Türk Silahlı Kuvvetleri de mi dönüştürülüyor?

Son iki yıldır; seçim tartışmaları, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ve halkımızın yaşadığı geçim zorluğu en çok konuşulan konulardır. Ülkemizde yapılan anketlerde; en önemli sorunumuzun ekonomi olduğunu ifade edenlerin oranı %84’dür. Bu doğaldır. İnsanlar için en büyük tehdit, en yakın tehdittir. Vatandaşlarımız için en yakın tehdit de ekonomik zorluklar, geçim sıkıntısı ve yaşam zorluğudur. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden hayati sorunları maskelemektedir.

Bizler siyasetin rüzgarına kapılmış halde günlük yaşamımızı sürdürme mücadelesi içindeyken; ülkemizde değişim ve dönüşüm gerçekleştirmeye çalışanlar hedeflerine yürümeye kararlılıkla devam etmektedirler. Dünya tarihi; büyük değişim ve dönüşümlerin, büyük sorunları yaratan ve sonrasında çözmek için yola çıktığını iddia edenler eliyle gerçekleştirildiği örneklerle doludur.

Suriyeliler başta olmak üzere Ortadoğu, Afrika ve Orta Asya’daki iç çatışmalar ve savaş ortamlarından kaçan on milyondan fazla göçmen ülkemize yerleştirilmiş, bunların binlercesi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapılmıştır.

Vatandaşlarımız iş bulamazken ülkemize yerleştirilen kaçak göçmenler istihdamda tercih edilir hale getirilmiştir. Bu ortam ülkemizi hedefine koyan emperyalist projeye alan açmaktadır. Son zamanlarda yapılan operasyonlarla başta İsrail gizli servisi MOSSAD olmak üzere çok sayıda yabancı ülke ajanı yakalanmıştır.

Tarikat ve cemaatler devletimizin bütün kurumlarında yuvalanmıştır. Bu durumun; ülkemizin rejimi, demografik yapısı, vatandaşlarımızın sosyal yaşamı, ulusal birlik-beraberliğimiz ve güvenliğimiz açısından büyük bir tehdit olduğu duyarlı çevrelerce ısrarla dile getirilmektedir.

Böyle bir ortamda Türk Silahlı Kuvvetlerimizde de birtakım değişim ve dönüşümlerin gerçekleştirildiği iddiaları basında sıklıkla yer almaktadır. Geçtiğimiz günlerde Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın; ÖSYM tarafından Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) sınav komisyonu üyelerine gönderilen bir talimatı paylaştığı basında yer aldı.

Bu talimatın “MSÜ(Harp okulları, Astsubay Meslek Yüksek Okulları) sınavlarına girecek yabancı uyruklu göçmenlere, Göç İdaresi Başkanlığı tarafından verilen belgelerde, ikamet izni türü olarak ‘insani’ ya da ‘uzun dönem’ yazan adayların uyruğuna ve pasaportuna bakılmaksızın sınava kabul edilmesi” konularını içerdiği duyuruldu. ÖSYM; bu talimatı içeren mesajın doğru olduğunu kabul etti ama“sehven” gönderildiğini, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların MSÜ sınavlarına başvuru hakkı bulunmadığını” açıkladı. ÖSYM böyle ciddi bir hatayı nasıl yaptı? Bunun farkına varanlar durumu sorgulamasaydı sonucu ne olacaktı?

Konuyu araştıranlar sınav kılavuzunda da benzer ifadelerin yer aldığını tespit ettiler. Türk Silahlı Kuvvetlerine personel seçilen sınavlara “insani ikamet izni” bulunan yabancı uyrukluların kabul edilip edilmediğini sordular. Sınav öncesinde yayımlanan mesajın “sehven gönderildiği” mazereti kabul edilse bile, aynı ifadelerin aylar öncesinde yayımlanan sınav kılavuzunda da yer alması nasıl açıklanacaktır? ÖSYM bu iddia ve sorulara henüz bir cevap vermedi. Millî Savunma Bakanlığından ve MSÜ Rektörlüğünden de herhangi bir açıklama yapılmadı.

Bence bu tespit ve iddialar son derece ciddi ve oldukça endişe vericidir. İlave olarak sorulması gereken başka sorular da vardır: Ülkemizdeki göçmen politikası 10 yıl önce uygulamaya konmuştur ve ısrarla sürdürülmektedir. ÖSYM son 10 yılda benzer bir “hata” yapmış mıdır? Bugüne kadar askeri okul sınavlarına ikamet izniyle başvuran ve sınavlara giren yabancı uyruklu aday var mıdır? ÖSYM gibi köklü bir kurum; bunca yıldır, nasıl olup da böyle hassas bir konuda ilke belirleyememiştir?

Harp Okulları sınavına girebilmek için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak gerekmektedir. Bu durumda vatandaşlık verilen yabancı uyrukluların sınavlara kabul edilmesinin önünde engel kalmayacaktır. Suriye uyruklular başta olmak üzere vatandaşlık verilen göçmenlerden Harp Okulları sınavlarına kabul edilen ve Harp Okullarında okuyanlar var mıdır? Varsa bunlar mezun olduklarında hangi askeri birliklerimizde görevlendirilmişlerdir ya da görevlendirileceklerdir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmiş olan yabancı uyruklulardan TSK bünyesinde sözleşmeli askeri personel olarak istihdam edilenler var mıdır?

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin teşkilatlanması stratejik önemdedir. Özellikle geleceğin komuta kademesini oluşturacak, hassas noktalarda görevlendirilecek personel; teşkilatlanmanın en önemli unsurudur. Bu nedenle personel temininde çok hassas davranılması son derece önemlidir. Böyle olması gerekirken son zamanlarda Silahlı Kuvvetlerimizde Atatürk’ü sevmeyen subayların bulunduğu, amiral rütbesindeki askeri personelin başında sarık ve sırtında cübbeyle tarikat evlerinde pozlar verdiği, harp okullarımızdaki bazı öğrencilerin tarikat ve cemaat mensubu olduğu, askeri birliklerde “namaz kılma” gerekçesiyle bazı personelin eğitimlere katılmadığı, yabancı uyruklu adayların askeri okul sınavlarına kabul edildiği, vatandaşlık verilen göçmenlerin askeri okullarda öğrenim gördüğü ve sözleşmeli askeri personel olarak istihdam edildiği gibi konular sıklıkla gündeme gelmektedir.

Silahlı Kuvvetlerimiz son 20 yılda daha önce benzeri görülmemiş uygulamaların muhatabı olmuştur. Kritik görevlerdeki generallerimizin ve askeri personelimizin Balyoz ve Ergenekon kumpaslarıyla tasfiye edilmesiyle başlayan süreç, Silahlı Kuvvetlerimizin görev tanımı değiştirilerek “iç tehditle mücadele” görevine son verilmesiyle, Milli Mukavemet Teşkilatımızın Arınç’a suikast bahanesi sonucunda lağvedilmesiyle, 15 Temmuz FETO kalkışması bahane edilerek askeri liselerin, askeri hastanelerin, askeri mahkemelerin kapatılmasıyla devam etmiş ve bu günlere gelinmiştir.

Bu uygulamalar; yazımın başında sözünü ettiğim büyük değişim ve dönüşümün önünü açmak için midir? Son zamanlarda siyasal dinci grupların şeriat ve hilafet çağrılarıyla dile getirdikleri değişim ve dönüşüm eylemlerinin bu durumla ilgisi var mıdır? Eğer böyleyse uzun yıllar altından kalkamayacağımız çok büyük tehditlerle karşı karşıyayız demektir. Siyasal dinci yıkıcı faaliyetlerin ve etnik bölücü terör gibi bütün iç tehditlerin arkasında ülkemizi hedefine koyan emperyalist devletlerin olması kuvvetle muhtemeldir. Bu iç tehditlerle mücadele etmesi gereken kurumlar görevlerini yapamazlarsa ülkemizi hedefine koyan “dış güçlere” de alan açılacaktır…