.
Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

“500 yıllık bir hikaye, Tenuta Aliotti projesi ile gün yüzüne çıkacak”

Okuma Süresi: 5 Dakika
Toplam Okunma: hesaplanıyor...
Merve Arkas, Toskana’da Montepulciano’da arazinin ismini “Tenuta Aliotti” olarak güncellediklerini ve otelcilik bölümünü kendisinin, bağcılık bölümünü ise Lucien Arkas’ın yürüteceği şekilde aralarında iş paylaşımı yaptıklarını aktardı.
“500 yıllık bir hikaye, Tenuta Aliotti projesi ile gün yüzüne çıkacak”
Paylaş:
“Pusulasız bir geminin varacağı limanı ancak rastgele manevralar belirleyebilir...” Meslekte yanında yürümüş ve yürüyor olmaktan kıvanç duyduğum Çetin Gürel ve Gözlem Yazı İşleri Müdürü Zeynep Gürel ile Mistral’in asansöründe, Monreve Group’un ofisinin bulunduğu kata çıkarken aklımda bu söz vardı. Asansörden inip Sayın Merve Arkas’ı dinlemeye başlayınca, belki bir önseziyle aklıma düşen bu cümlenin hayata geçmiş canlı bir örneğiyle karşı karşıya olduğumuzu anladık hepimiz. Monreve Group, yeme-içme, otelcilik ve perakende sektörlerinde insana merkezli ve yenilikçi deneyimler sunmayı hedef olarak belirlemiş... Pusulası ise sanatın insana verdiği bakış açısı ve tavizsiz kalite anlayışı... Yol ve pusula belli olunca başarı kaçınılmaz oluyor. Monreve Group’un Monreve Alaçatı, Montiano, La Mahzen, Monreve Brasserie, Monreve Patisserie, Les Bungalows ve İtalya’nın Toskana bölgesinde hayata geçecek olan Tenuta Aliotti projelerinin öyküsünü Merve Arkas’tan dinledik.

Monreve Group’un hikayesini dinlemek isteriz sizden?
2021 yılının Kasım ayında yola çıktık ve 2022’nin Mayıs ayında ilk şubemiz olan Monreve Alaçatı Otel’i hayata geçirdik. Sanatla iç içe bir otel olmasını istedik ve Lucien Arkas Koleksiyonu’ndan ilham alarak odalarımızı tasarladık. Koleksiyondan parçalarla oluşturduğumuz odaları Meandros, Consensus, Antre ve Smyrna gibi şarap markalarıyla eşleştirdik. Ben kadının gücünü simgeleyen eserleri seçmeye çalıştım genellikle. Fransız ressam Albert Aublet’nin Selene adlı tablosu böylece hayatıma girmiş oldu. Bu tabloyu ve Aublet’yi araştırarak koleksiyon merakım da başlamış oldu diyebilirim. Monreve’in logosu da bu tablodan esinlenerek ortaya çıktı. Monreve de kelime olarak “hayalim” anlamına geliyor; kelimedeki harflerden Merve ismini çıkarmak da mümkün. Böylece markamız ve hikayemiz ortaya çıktı.

Sizin sektörle ilişkiniz nasıl başladı?
Kariyerimde HSBC ve Tesco KİPA gibi kurumsal şirketlerde görev almıştım. Arkas Otomotiv’de otomotiv sektöründe de çalıştım. Babamın görevi nedeniyle Malatya’ya gittiğimde bir restorandan iş teklifi geldi. Fahri Kayahan Caddesi’nde prestijli bir işletmeydi. Orada organizasyonlara başladım ve güzel etkinlikler de yaptık. Devamında bu restoranın işletme müdürü oldum ve bu görevi üç buçuk yıl sürdürdüm. Satınalma, bütçeleme, raporlama ve personel maaşları gibi unsurları buradaki deneyimim sayesinde öğrendim. Orada güzel bir hazırlık süreci geçirdiğimi düşünüyorum ve bugün Monreve Alaçatı, Montiano, La Mahzen ve Monreve Brasserie, Monreve Patisserie, Les Bungalows gibi noktaları hayata geçirmiş durumdayız. Eğitim tarafı olarak aynı zamanda bilgisayar programcısıyım, teknolojiyi iyi kullanırım. Ayrıca Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde ‘Yöneticiler için İşletme’ bölümünde yüksek lisans eğitimim devam ediyor. İş sağlığı ve güvenliği alanında da eğitimim mevcut. Bütün bunlar bir bütünlük sağlıyor işe bakışınızda ve yönetim şeklinizde. Örneğin arkadaşlar bana bir rapor verdiği zaman o raporun içinden geçerim. Çünkü o raporu nasıl hazırladıklarının, nereden kaynak yarattıklarının farkındayım.

Tenuta Aliotti’nin hikayesi

Toskana’daki hikayeyi dinlemek isteriz... Nasıl başladı, ne durumda şu an?
Bir sene önce Lucien Arkas Toskana’da, Montepulciano’da bir arazinin varlığından söz etti ve yatırım anlamında görüşümü sordu. Sorumluluk alarak bu işe giriştik. Çok büyük bir arazi ve içinde restorasyon gerektiren sekiz tarihi villa var. Terk edilmiş bir bölge ve sulama sisteminden elektrik tesisatına kadar yapılacak çok iş var. Biliyorsunuz Lucien Arkas’ın ailesinin bir tarafı da kökü Arezzo’ya dayanan Aliotti ailesidir ve kendisi de ailesinin geldiği topraklarda böyle bir proje yapmaktan heyecan duydu. Arazinin ismini “Tenuta Aliotti” olarak güncelledik ve otelcilik bölümünü ben ve bağcılık bölümünü Lucien Arkas yürütecek şekilde iş paylaşımı yaptık aramızda. Esasen bu arazinin tarihsel bir hikayesi var. Burası 16’ncı yüzyılda yaşayan Papa III. Julius’un yakın arkadaşı olan Kardinal Giovanni Ricci’nin doğduğu ve Ricci ailesinin yaşadığı bölge olarak biliniyor. Ricci’ler de İtalya’nın en eski ve köklü ailelerinden biri. Kardinal Ricci, 16’ncı yüzyılda yaşamış Papa’ların seçildiği Konklav’larda bulunmuş ve Kardinaller Konseyi Kamarlengosu seviyesine kadar yükselmiş önemli bir isim. Ben de bu aralar Ricci ailesini anlatan bir kitap okuyorum. Ricci ailesinin de İtalya’da bir oteli olduğunu öğrendim ve oraya da gideceğim. Toskana’nın hikayesi esasen böyle. Ayrıca bu bölgede devam eden yüzyıllarda ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında da yaşanmış ve bugün anlatılan çok öykü var. Bu hikayenin varlığı ve hakkıyla bugüne taşınması, projenin ruhunun canlı biçimde yaşaması adına önemli. Bu hikayenin üzerindeki toz perdesini kaldırmak ve bugün de ışıldamasını sağlamak adına çalışıyoruz. Bu hikayeyi bağcılık, şarap üretimi ve konaklama konularındaki üst düzey hizmet anlayışımızla birleştirerek, sektörde bir dünya başkenti olan Toskana’da varlığımızı ortaya koyacağız. Böylece Monreve Group, çok özgün bir hikayeyle globale açılmış olacak. Bir diğer unsur da Türkler olarak orada var olacak olmamız. Türk gelenek ve göreneklerimizi, misafirperverliğimizi oraya taşıyor olacağız.

Göztepe Sanat Merkezi açılacak

Yakın ve orta vade planlarınızdan söz eder misiniz?
Eylül ayında Göztepe’de Ayşe Mayda Köşkü’nde sanat merkezimiz açılacak, bunun içinde de patisserie yer alacak; ayrıca Buca’da Vali Rahmi Bey’in köşkünü de sanat merkezi olarak düzenliyoruz. Bu merkezin içinde de brasserie noktalarımız olacak Monreve Group olarak. Hem İzmir'de hem de Türkiye'nin başka lokasyonlarında ve global ölçekte daha iyi noktalara ulaşmanın yollarını arıyorum. Bu süreçte yurtdışındaki firmalarla irtibat kuruyorum ve işbirliği olanaklarını araştırıyorum. Üç senede on lokasyona ulaştık ve önümüzdeki süreçte bu yapıyı harmanlamak konusuna odaklanacağım bir yandan. Diğer taraftan belki çok kısa bir süre içinde bir kav satışıyla birlikte İstanbul'da var olmayı planlıyoruz.

Günümüzde tüm iş modellerinin vazgeçilmez unsuru olan sürdürülebilirlik konusuna özel önem verdiğinizi biliyoruz. Bu konudaki bakış açınız ve uygulamalarınız neler?
Doğayla uyum sağlayacak süreçleri hep destekliyoruz ve bu doğrultuda yatırımlar yapıyoruz. Belgelerimizin birçoğunu aldık. En son Les Bungalows tarafını da tamamladık. Güneş panelleri kullanıyoruz ve organik tarım uygulamalarına önem veriyoruz. Montiano, yakın zaman önce İtalyan Ticaret Odası’nca Ospitalita Ödülü’ne layık görüldü. Torbalı bana göre Michelin Yeşil Yıldızı alması gereken bölgelerden biri, çok hak ediyor. Umarım bu durum yakın zamanda görülür.


Mazeretlere sığınmamak gerekiyor

Yaptığınız her şeyin içinde sanat var, bu çok kıymetli. Sanatı böylesine önceleyen bir grup olarak İzmir’de kendinizi yalnız hissediyor musunuz?
Gerçekten bunu hiç düşünmedim, belki de bunu düşünecek vaktim olmadı. Üretiyor olmak ve yenilikleri hayata geçiriyor olmak beni çok heyecanlandırıyor. Ben çok meraklı bir kadınım, çocukluğumdan beri böyleyim ve Lucien Arkas da bunu hep söylüyor. Meraklı insanlar gelişime daha açık oldukları için belki de bu yolculuktan büyük keyif duyuyorum. İzmir için bu tarz bir vizyona sahip yatırımların artmasını çok isterim tabii ki.

Genç ve kadın girişimcilere ne söylemek istersiniz?
Genç kadınlarımızın, İzmir'imizin gençlerinin İzmir'e katabilecekleri çok fazla yenilik var. Mazeret üretmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Yeni mezun oldum, sınavı kazanamadım, bir yere yerleşemedim, bu saatten sonra benden ne olur ki, anne oldum ne yapabilirim ki artık... Bu bakış açılarının hayatının sınırlı konfor alanlarına sığınmak anlamına geldiğini düşünüyorum. Bu alandan çıkması gerek kadınlarımızın ve gençlerimizin. Ne istediklerini ve hedeflerini kafalarında iyi oturtup ve hayatta karşı cesur olmalarını diliyorum. Bir kadın olarak hiçbir şeye bağımlı kalmadan, öncelikle kendi ayaklarının üzerine durabilecekleri hayatları kurmalarını öneriyorum. Benim de kendi çocuğuma her zaman en büyük nasihatim budur. Tabii erkeklerin de kadınları bu anlamda desteklemesi gerekiyor. Ben de eşimin büyük desteğini alıyorum her zaman. Onun desteği olmasa bu kadar projeyi hayata geçirmeyiz.