İran: Darbe ve suikastler ülkesi

19 Mayıs 2024’de, Azerbaycan ve İran Cumhurbaşkanları sırasıyla İlham Aliyev ve İbrahim Reisi, İran sınırındaki Aras nehri üzerinde ortaklaşa inşa ettikleri Kız Kalesi ve Hudaferin Barajlarının açılışını yaptılar. Bu sessiz ve sakin yerden kalkan ve İran Cumhurbaşkanı İ. Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan Tebriz Valisi Malik Rahmeti, dini lider Hamaney’in Tebriz Temsilcisi Muhammet Ali Haşim’in de bulunduğu ABD yapımı Bell 212 model eski helikopterin dönüş yolunda düşerek dünya gündeminin başına oturacağı kimsenin aklına gelmezdi.

Üç helikopter konvoyu ile İran’a dönen Reisi’nin ölümü çok sayıda soruyu da birlikte getirdi. Bakü’nün İsrail ile ilişkileri oldukça iyi. Dağlık Karabağ savaşı sırasında Tahran yönetimi Bakü’yü eleştirmişti. Dağlık Karabağ savaşının arkasında Bakü’yü destekleyen Rusya ve Putin’in Batı yanlısı Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı “cezalandırmak” istediğine ilişkin yorumlar da Batı basınında yer almıştı. Kazadan sonra dikkatlerin üstünde yoğunlaştığı İsrail hemen yaptığı açıklama ile ” Bu kazada bir dahli olmadığını” ilan etti.

Rusya, İran’ın en yakın olduğu ülke konumunda. Ukrayna’yı işgali sırasında İran, Rusya’ya destek vermişti. 16 Mayıs 2024’de, Putin Tahran’ı ziyaret etmişti. Dört gün sonra yapılan cenaze törenine Putin de katıldı. İran, Orta Doğu ve Arap coğrafyasında da oldukça etkin. Yemen’de Hutsileri, Lübnan ve Filistin’de Hizbullah ve Hamas’ı açıkça destekleyen ülke İran. ÇHC, Rusya ve İran arasında su sızmayan bir ittifak olduğu ifade edilebilir. Şanghay Beşlisi denilen Türkiye’nin de davet edildiği ancak NATO üyeliği nedeniyle tam katılma imkanı olmayan Şanghay İşbirliği Örgütüne gözlemci statüsü ile katılan İran, Eylül 2021’de bu örgüte tam üye olarak katıldı.

15 Mayıs 2024’de Bakü’yü ziyaret eden Slovak Başbakan Robert Fico’ya dönüşünden hemen sonra yapılan suikastten iki ameliyat sonrası kurtulduğu ve Slovakya’nın Batıdan uzaklaşmaması için bunun AB yanlıları tarafından organize bir şekilde yapıldığı ise Slovak basınında işlenen konuların başında.

Sınırdaşımız İran’da 50 gün sonra yapılacak seçimlerde kimin işbaşına geçeceği Türkiye için çok önemli. İran’ın ekonomisi Trump zamanında nükleer silah geliştirme programının önünü kesmek amacıyla uygulanan ambargo nedeniyle zaten bir çıkmazın içine girmişti. Ekonomik durumun ağırlaşmasıyla özellikle kadınlar üzerinde başlayan baskı Mahsa Amini’nin başörtüsü yasağına karşı geldiği için Ahlak Polisinin işkencesine maruz kalarak 2021’de hastanede ölmesi sonucu bütün ülkede protestoların başlamasına neden olmuştu.

Cumhurbaşkanı Reisi’nin, artık 85 yaşına gelen dini lider Hamaney’in yerine geçmek istemesi Hamaney’in de buna sıcak baktığı biliniyordu. Düşen helikopterde bulunan Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın ise İsrail’e yapılan hava saldırısının mimarlarından.

İran’daki molla rejiminin Orta Doğuda ittifak yaptığı Hamas, Hizbullah, Hutsilerle işbirliği Irak, Suriye ve diğer ülkelerdeki İngiliz ve ABD çıkarları ile örtüşmüyor. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramında helikopterin düşmesi ise kaderin garip bir cilvesi olmalı. İranlı yöneticiler 1979 Humeyni darbesinden bu yana yaptıkları Türkiye resmi ziyaretlerinde Anıtkabir’i ziyaret etmezler. Özetle Türkiye’nin değerlerine, Atatürk’ün devrimlerine saygısızdırlar

Tüm bu gelişmeler ışığında bugüne belki ışık tutacak ve hatırlanması gereken tarihi bir gelişme de İran’da 1951’de ezici bir çoğunlukla İran Meclisi tarafından Başbakan seçilen Muhammet Mussadık’ın 1953’de yapılan bir darbe ile devrilmesidir. Bunu gerçekleştiren ise 28 yaşında genç bir İngiliz dış istihbarat ajanı Norman Darbyshire. İngiliz Granada Televizyonu, 1985’de “Bir İmparatorluğun sonu: İran” belgeselini yaparken Darbyshire’ı bulmuş ve kendisi ile bir mülakat yapmıştır. Ajan Norman sesinin ve görüntüsünün belgeselde kullanılmaması şartıyla konuşmuş konuştukları ise daha sonra yazılı hale getirilmiştir. Ajan Norman’ın son konuşmasına ilişkin not son zamanlarda tesadüfen bulunmuştur. Norman Darbyshire’ın el yazılı belgesine ulaşmak isterken tarayıcım beni bu defa Washington Ulusal Güvenlik Arşivinin 35 yıl yasağını geçen belgelerde daktilo ile yazılmış ajan Norman’ın tuttuğu notlara ulaştırdı. Tıpkı meslektaşı  MI6 ajanı Peter Wright gibi (Casus Avcısı /Spycatcher, Viking Yayınevi, 392 sayfa, Londra 1987) o da Kıbrıs’ı merkez üssü yaparak faaliyetlerini bir at çiftliğinden yürütmüş. Kıbrıs’ta “Persia Radio” isimli bir de radyo kurarak yayın yapmış. Ajan Norman’ın 15 sayfalık notu ayrıntılı bilgilerle dolu. Bu bilgilerde kayda değer unsurların başında ABD ve İngiliz çıkarlarına karşı gelen lderlerin nasıl enterne edilecekleri hakkında bilgilere de yer verilmiş olması geliyor. Tabii ajan Norman’ın en büyük özelliği Fars dilini lehçeleri ile çok iyi konuşarak İran’da her kesim ile temas kurması ve bu ülkede 10 yıl yaşayarak gelenekleri öğrenmesi.

Mussadık, Şahla görüşerek Başbakan olmayı bir şartla kabul ediyor; o da İngiliz İran Petrol Şirketini (Anglo-Iranian Petroleum Company) millileştirmek. İngilizler İranlıları çok ucuza çalıştırıp ülkenin en büyük serveti olan petrolü gemilerle İran dışına taşıyorlar. Ajan Norman o kadar çok ajan devşiriyor ki Şahın kızkardeşi bile ajan Norman için çalışıyor. Norman dağıttığı paraları Lipton çaylarının teneke kutularında veya İngiliz kurabiye kutularının içinde veriyor. Belge inanılmaz bilgilerle dolu. Ajan Norman’ın ölümü de gizemli oluyor; 1993’de Londra’da bir hastanede trajik bir şekilde ölüyor. Cenazesi de alelacele gömülüyor. Bu konuda çok sayıda araştırma yapıldığına ve yazılar yazıldığına eminim.

İranlı yönetmen Taghi Amirani’nin çektiği Darbe: 53 isimli film 31 Ağustos 2019’da vizyona girmiş. Ajan Norman’ın rolünü ünlü İngiliz aktör Ralph Fiennes oynuyor. Filmi Youtube’dan izlemek mümkün. İran üzerine yazılan ve bugüne de ışık tutan diğer bir kitap ise Stephen Kinzer’ın yazdığı “Şahın bütün adamları”

Mussadık İngiliz İran Petrol Şirketini millileştirdikten sonra kendi sonunu da hazırlıyor.1953’deki MI6 ve CIA ortaklığıyla düzenlenen darbe ile başbakanlık görevinden uzaklaştırılıyor. İktidarda Mussadık kalsaydı, darbe önlenebilseydi İran bugün bambaşka bir ülke olurdu diye düşünürüm. Mussadık, 53 darbesinden sonra Tahran yakınındaki Ahmadabad köyündeki evinde 14 yıl hapis hayatı yaşarken ölüyor. Bütün arazisini hayatta iken köylülere dağıtıyor. Maaşını Tahran Üniversitesine bağışlıyor. Geçimini köylülerle yaptığı çiftçilikten karşılıyor. Öldüğünde İran istihbaratı SAVAK sadece 200 kişinin cenaze törenine katılmasına izin veriyor. Batılı ülkelerin ısrarı ile Şah tekrar İran’a dönüyor. Ancak despot, içine dönük, halkın taleplerinden uzaklaşmış bir monark olmuştur artık. Batı, Şahı indirip 1979’da ülkeyi daha da gerileten Paris’te sürgünde yaşayan dini lider Humeyni’yi başa getiriyor. Bir zamanların güçlü devleti İran, bugün din temeline dayalı, liyakat, bilim yerine dini kuralların uygulandığı, içi boşaltılmış bir ülke konumunda. Liyakat olsaydı Cumhurbaşkanı Reisi daha yeni bir helikopterle Tahran’a götürülür ve o kıyı köşe Azerbaycan İran sınırında helikopterinin güvenliği daha iyi sağlanabilirdi. Helikopter’in enkazını bile Türkiye’den gönderilen Bayraktar İHA ertesi gün 02,50’de buldu.

Helikopter ve uçak kazalarında değerli insanlarını kaybeden Türkiye’de ise hemen Büyük Birlik Partisinin kurucusu ve Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun yine ABD yapımı ve Bell 212 model helikopterinin 2009’da düşmesi ve enkazının hemen bulunamaması gibi benzerlikler konu edildi. Jandarma eski Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in 1993’de uçağının düşmesi de o zaman şüpheli görülmüştü. Orgeneral Bitlis, Kürt sorununun çözümünü isteyen ve bu konuda çalıştığı bilinen bir askerdi. 2007’de Isparta’da düşen altısı fizikçi 57 yolcunun öldüğü uçak kazasını da hatırlamak gerekir. Bu kazaların hep şüpheli oldukları bugünlerde de basında yer alıyor.

Sınırdaşımız İran’da 50 gün sonra yapılacak seçimlerde kimin işbaşına geçeceği Türkiye için çok önemli. Türk Dışişleri ise “yeniden yapılanma, güçlendirme” adı altında geleneklerinden ayrılma yolunda hızla ilerlemekte. “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” nın görev tanımı güçlendirmeden çok Bakanlığı zayıflatma amacında. Tarih kendini tekrarlar demiş Karl Marx; bu süreçte birinci aşama trajedidir, ikinci aşama ise saçmalık.

Bu olaylarda kazalarda son karar sizlerin.