Milliyetleri bırakın, kanıtlara bakın!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Galant ile üç Hamas lideri hakkında, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle tutuklama emri talep etti. Bu tutuklama istemi tahmin edileceği gibi lehte ve aleyhte uluslararası tepkilere yol açtı. Uluslararası medyada çıkan yorumlara bakarsak;

İsrail, ABD, Büyük Britanya ve Almanya, mahkemeyi demokratik bir ülkenin liderini teröristlerle aynı kefeye koymakla eleştiriyor. Benim bildiğim buna ikiyüzlülük denir.

 Şahsen ben kendi payıma, hâlâ uluslararası hukuku uygulamaya çalışanların olmasından dolayı mutluluk duydum. Bu güzel sözleşmeler süs olsun diye yapılmıyor değil mi?  O halde yasanın ihlali durumunda, bunun sorumlusunun kim olduğuna bakmadan suçları soruşturmaya hazır olmalıyız.

Uluslararası Ceza Mahkemesinin Başsavcısı Khan’ın sözleriyle ifade edecek olursak: ‘Milliyetleri bırakın, kanıtlara, yapılanlara ve mağdurlara bakın.’”

Hollanda ve Danimarka medyası iddia makamına arka çıkıyor:

“Tutuklama için gereken koşulların sağlanıp sağlanmadığına mahkeme karar verecek, fakat savcı bu kararıyla en doğru mesajı gönderiyor. O da herkesin yaptıklarından sorumlu tutulabileceği mesajı. Batılı ülkelerden ve müttefiklerimizden olsalar dahi. … Uluslararası hukuk evrenseldir ve ardında yatan fikir de budur. Dolayısıyla, Batı’nın UCM Savcısı’nın tutuklama emri talebini desteklemesi çok önemli. Aksi takdirde, ikiyüzlülerin en kötüsü olduğumuz ortaya çıkar.” Unutmamak gerekir ki hiç kimse hukukun üstünde değildir.

UCM’nin kararı ilk bakışta hem teröristlerin hem de kaçırılan yurttaşların kurtarılması için mücadele edenlerin tutuklanması çağrısında bulunulması, dengesizlik gibi görünse de bu UCM’nin İsrail’in savaş suçu işleyip işlemediğini soruşturmaması gerektiği anlamına gelmez….  Ancak UCM Savcılığı, hangi davalara bakacağı ve bunları nasıl sunacağı konusunda önemli ölçüde takdir yetkisine sahip.

Amerika, İsrail, İngiltere ve Almanya gibi ülkeler Uluslararası Ceza Mahkemesine baskı uygulamaya kalkarlarsa, UCM’nin meşruluğu tehlikeye girebilir ve olası savaş suçlarını soruşturmak gibi önemli bir misyon bundan böyle kısıtlanabilir

UCM’nin bu beyanı elbette 7 Ekimde radikal İslamcı Hamas’ın İsrail’e yaptığı terör saldırısını, sivilleri canlı kalkan olarak kullandığını, savaştan sorumlu olduğunu unutacağımız anlamına gelmez. . Her sivil kayıp büyük bir trajedidir ve istisnasız her hata cezalandırılmalıdır.

UCM kendisini ABD’den özgürleştiriyor diyebilir miyiz? En azından mevcut yaklaşımı Washington’un reddedici tutumuna rağmen dikkate değer buluyorum.

“ABD UCM’yi resmen tanımasa da bazı durumlarda (yani işine geldiğinde) çalışmalarını tutkuyla desteklemekte. Yakın zaman önce, Putin’in Ukrayna’da işlediği savaş suçlarının soruşturulmasında da vaziyet böyleydi ve ABD bu süreci kayıtsız şartsız finanse etti. … Çalışmalarına sponsor olduğu ve denetlediği için UCM şimdiye kadar süper güç ABD’nin desteğine hayli bağımlıydı. … UCM’nin ABD’nin onayı olmaksızın böyle bir adım atmaya karar vermesi, son yıllarda ne denli özerkleştiğini göstermekte. UCM’nin kuruluşunu karara bağlayan Roma Statüsü kabul edildiğinde de niyet bu değil miydi?

İsrail diğerleriyle aynı muameleyi görmeli!

İsrail’in var olma ve kendini savunma hakkı elbette var, ancak yaptıklarını yapma hakkı yok. İsrail’in hoşgörüyle karşılanan eylemleri Rusya, Çin, İran ya da başka bir ülke tarafından gerçekleştirilseydi, aynı hoşgörü gösterilir miydi?

Burada mevzubahis olan milletler, devletler değil kişilerdir. Kısacası Devletler tarafından verilen taahhüdün şimdi yok sayılması, hatta savcı ve hâkimlere karşı siyasi duyarsızlık veya taraf tutma suçlamasına dönüştürülmesi, uluslararası insancıl hukukun ve uluslararası adalet sisteminin güvenilirliği açısından dramatik sonuçlar doğurur. Ülkemizde de olduğu gibi güçlü iktidarlar, dokunulmazlık iddiasıyla üstünlüğü ele geçirir.

UCM devletleri değil, insanları yargılar. Bu iddianame İsrail ile Batılı devletler ittifakı arasındaki ilişkilerde dönüm noktası teşkil edebilir mi, bilinmez… Şurası bir gerçek ki hiç bir şey artık eskisi gibi olamaz.

Çatlak ne zamandır zaten hissediliyordu.  ABD dahil Batılı müttefiklerin son zamanlarda Kudüs hükümetiyle aralarına mesafe koyması, İspanya, İran ve Norveç hükümetlerinin ilerleyen günlerde Filistin Devletini resmen tanıma niyetinde olduklarını duyurmaları ve Avrupa basınındaki yorumlar konuya dair görüş aykırılıklarını açıkça ortaya koyuyor.

Artık dünya Netanyahu ve savunma bakanına dar gelecek! Avrupa’ya giderlerse tutuklanma ihtimali Var. Bütün bunlar gösteriyor ki İsrail siyasetini yepyeni bir dönem bekliyor.”