Lord Arthur Balfour’dan Filistin ve Ukrayna’ya

9 Mart 2024’de, İngiltere’deki Filistin için Eylem Hareketinden bir genç kadının elinde maket bıçağı ve kırmızı boya ile Cambridge Üniversitesindeki İngiltere Dışişleri eski Bakanı ve daha sonra da Başbakanı olan Lord Arthur Balfour’un portresini tahrip ettiğini duyunca eylemcinin bu konuda epey bir araştırma yaptığını düşündüm. Neden mi? Bir kere Lord Balfour, Dışişleri Bakanı iken Birinci Dünya savaşı sırasında İngiltere’deki Yahudilerin desteğini kazanmak için Londra’da siyonist hareketin öncüsü Lord Walter Rothchild’a, 1917’de, yazdığı bir mektupla Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşebileceğini ifade etmişti.

Balfour Deklarasyonu olarak da bilinen bu mektup, uluslararası camiada da bir çözüm yolu olarak desteklendiği için 1948’de Filistin topraklarında kurulan İsrail’in kuruluşunu sağlayan temel belgelerden ilki sayılır.

Lord Balfour’un İskoçyalı olmaktan büyük gurur duyduğu, aristokrat ve varlıklı bir aileden geldiği için de Eton Koleji ve Cambridge Üniversitesinin Trinity Kolejinden mezun olduğu bilinir. Balfour’un bu kadar iyi eğitim gördüğü, bugün bile zengin ailelerin çocuklarının doğar doğmaz sıraya yazıldıkları bu okullar, bugün dünyada da büyük itibar görüyorlar.

Aslında Balfour’un Filistin’i seçmesi tesadüf değil. İyi bir araştırma sonunda karar verilmiş. Osmanlıya ait Filistin toprakları üzerine böyle projeler yapılıp mektuplar yazılırken Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü hızlandıran, Almanlarla işbirliği yapan 36. Padişah ve 115. Halife IV. Mehmet Vahdettin, İstanbul’dan yani Payitahttan kaçış planları yapmaktaydı. Hatta 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi uyarınca, İstanbul’u 16 Mart 1920’de işgal eden kuvvetlerin komutanı İngiliz General Harington’a yaptığı yazılı bir başvuruda, can güvenliği bakımından kaçmak istediğini bu amaçla da bir gemi tahsis edilmesini istemişti. Mondros Mütarekesinin imzalanması talimatını veren Vahdettin’in amacı İngiltere’ye gitmekti ancak İngilizler ileride başlarına büyük bir siyasi sıkıntı yaratacak Padişahı istemediler. İngiltere yerine yine İngiliz İmparatorluğuna bağlı Malta adasına götürdüler.

İngiliz Hükümetinin Filistin’in İngiltere’ye devri konusunda Vahdettin ile anlaştığı tarihi belgelerde yer alır. Bu işi kolaylaştıran ise Mekke eski Emiri Şerif Ali Paşanın oğludur. Babasının yerine geçen Şerif Hüseyin’dir. Şerif Hüseyin’in Osmanlıya karşı isyan çıkarmak için İngiltere’den yardım aldığı belirtilir. Şerif Hüseyin’in isyan gerekçesi ise Osmanlı yönetiminin Araplara iyi davranmaması ve İslam dinine “ihanet içinde” olmasıdır. Filistin o sırada Kudüs Sancaklığı ve Beyrut Valiliği (Mutasarraflık) arasında idari bakımdan bölünmüş topraklardır. İsyan gerekçesinin arkasına sığınan İngilizler bu bölgeye asker göndererek Emir Hüseyin’in de yardımıyla 750.000 Filistinlinin topraklarından sürülmelerini sağlarlar.

Lord Balfour’un mezun olduğu Üniversite Kolejinde duran portresi Paris’te Lucy Guinness ile evlenerek Londra’ya yerleşen Budapeşte’li Yahudi bir ressam olan Philip de Laszlo tarafından 1914’de yapılmış. Laszlo İngiltere’de o kadar meşhur olmuş ki 8 Eylül 2022’de ölen Kraliçe Elizabeth ve annesi Ana Kraliçe Elizabeth’in (kocası VI George 1937’de Kral olunca sıradaki kızı nedeniyle Ana Kraliçe ismini almıştır) ve diğer önde gelen İngilizlerin portrelerini yapmış. Hatta dönemin Papa’sı onu İtalya’ya davet ederek portresini yaptırmış. Laszlo’nun eşi ile İngiliz vatandaşlığı için evlendiği ve aslında bir casus olarak da faaliyet gösterdiği İngiliz kaynaklarında yazılı. Laszlo’nun İngiliz Sarayından Vatikan’a kadar ulaşan ününden yararlanmak isteyenler mi olmuştur?

 Bir portrenin parçalanmasının hatırlattığı tarihi olaylardan bugüne gelirsek Filistinliler hiçbir zaman huzur bulamadılar. 7 Ekim 2023’den bugüne kadar hayatını kaybeden 32.000 Filistinlinin çoğu kadın ve çocuk. Soykırım kavramı artık çoktan kullanılmaya başlandı. Enkaz altında kaç Filistinlinin olduğu ise bilinmiyor. Beklendiği üzere Ramazan dolayısıyla da Başbakan Netanyahu’nun ateşkes ilan etmeye niyeti yok. İsrail uluslararası desteğini kaybetti.

Kamuoylarından gelen şiddetli tepkiler nedeniyle Batılı hükümetler de seslerini nihayet çıkarmaya başladılar.

Ukrayna’nın dünya silahlanmasına etkisi:

Dünyanın kanayan iki yarasından biri Filistin ise diğeri Ukrayna. Ukrayna savaş konusunda Filistin’den daha şanslı. Arkasında ABD, NATO ve AB ülkelerinin desteği var. Savaş halinde iken bile Türkiye’nin de katkısı ile açılan “Tahıl Koridoru”ndan Afrika ülkelerine ve Ata buğdayından vazgeçen Türkiye’ye de buğday ve tahıl ürünleri satmakta.

Ukrayna’ya göre Rusya’nın ilerlemesi çok yavaş. Ancak “The Economist”e bir mülakat veren Ukrayna ordusu Başkomutanı Zaluzhnny’nin açıklaması hem komutanı yerinden ediyor hem durumun o kadar da Ukrayna lehine olmadığını gösteriyor. Zelensky onu hemen Londra’ya Büyükelçi olarak atıyor. Bunun terfi mi yoksa gözden uzaklaştırmak mı olduğunu göreceğiz. Bence uzaklaştırmak olarak bakmak gerek. Zira Başkomutan, Zelensky’den sonra Ukrayna’da en sevilen şahsiyet. Bizdeki dışarıdan atanan veya unvan verilen büyükelçilerde olduğu gibi ödüllendirme değil açıkça Kiev’den uzaklaştırma.

Batı ve ABD’nde Ukrayna konusundaki görüşler oldukça karmaşık: Fransa Cumhurbaşkanı Macron Ukrayna’ya asker gönderelim derken iki gün önce Polonya Dışişleri Bakanının Ukrayna’da zaten NATO askeri var şeklindeki açıklaması bir skandala yol açtı denebilir.

Rusya ise 500 bin kişiye istihdam sağlayan silah ve dron fabrikaları kurarak silah sanayinde üretime geçti. Zelensky’nin Türkiye’ye yaptığı son ziyarette top mermisi istediği, donanma filosu kurulmasında yardım talebinde bulunduğu, Rusya’da esir olarak tutulan Kırım Tatarlarının serbest bırakılması için yardım istediği medyada yer alan haberler arasında. Tabii bu arada çeviri skandalını da unutmamak gerek. Böylece liyakatın ne kadar önemli olduğunu da görmüş olduk. Soru sormasına izin verilen tek TRT muhabirinin yabancı dil bilmediği ve Türk tarafındaki çevirmenin ise doğru çeviri yapamaması konusunda Ukraynalılar ne dediler bilemeyiz ama benim Dışişlerinde görev yaptığım yıllarda Bakanlığın anlaşmalı olduğu simültane tercümanların muhteşem çevirileri toplantıların kolaylaşmasını da sağlardı. 

Kısaca Ukrayna Türkiye’den askeri işbirliği ve askeri mühimmat istiyor. Bu ziyareti ve gündeme gelen konuları Rusların takip ettiğinden şüphe yok.

Türkiye’nin arabuluculuğu konusunda Zelensky’nin kesin bir cevap vermediği anlaşılıyor. Ukrayna Meclisinden çıkan bir yasaya göre Ukraynalı yetkililerin hangi düzeyde olursa olsunlar Ruslarla bir araya gelemeyecekleri kabul edilmiştir. Arabuluculuk teklif edilirken bu Yasa biliniyor muydu?

 

Rusya’da ise 14-15 Mart 2024’de seçimler yapılacak. Putin’in tekrar seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Özellikle silah fabrikalarında 500.000 Rus’un istihdam edilmesi ile ekonomi daha da büyüdü deniliyor. Rusya’nın Odessa ve Kharkov’u vurmaya başladığı BBC News ve diğer TV kanallarında yer almaya başladı. Öte yandan Financial Times gazetesinde yer alan bir haberde, Batıda dondurulan Rus varlığından elde edilen faizin Ukrayna’ya verilmesi de söz konusu.

Zelensky’nin Türkiye ziyaretinde askeri işbirliği ve mühimmat satışı konusunda anlaşılmasının Rusya’da pekiyi karşılandığı söylenemez. “İntikam soğuk yenen yemektir” dedikleri gibi bunun karşılığı enerji kısıtlaması, Tahıl Koridorunun kapatılması şeklinde ortaya çıkabilir.

Bütün bu alanlarda çok dikkatli ve istikrarlı bir dış politika stratejisinin saptanması gerekir. Enerji konusunda Rusya’ya bağlılık oranımızın % 68 olduğu ekonomi çevrelerinde dile getiriliyor.

 

Sonuç:

Türkiye’nin arabuluculuğa hemen girişmeden önce artıları ve eksileri maddeler halinde yazması, yapılacak önerileri kağıda dökmesi gerekiyor. Tabii bunları yaparken de iyi bir araştırma yapmak, konunun uzmanları ile hatta batılı diplomatlardan da görüş almak lazım. Gelin masaya oturalım, kahve içerken bu işleri görüşelim demek diplomasi olmuyor. Liyakat sahibi kıdemli genç diplomatların evde oturtulmaları yerine hemen bu işlerle görevlendirilmeleri, Bakanlık geleneklerine geri dönülmesi ve protokol işlerinin de Atatürk’ün “Devlet Protokol” işleri için bizzat kurulması talimatını verdiği Protokol Genel Müdürlüğüne bırakılması bu durumda şart oluyor.

Gelenekleri değiştirip yersiz ve yetersiz uygulamalara gidilince diplomasi de rayından çıkabiliyor