Krizden çıkış sıcak paraya bağlanmış

Hükümetin uyguladığı ekonomik program asgari hasarla sonuca ulaştırabilir mi?

Kanımca bazı tespitlerin önceden yapılması lazım. Bunlar TÜİK’in enflasyon ve hayat pahalılığı hesaplamalarının doğru şekilde yapılması gerçek rakamın açıklanması gerekir.

İster kriz, ister normal zamanlarda olsun, üretimin, gelir artırıcı işlemlerin ana unsuru beşeri unsurdur. Yaklaşık 40 yıldır ama özellikle son 20 yıldır eğitim kalitesinde, okullaşmada eğitildi denilen insanların kalitesinde devamlı düşüş görülmektedir. Yetersiz ve kalitesiz beşeri sermaye ile tam anlamıyla amaca ulaşmak mümkün değildir. Bunun yanında yine son 20 yıldır, insanların iş ahlakı devamlı düşüş göstermekte, bir de hukuk tanımazlık üstüne kaymak olmaktadır.

Krizden çıkış planındaki döviz ihtiyacının yine sıcak paradan beklendiği anlaşılmaktadır. Sıcak para aspirin tedavisidir. Üç ila beş yıl içinde yeniden kriz getirir. Yapılması gereken endüstri ve bilişim teknolojilerinin ihracatın ithalattan fazla olması bu asrın başında kısa süre yaşandığı gibi devamlı cari fazlanın verilmesi gerekir. Cari açık verip dururken, niye Türkiye’deki bir takım firmalar yurtdışına yatırım yapıyor, oranın istihdamına destek veriyor konusunun cevabının yönetenler tarafından objektif ölçülerle incelenip çaresinin bulunması lazım. Bir de asgari ücret komedisi yaşanıyor. Bütün vatandaşlarına eşit mesafede olması gereken yönetenler, devleti direk etkili şekilde ilgilendirmemesine rağmen, işverenden yana taraf olmak için iki enstrüman kullanmıştır. Birincisi İstanbul Ticaret Odası başkanının mensuplarının bütçelerini tek asgari ücret tespitine bağladıklarını açıklaması, diğeri de Merkez Bankası’nın İTO’nun peşine takılarak asgari ücretin artırılmaması gerektiğini söylemesidir.  Bu iki tespit yönetenlerin işverenden yana taraf olduğunu göstermektedir.

Enflasyonun düşmesi sadece alınan kararlarla değil, sistem içinde yukarıdan aşağıya herkesin titizlikle tasarrufa riayet yanında mevcut kanun ve mevzuata göre uygulanması, gerekenlerin kesintisiz ve kuralına uygun şekilde yürütülmesidir. Örneğin etiket konusu bildiğim kadarıyla ticaret bakanlığı yanında ticaret odalarının görevidir. Bu uygulamada görevli olanlar görevlerini yapmamaktadırlar. 70 yıldır inşaat sektörünün rantının ve vergi dışılığının ve de kabzımallık mesleğine yönetenlerin gücünün yetmemesidir(!)

Anglosakson eğitimi almış Hazine Bakanı’nın hem aldığı eğitim hem de işgal ettiği masa gereği, olaylara bütüncül bakması gerekir. Ancak şeytanın ayrıntıda olduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalı, bütün detaylar ve mevzuat kuralları harfiyen ve tavizsizce uygulanması gerekir. Kuralların uygulanmamasına bir örnek vereyim: Belediyelerin vergi ve sigorta borçlarının devasa boyutlara ulaştığı, el değiştirmelerle millete açıklanmıştır. Şimdi bu alacakların alınmaması sorumlusu kimlerdir. Maliye ve Sosyal Güvenlik bakanlıkları, bunların ilgili genel müdürlük yetkilileri, tüm mahalli idareleri izlemek ve kontrolle görevli genel müdürlük personeli. Alacakların alınmaması devletin borçlanmasının artmasına ve bu görevin ihmal veya suiistimalin faiz yükü şeklinde tüm vatandaşlara yüklenmesini ve de emekli maaşlarının olması gereken seviyeye gelmemesine sebep olmaktadır.

Vergi konularına gelince, mümkün olduğunca basit kurallar olmalıdır. Yazanın bile anlamadığı, mesleği yeminli mali müşavirlik olanın bile hataya düştüğü mevzuat yeniden yazılmalı ve Karagöz Perdesi gibi devamlı değişiklik olmamalıdır. Vergi oranları imkanlar oranında düşürülmelidir. Peşin vergi olayı “gelecekten yemek” olduğu için vazgeçilmelidir. Vergi ve sigorta afları (Mücbir sebepler hariç) kesinlikle yapılmamalıdır.