Avrupa’nın geleceği Ukrayna’da belirlenecek

Marmara Grubu Vakfının her yıl tertiplediği Avrasya Ekonomi Zirvelerinin yirmi yedicisindeyiz. Kürsüde Ukrayna’dan gelen genç bir milletvekilinin konuşmasını dinliyoruz. Lacivert takım elbisesinin içinde kanaviçe el işlemesi folklorik bir gömlek var. Konuşmasına başlamadan önce Ukrayna Bayrağını açıyor. Salonda alkışlar yükselirken bayrağı öperek kutsal bir şal gibi itinayla omuzlarına koyuyordu. Konuşmasında, vatanını savunmak için savaşmak zorunda bırakılmış bir milletin gururlu temsilcisi olarak, iyinin kötüye karşı savaşını anlatıyordu.

Düşünüyorum da Rusya’nın Ukrayna’ya büyük taarruzunun üzerinden tam iki yıl geçti. Gelinen nokta ortada. Peki, bundan sonra ne olacak?

BM’ye göre en az 10.000 Ukraynalı sivil yaşamını yitirdi. 6,5 milyon kişi sığınmacı haline geldi.  3,7 milyonu ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya büyük taarruz başlatmasından beri ortaya çıkan felaketin bilançosu böyle. Kayıpların sayısına ilişkin tahminler yüz binlerle ifade edilirken, Zelenski kısa bir süre önce 31 bin Ukraynalının öldüğünü söyledi.

Gerçek şu ki, artık Ukrayna başlangıçtaki gibi askeri olarak ilerleme kaydedemiyor. Böyle sürüp gitmesindense Ukrayna’nın kırmızı çizgilerinden taviz vermesi mi, yoksa taviz vermeden son kurşun son Ukraynalıya kadar savaşa devam etmesi mi ülkesi için daha hayırlı?

Genç Ukraynalı milletvekilinin konuşmasından anlıyoruz ki, Ukrayna cepheyi istikrara kavuşturup, ardından ikinci bir karşı taarruza geçmesine olanak tanıyacak yeni silahları teslim alıncaya kadar ordusunun dayanacağına inanıyor. Ancak Batı Ülkelerindeki gündemi endişeyle takip edenlerin gördüğü gibi riskler de söz konusu.

Bu yıl batıda seçim yılı. ABD’de iktidara Trump ‘un, Avrupa’da sağcıların gelmesi durumunda, Rus güçlerinin baskısıyla Batı’nın yardımları arasında bir boşluk meydana geldiği takdirde, Zelenski’nin bekle ve gör yaklaşımı cephenin çökmesine yol açabilir.

Bu durumda ateşkes görüşmeleri tamamıyla çok farklı koşullar altında yapılır. Sınırlar Dinyeper hattına kadar çekilebilir.

Barışa giden yolda yapılacak müzakereler de Ukrayna’nın kimi kırmızı çizgilerinin yeniden çizilmesine yol açabilir. Bu durum, özellikle Kırım’ı ve doğuda işgal edilen toprakların bir bölümünü etkileyebilir. Bir saldırgan ve zorbayla müzakere etmek kulağa pek hoş gelmese de savaşın sürmesi bölgedeki insani felaketi daha da kötüleştirebilir.

Diğer yandan Putin’in revizyonist projesinin teşkil ettiği risk yalnızca Ukrayna, Litvanya, Polonya, Estonya ya da Bulgaristan’ı değil, tüm Avrupa’yı ve komşularını da ilgilendiriyor. Bu riskin 2014 yılında Kırım’da alınmasıyla, işin 2022’de ‘özel askeri operasyona’ kadar vardığını gördük.

Ukrayna’ya empatisi azalmış görünen Batı bu tutumunu sürdürür ve tarihin tersine dönmesine izin verirse, bugün askeri, maddi ve lojistik destek isteyen Ukraynalıların düştüğü yerde kendini buluverir. İşte bu yüzden bu yardımlar sürmeli. Çünkü Batı ile birlikte hareket eden ülkelerin savunduğu salt adaletsiz bir toprak ihtilafına karşı mücadele veren halk değildir. Ukrayna kaybederse yalnızca Ukrayna halkı özgürlüğünü ve kimliğini kaybetmiş olmayacak, zafer kazanmış Rusya, komşuları için de ölümcül bir tehdit haline gelecek.

Dolayısıyla, Avrupa’nın varoluşsal bir karar vermesi gerekiyor: Ya Kremlin’in Avrupa’yı parçalamasına izin verecek ya da ona karşı koyabilecek bir güce dönüşecek.

Rusya ve Ukrayna’nın tek gayesi savaşı kazanmakken, Batı’nın önceliği tamamen farklı: kendi sınırları içinde kopacak bir savaşı önlemek. Bu nedenle Avrupa’nın yılgınlığa ve kayıtsızlığa kapılmaması gerekiyor. Ülkece ve Avrupalılar olarak bölünme yerine birlikten, ortak savunmadan yana duruş sergilenmeli.

Avrupa barışının geleceği Ukrayna’da belirlenecek. Ukraynalı genç milletvekili konuşmasını bitirirken: “Savaşla geçen iki yılda kendimizi kadere emanet etmeyi öğrendik. Etrafımızda ölüler görmeye alıştık, birdenbire ölebileceğimiz fikrine teslim olduk. Korkunç haberlere artık o kadar da sert tepkiler vermiyoruz, duygu derimiz kalınlaştı. Belki de giderek soldu, çünkü dehşetle geçen her günle birlikte hepimiz yavaş yavaş ölüyoruz. İçimizdeki insani olan, normal olan şey ölüyor. Herkes savaşın kurbanı hâline geldi hem savaşta ölenler ve hem de henüz hayatta kalacak kadar şanslı olanlar.”Bu sözler uzun süre kulaklarımda yankılanıp durdu.