gerçekleştirdiği bütün müdahaleler; “mağdur halkları zalim yönetimlerden korumak, bölgede demokrasi ve insan haklarını yerleştirmek” gerekçesiyle maskelenmiştir. Sonuçta Irak ve Suriye bölünmüş, Libya parçalanmış, ülke yönetimleri emperyalizmin güdümündeki etnik ve dini ayrılıkçı, bölücü, yıkıcı yapılara teslim edilmiştir. Ülkemizdeki sığınmacı politikasında ısrar edilmesi ve PKK’nın talep ettiği anayasa değişikliğinin gerçekleştirilmesi halinde emperyalist projeye uygun“sözde mağdur halk kitlesi” kendi ellerimizle yaratılmış olacaktır. Bu da bizi müdahaleye açık bir ülke haline getirecektir.