Eğitimin intiharı

Milli Eğitim Eski Bakanı Ali Naili Erdem yazdı…

Aklın ve bilimin reddedildiği, Cumhuriyet’in kurumlaştırdığı, tüm sistemin talan edildiği bir ortamda siyasi İslam karşınıza milli eğitimin müfredat programıyla çıkıp gelir. Ve çok yönlü yobazlığı uygulamaya koyar. Bu çağdan kopuştur. Bu pozitif mantığın yarattığı uygar bir yaşamdan vazgeçiştir. Bu eğitimin intiharıdır. Çağ teknoloji çağıdır. Çağ uzmanlaşma çağıdır. Bilim ve üretim devletin en önemli görevlerinden biridir. Bağımsız bir devlet olmak istiyorsanız insanca yaşanır bir ortamın toplumun bütününde egemen olmasını istiyorsanız, bunların dışında kalamazsınız. Kalırsanız bağımsızlığınız biter. Yaşama süreniz tükenir. Birinci sırada sömürge devleti olursunuz. Oysa milli eğitim, milletleri hür ve bağımsız kılan bir görüşün ifadesidir. Bizim eğitimimiz, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir neslin yetişmesini amaçlamıştır. Pozitif mantığın yarattığı uygar bir yaşamın gerçekleştirilmesi, hukukun egemen olduğu bir ortamın devamlı kılınabilmesi bu müfredat programı ile mümkün değildir. Bu uygarlıktan vazgeçme, bilinenleri tekrarlama, üreten bir zeka yerine teslimiyetçi bir zekayı yetiştirme projesidir. Bu tam anlamıyla bir medrese eğitimidir. Örgütlü cehaletin kendisidir.

Teknoloji çağını yaşıyoruz. Uzmanlaşma çağındayız. Biz ne teknolojinin gerisinde kalabiliriz ne de uzmanlaşmadan vazgeçebiliriz. Ellerinde diplomaları ile sokaklarda iş arayan üniversite mezunları yerine yaratıcı zekanın her gün bir icraatı dünya kamuoyuna hediye etmesini yaşamaya mecburuz. Bilim üretmeyen toplumlar sömürge olmaktan kurtulamaz. Birbirinden güzel futbol sahaları; camiler yapılıyor. Hepsini ayrı ayrı kutlarım ama bunların yanında açılan laboratuvarlar yok. Laboratuvarsız okullardan yetişen çocukların çağın teknolojisini yakalaması mümkün değildir. Bu itibarla müfredat programının akla, teknolojiye, bilime dayanması lazımdır. Oysa gördüğümüz şey eskilerin, bilinenlerin tekrarı, çağdan kopuk, yaşamdan uzak hurafelere fallara ve büyülere bağlı bir müfredat programıdır. Geçmişi geleceğe tercih etmiş, tamamıyla çağdan vazgeçmiş, mazide yaşama arzusu içerisinde çırpınan bir davranıştır.

Geleceği bilimle donatma yerine hurafelerle nakşetmek bilime öncelik vermek yerine inancı aklın ve bilimin önüne koymak anlaşılışı müfredat programının esasını teşkil ediyor. Üreten, bilimsel zeka gerilerde kalmış. Kanaatimce modern ve güçlü bir Türkiye yerine doğu kültürüne siyasi İslam’a taşınan bir Türkiye; falla, büyüyle, hurafeyle büyüyen bir Türkiye’den söz edemezsiniz. Bu itibarla yaşamanın yeğleşmek olduğunu düşünerek eğitiminizde çağın tüm yerleşme hareketlerine iştirak edecek bir temponun içinde yürümeye mecbursunuz. Eğer Avrupa’nın sömürüsü olmak istemiyorsanız Avrupa medeniyetinin yanında yer alıp aynı kulvarda, aynı adımlarla, aynı süratle ve aynı tempoyla yürümeye mecbursunuz. O itibarla müfredat programınız tamamıyla bilimle teçhiz edilmelidir. Çağ dışı bir eğitim zihinleri tutsak kılan bir eğitimdir. Ve inanç aklın önünde olduğu müddetçe gelişmeniz, kalkınmanız, zenginleşmeniz, bağımsız yaşamamız, yarınlarda güven içerisinde varlığınızı sürdürmeniz mümkün olamaz. Şeriatın peşinde koşanların arzuladıkları bir Türkiye’yi bu müfredat programı yerine getirmeye çalışacaktır. Ama Atatürk Türkiye’sinin milli eğitimi bu tarz bir müfredat programını kabul edemez. Geri kalmışlığın gömleğini bu müfredat programı aziz milletimizin sırtına geçirmek için böylesine bir program hazırladığı görülmektedir. Buna itibar edilmemesi, fırsat verilmemesi gerekmektedir. Müfredat programını yeniden gözden geçirmek ve çağın gereklerine uygun, bağımsız, aydın, adil, hakkaniyetle yıkanmış, medeni bir devletin mensubu olabilmek için bu müfredat programının tamamıyla devre dışı tutulmasının lazım geldiği kanaatindeyim. Yarının aydınlık Türkiye’si fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerin yetişmesine bağlıdır.