ABD’de mimarlık eğitimi almış ve bugün New York’ta mimari üretimini sürdüren Ece Çetin, bu yolculuğu hem kişisel hem de mesleki boyutlarıyla yaşamış biri, üstelik çok da yakın arkadaşım. Daha önce ABD’de oyunculuk eğitimi ve sektörü değerlendirmemden sonra bugün ABD’de mimarlık eğitimi alma ve çalışma fırsatları üzerine keyifle yaptığım bir söyleşiyi sizlerle paylaşmak isterim.
Mimarlık, yalnızca yapılar inşa etmenin ötesinde; düşünce, kültür ve insan deneyimini şekillendirme sanatıdır. Bu nedenle farklı coğrafyalarda mimarlık yapmak, sadece teknik bir dönüşüm değil, aynı zamanda zihinsel ve kültürel bir yolculuk anlamına gelir.
Ece’yle yaptığımız söyleşinin hem ABD’de mimarlık yapma hayali olan gençlere ışık olmasını, hem de Türkiye ile sektörleri karşılaştırmada diğer mimarlara bir fikir vermesini umuyorum. Bu kapsamlı söyleşide, mimarlığın farklı coğrafyalarda nasıl dönüştüğünü, nerede evrensel kaldığını ve neden her zaman insanla başladığını birlikte keşfediyoruz.
ABD’de mimarlık eğitimi ve pratiği seni en çok hangi açılardan dönüştürdü?
ABD’deki mimarlık eğitimim, seçtiğim okullar ve mimarlığı ele alış biçimiyle oldukça disiplinlerarası bir bakış açısı geliştirmemi sağladı. Beni en çok dönüştüren şey, sanat, mimarlık, sosyal bilimler ve mimari teori arasındaki varsayılan keskin sınırların tamamen ortadan kalktığı; bu alanlar arasında geçişlerin mümkün ve teşvik edildiği, yenilikçi ve eleştirel bir düşünce ortamında yetişmiş olmamdı. Bu sayede mimarlığı sadece mekânsal değil, aynı zamanda kültürel, kavramsal ve duygusal bir üretim alanı olarak görmeye başladım. Fiziksel ve düşünsel üretimlerimde de bu derinlikli bakış açısının yansımalarını açıkça gördüm.
Şu an hangi şirkette çalışıyorsun ve bu şirketteki rolün neyi kapsıyor?
Son birkaç yıldır New York’ta Rockwell Group bünyesinde mimari tasarımcı ve proje müdürü olarak çalışıyorum. Suudi Arabistan, Dubai, Meksika ve Amerika’da yer alan otel, ulaşım ve ofis projelerinde konsept geliştirmeden uygulama çizimlerine kadar farklı ölçek ve aşamalarda aktif rol alıyorum. Bu projelerde, özellikle kullanıcı deneyimini merkeze alan, kültürel bağlamı gözeten ve atmosfer odaklı tasarım yaklaşımları geliştiriyorum. 2023 yılında Columbia GSAPP’te stüdyo derslerinde öğretim görevlisi olarak da yer aldım. Bu akademik deneyim, eğitim vermenin bana ne kadar ilham verdiğini gösterdi ve akademiyle bağımı sürdürme isteğimi daha da güçlendirdi.
Günlük iş rutinin nasıl geçiyor? Üzerinde çalıştığın projelerden örnekler verebilir misin?
Günlük iş akışım, projelerin türüne ve bulunduğu aşamaya göre değişiklik gösteriyor; ancak genel olarak günüm tasarım geliştirme, üç boyutlu modelleme ve görselleştirme, kavramsal yaklaşım oluşturma, uygulama detaylarının hazırlanması ve ekip içi koordinasyonla geçiyor.
Brightline West isimli hızlı tren projesi kapsamında, Las Vegas ile Kaliforniya arasında yer alacak üç istasyonun tasarım geliştirme sürecinde görev aldım. Bu proje, özellikle kamusal yapılarda kullanıcı deneyimi ve sirkülasyon üzerine düşünmemi sağladı.
Suudi Arabistan’daki oldukça büyük ölçekli, sağlıklı yaşam odaklı bir tatil köyü projesinin uygulama sürecine katkıda bulundum. Bu kapsamda otel odaları, konut birimleri, spa ve spor alanları, restoran ve lobi gibi farklı işlevlere sahip mekânların tasarım ve detaylandırma süreçlerinde aktif olarak yer aldım.
Ayrıca EDITION Hotel Kanai bünyesindeki bir mağaza alanının iç mekân tasarımı ve detay çözümlerini üstlendim. Şu anda ise Dubai’de, tasarım aşamasında olan bir tatil köyü projesi üzerinde çalışıyorum. Bu projede özellikle ana restoran ve spa alanlarının mekânsal kurgusu, atmosfer tasarımı ve detay çözümlemeleri üzerinde yoğunlaşıyorum.
Kendi tasarım yaklaşımını birkaç cümleyle özetleyecek olsan, nasıl tanımlardın?
Mimarlığın toplumsal hafıza ve kültür yaratmadaki gücünü merkeze aldığım bir yaklaşımla, tasarıma yalnızca estetik kaygılarla değil; belleği, kimliği ve anlamı taşıyacak bir araç olarak yaklaşmaya başladım. Kullanıcıyla kurduğu ilişki, taşıdığı anlam katmanları ve bulunduğu yerle kurduğu bağ, tasarım sürecimde belirleyici unsurlar hâline geldi. Mekânlar ve yapılar, farklı ölçeklerde insanların, toplumların, şehirlerin, doğanın ve kültürel mirasın bir parçası hâline geliyor. Bu nedenle tasarım sürecini hem sezgisel hem de araştırmaya dayalı bir yolculuk olarak görüyorum; farklı disiplinlerden beslenmek de bu sürecin doğal ve vazgeçilmez bir parçası.
İşlerinde kültürel referansları kullanma konusunda nasıl bir denge kuruyorsun?
Kültürel referansları doğrudan alıntılamak yerine, onların mekânla kurduğu duygusal ve düşünsel bağları anlamaya çalışıyorum. Yüzeyde dekoratif öğelere başvurmaktan ziyade, o kültürün mimari diliyle, ritüelleriyle veya sosyal örgütlenme biçimleriyle ilişki kurmak benim için daha anlamlı. Bu yaklaşım hem özgünlük hem de saygı açısından daha dengeli bir yol sunuyor.
ABD’de bir mimarlık şirketinde çalışmak, Türkiye'deki firmalara göre nasıl bir deneyim sunuyor?
ABD’de bir mimarlık ofisinde çalışmak, proje süreçlerinin derinliği, disiplinlerarası işbirliği ve ekip koordinasyonu açısından oldukça zenginleştirici bir deneyim sunuyor. Tasarım kararları genellikle detaylı araştırmalara, kullanıcı ihtiyaçlarına ve bağlamsal okumalara dayanıyor; yalnızca estetik değil, aynı zamanda stratejik ve deneyimsel hedeflerle şekilleniyor.
Genelleme yapmak doğru olmaz elbette, ancak buradaki sistemli yapı ve net görev tanımları, mimarın sürece daha odaklı ve kapsamlı katkı verebilmesini sağlıyor.
Ayrıca ABD’de mimarlık mesleği, eğitim sonrası belirli bir deneyim süreci ve ardından girilen lisans sınavları ile sürdürülen oldukça düzenli bir yapıya sahip. Bu süreç, imza yetkisi kazanımını yapı güvenliği, çevrecilik, erişilebilirlik gibi konularda ciddi standartlara bağlayarak belirli bir kalite eşiği oluşturuyor. Bu tür yapıların, mimari üretimin niteliğini artırmak açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde de benzer düzenlemelerin ve kuralların belli standartları oturtmada önemli rol oynayacağına ve uzun vadede gerekli olduğuna inanıyorum.
Mimarlığın hangi alt dallarına ilgi duydun—örneğin kentsel tasarım, iç mimarlık, sürdürülebilirlik, dijital üretim gibi?
Kariyerimin başından beri mimarlığın farklı alt alanlarını deneyimlemeye önem verdim. Lisans eğitimimi Rhode Island School of Design’da (RISD) mimarlık ve güzel sanatlar alanlarında çift anadal yaparak tamamladım; aynı zamanda doğa, kültür ve sürdürülebilirlik ile küresel çalışmalar üzerine yan dallar edindim.
Bu süreç, mimarlığı çevresel ve kültürel bağlamlarıyla birlikte ele alan disiplinlerarası bir bakış açısı geliştirmeme katkı sağladı. Columbia Üniversitesi GSAPP’teki yüksek lisans eğitimim ise mimarlığa daha spekülatif, teknolojik ve politik yönlerden yaklaşmamı sağladı; özellikle mimarlığın geleceğe dair senaryolar üretme kapasitesi bu dönemde ilgimi çekmeye başladı.
Profesyonel pratiğimin erken döneminde, Tabanlıoğlu Mimarlık ve Dattner Architects’te staj yaparak büyük ölçekli projelerde kamusal alan, kent ölçeği ve teknik uygulama konularında deneyim kazandım. SOM (Skidmore, Owings & Merrill) bünyesindeki çalışmamda ise sürdürülebilirlik, iç mekân tasarımı ve inşaat süreçleri arasındaki disiplinlerarası koordinasyon üzerine yoğunlaştım. Şu anda New York'ta Rockwell Group'ta, özellikle otel ve restoran projelerinde iç mimarlık üzerine çalışıyorum. Mekânsal deneyim, atmosfer ve anlatı odaklı tasarımın öne çıktığı bu alan, son yıllarda ilgi alanımın merkezine yerleşti.
Türkiye’den ABD’ye gelmeyi düşünen genç mimarlara ne tavsiye edersin?
Kendim de bu süreci yaşamış biri olarak, teknik yeterlilik kadar tasarıma nasıl yaklaştığınızın da çok önemli olduğunu söyleyebilirim. ABD’de başvurduğunuz okullar ve ofisler, sadece neyi ne kadar iyi yaptığınıza değil, tasarım üzerinden nasıl düşündüğünüze, hangi sorularla yola çıktığınıza ve projelerinize nasıl anlam katmaya çalıştığınıza bakıyor.
Portfolyonuzun, sizi bir tasarımcı olarak ifade eden; yaklaşımınızı, meraklarınızı ve kültürel referanslarınızı yansıtan bir anlatım dili taşıması önemli.
Ayrıca vize süreçleri ve çalışma izinleri burada profesyonel yolculuğun doğal bir parçası. Başvurulan ofislerle bu konuda açık ve erken iletişim kurmak çok önemli. Burada birçok farklı geçmişten insanla birlikte üretmek mümkün; bu çeşitliliğin değer gördüğünü fark ettiğinizde, sadece iyi iş çıkarmak değil, nasıl düşündüğünüzü ortaya koymak da sizin en güçlü yönünüz oluyor.
ABD'de kalıcı bir mimarlık kariyeri kurmak isteyen biri hangi adımları izlemeli?
Bence bu biraz da ne tür bir mimarlık yapmak istediğinize bağlı. Eğer kendi işinizi kurmak, projelerde tam yetkiyle yer almak ya da imza atabilmek gibi daha geleneksel “mimar” rollerine yöneliyorsanız, belli yapısal süreçleri gözetmeniz gerekiyor.
Örneğin ABD’de imza yetkisi alabilmek için eyaletten eyalete değişen bir lisans süreci var. NCARB sistemi üzerinden belirli bir deneyim süresini tamamlayıp, ardından ARE sınavlarını geçmeniz gerekiyor.
Ama bu yol herkes için şart değil. Özellikle daha kavramsal çalışan, ekip içinde yaratıcı roller üstlenen ya da akademiyle ilgilenen biriyseniz, lisanslı mimar olmanız beklenmeyebilir.
Yine de burada uzun vadeli bir kariyer düşünüyorsanız, sadece iyi çizmek ya da detay çözmek değil, proje bağlamına düşünsel katkı koyabilmek çok değerli. Mimar, burada sadece uygulayıcı değil; sorgulayan, yönlendiren ve kendine özgü bir bakış açısı sunabilen biri olarak görülüyor.
O yüzden ilgi duyduğunuz alanlarda kendinizi geliştirmeniz, sertifikalar almanız ya da bu yönlerinizi öne çıkaracak şekilde üretmeniz ciddi bir fark yaratabilir.
ABD’de Mimarlık Üzerine Söyleşi
ABD’de Mimarlık Üzerine Söyleşi
Paylaş: