Yok yılları

Tarımda bana öğretilen birçok şeyin yanlış olduğunu zaman ile anladım. En kodaman yalan ekonomik olması için ancak büyük işletmenin bir şansı olduğu idi. Halbuki, küçük aile işletmeleri en karlı olanlar. Fazla mesai ile falan tarım olmuyor. Gönlünü vererek oluyor. Bayramda bahçenizdeki tarıma moral!

Bir de var yılı, yok yılı hikayesi var zeytinde ve tarımın tümünde. Bir ara damlama sulama, yaprak gübresi ile artık zeytinde yok yıllarının tarihe karıştığını da söyleyenlere nerede ise inandım.

Var yılı birkaç senede bir var. Daha fazla yok yılı var. Bayramda eğlendirmek için ikiye ayırayım. Doğal ve ekonomik yok yılları.

Zeytinleri diktim. Oh, her sene artan mahsul ağaçlar büyürken – bir ara sandım ki hep öyle devam edecek. Beşinci yıl falan idi, 3 ton kadar mahsul, keyfim yerinde. Zeytin tüccarına sattım. Çek aldım. Masrafı falan karşılamıyor ama elime para geçmiş sandım. Tüccarın çeki patladı. Telefon, avukat falan derken iki yılda erimiş parayı alabildim. Aradan 20 yıl kadar geçti. Oğlum artık o işler ile uğraşıyor. Ben emekli, o çiftçi… Bu sefer 20 bin dolarlık çekler. Gene avukat vs. sonunda o da erimiş parasını 4 yılda koparabildi. Eline geçen para, aldığı tarih itibarı ile 2 bin dolar civarında oldu.

Ekonomik yok yılları arasında bir de bizde olan Orman Kanunu var. 30 yıl önce devletten aldığın ve imar ettiğin arazine orman idaresi dava açar. Dava yıllar sürer, bu sürede kredi alamazsın çünkü tapuya tedbir konulmuştur. Arazine ayrıca sürü girer ‘sen havaya ateş ettin’ diye sana dava açarlar vs. Avukat bul uğraş gitsin. Bu ekonomik yok yılları düzgün çalışan bir sistemde en aza indirilir.

Doğal yok yılları var. Bir rüzgar eser, çiçek dökülür. Bir zamansız don olayı vs. sonrasında mahsulün yüzde onunu alırsan şanslısın. Ama tarihe bakınca sadece 1 yıl sürecek diye de bir kanun yok, 5-6 yıl da sürebilir veya daha fazla bu yok yılları… Yok yılları bazen belini kırar, bazen de moralini. Bazen payitahtlar yok olur.

Fransız İhtilali’ni hatırlıyor musunuz? Esas sebebi yok yılları idi. Eski bir yazımdan alıntı yapayım:

“1782’de İzlanda’da Hekla ve Skapter Jokul volkanları patlar; sonra 1783’te Japonya’daki Asama Volkanı atmosfere lav ve toz bulutları saçar. Sonra 6 kötü mahsul yılı birbirini izler. Sonunda soğuk geçen 1788–89 kışında açlık ve çaresizlik doruk noktasına varır.

“Eşitlik”, “kardeşlik” falan gibi laflar epeyce zihnimize kazındı.

Aslı tabii volkanlardı ve doğa idi, kötü mahsuller ve açlık. Bu eşitlik falan filan bizim ondan sonraki ahlaki yorum ve anlama çabalarımız.”

Tarihe bakınca Tambora patlamasından olan yazı olmayan yıl var 1816’da. Tabii yaz olmayınca mahsul falan yok.

Daha geriye gidelim: Krakatoa patlaması 536 yılı. Açlıktan bebeklerini yiyen anneler, Milano’daki zamanın tarihçilerine göre. Yıllarca süren atmosfere yayılan toz. Yıllarca mahsul yok! Sonra vahim bir veba salgını… Bazı tarihçiler Göktürk devletinin doğuşunu bu volkana bağlıyor, bazıları hatta teori olarak temizliği öne çıkaran yepyeni bir dinin ortaya çıkışını. Muhammed peygamber olmadan gıda tüccarı idi anımsarsınız.  Yani yok yılı değil, yok yüzyılı da var.

Persler ve İyonyalılar savaşlarda gidip karşı tarafın zeytinlerini yakarlarmış 2500 yıl önce. Şimdi ona gerek kalmadı sanki. Yeni bir kanun, kendi zeytinlerimizi kendimiz kökleyiveriyoruz. Buna da beton yok yılı diyebiliriz. Önümüzdeki küresel ısınma yıllarında insanlık benzer yok yılları yaşayacak korkarım.