CHP oyları düşerse “değişimciler” sorumlu tutulur

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, seçimli genel kurul sonrasında CHP’de yaşananlar, partide yaşanan istifalar ve tartışmalar, ORC’nin İstanbul anketi, ülkede yaşanan şiddet olayları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyanet Akademisi Başkanlığı mezuniyet töreninde yaptığı konuşma, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçildikten sonra ekonomide yaşanan olumsuz tablo konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

*****

 

GÖZLEM – CHP’de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasında başlayan gruplaşma, Kurultay’da Özgür Özel’in genel başkan seçilmesiyle üçlü hâle geldi ve bu üçlü ayrışma, Millet Meclisi’nde CHP sıralarına da intikal etti. Ön sıralarda Özelciler, orta sıralarda İmamoğlucular, en arkadaki sıralarda da Kılıçdaroğlucular oturuyor. Gazetelere kadar düşen bu bölünmede, Ali Mahir Başarır, Veli Ağbaba ve Engin Altay, Özgür Özelcilerin, Gökhan Günaydın, Erdoğan Toprak, Gökan Zeybek ve Özgür Karabat, Ekrem İmamoğlucuların, Yunus Emre, Orhan Sarıbal, Oğuz Kaan Salıcı, Zeynel Emre ve Semra Dinçer de Kılıçdaroğlucuların öne çıkan isimleri arasında yer alıyor. Bu görüntü konusunda görüşünüz?..

K – Gürsel Tekin’i niye aday göstermiyorsunuz? Herhalde İmamoğlu ile anlaşamayacağı için. Ama Kadıköy olmasa Esenyurt’ta bir etkinliği olurdu. Özgür Özel 249 CHP’li belediyeden 149’unun aday gösterildiğini söyledi. Geri kalan yarıya yakını başarısız mıydı? Şimdi öncelikle bir genel tabloya bakalım. CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel Kurultay’ı kazandıktan sonra “değişimciliği” bir kenara bırakıp Kurultay’da oyların neredeyse diğer yarasını alan Kemal Bey destekçilerini de yerel seçimde kaybetmeyecek bir sürece girildiğini açıkladı. Ancak son durumda yapılacağı vaat edilen önseçimler neredeyse hiç yapılmadı. Örgüt yoklamaları ve anketler şeffaf olarak açıklanmadıkları için gerçeklikleri, doğrulukları ve varlıkları ciddi biçimde sorgulandı. Genel olarak adaylaştırma sürecinde Özgür Özel ve çevresindeki yakın ekibin isteklerinin yerine getirildiği gözlemlendi. Uygulandığı iddia edilen seçim yöntemlerinin “çelişkili” olduğu ve adaydan adaya ciddi “değişiklikler” içerdiği görüldü. Genel olarak Kemal Beycilerin görece tasfiye edildiği, değişimcilerin ağırlıklarını büyük ölçüde hissettirdikleri ve büyük bir küskün-kırgın ordusunun yaratıldığı bir görüntü oluştu. Son durumda İzmir karmakarışık. Ankara’da özellikle sağ seçmenin ağırlıkta olduğu küçük ilçelerde Mansur Yavaş’ın etkisi var. İstanbul’da büyük ölçüde Ekrem İmamoğlu’nun istediği adaylarla seçime girilecek. İmamoğlu anlaştığı belediye başkanlarını tutarken, anlaşmadıklarını ve elinde olmayanları kendi ekibinden belirledi. Benim tahminim İmamoğlu İstanbul’u, Yavaş Ankara’yı alacak. Ancak diğer bahsettiğim “çok riskli tercihlerde” elle tutulur sayı ve veya önemde başarısızlık elde edilirse ve CHP’nin adaylarının aldığı oy oranları öncesine ve 2023’e göre ciddi biçimde düşerse –ki ben böyle olacağını bekliyorum– bunun sorumluluğu Özgür Özel’e kesilir. Örneğin İzmir’de Tunç Soyer İyi Parti ve HDP’nin desteğiyle oyların yüzde 58,1’ini alarak başkan olmuştu. Oysa ki 2023 seçimlerinde CHP oyların yüzde 40,9’unu aldı. AKP artı MHP’nin ekonomik krize rağmen oy oranı 30,6. Arada 10 puan fark var. Bu fark kapanırsa, İzmir kaybedilirse Özgür Özel’in görevde kalamaz. İzmir kaybedilmese bile Eskişehir, Hatay, Antalya, Muğla gibi illerin kaybedilmesi Özer’i ciddi biçimde zora sokar. Böyle bir durumda İstanbul’da Belediye Meclisi çoğunluğu –çok zor ama– CHP’ye geçerse, Ekrem İmamoğlu belediye başkanlığını Meclis’te seçilecek bir CHP’liye bırakıp, olağanüstü bir Kurultay ile CHP’nin yeni Genel Başkanı olabilir. Merkez sağ eğilimli Mansur Yavaş’ın CHP’nin başına gelmesine olanak görmüyorum. Kemal Bey’in de tekrar Genel Başkanlığa gelmesi olasılığı ancak ve ancak İstanbul’da CHP Belediye Meclisi’nde çoğunluğu elde edemezse olur. Bu da tabii ciddi ve önde gelen bir olasılıktır. Eğer İmamoğlu İstanbul’da seçimi Belediye Meclisi’nde çoğunluğu alacak şekilde kazanırsa, eninde sonunda CHP’nin başına geçecek demektir. Genel bir başarısızlık ve İstanbul Belediye Meclisi’ndeki çoğunluğun CHP’de olmaması durumunda ise parti bölünebilir, yeni bir sol parti ortaya çıkabilir.

 

GÖZLEM – Meclis’te bile ortaya çıkan bu bölünme, “belediye başkan adaylarının seçimi” sürecinde de etkili olarak yurt sathına yayılmış gibi… Özellikle “Kılıçdaroğlucu olarak bilinen belediye başkanlarının hemen hemen tümünün devre dışı bırakılması”, tepkilere ve “kriz damgası yiyen” gelişmelere kadar uzanıyor. Eskişehir ile başlayan “krizler”, İzmir’de devam ederken, İstanbul’da “aday gösterilmeyen” Gürsel Tekin’in “ağır bir açıklama” yaparak istifasıyla başlayan furyaya “yeniden aday gösterilmeyen” Seyhan Belediye Başkanı Akif Kemal Akay, Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin ve Artvin Belediye Başkanı Demirhan Elçin de istifa ederek katıldılar. İstifalar ve tepkiler devam edecek gibi görünüyor, “eş başkanlı gibi görünen” CHP zirvesi ne yapabilir; görüşünüz?

K – Büyükşehirlerde Yılmaz Büyükerşen’in, Tunç Soyer’in aday yapılmaması, Lütfü Savaş’ın yapılması, Bodrum’da başarısı tartışılan başkanın Muğla’ya aday gösterilmesi, Antalya’nın mevcut başkanının Parti Meclisi’nde çok tartışmalı bir seçimle devamına karar alınması, İzmir’de büyükşehir dahil 24 CHP’li belediyeden 20’sinin belediye başkanının adaylaştırılmaması ve diğer bazı çok önemli il ve ilçelerde başarılı gözüken belediye başkanlarının aday gösterilmemesi yeni yönetimin “çok ciddi risk içeren tercihleri” olarak ortaya çıktı. Mevcut belediye başkanlarının aday gösterilmediği sizin de bahsettiğiniz il ve ilçelerin yanısıra Mersin’de Mezitli ve Tarsus, Antalya’da Konyaaltı, İzmir’de önceki seçimde DEM desteklemediği için başkanı büyükşehir adayı yapılamayan Konak, Ankara’da CHP’nin kalesi Çankaya gibi ilçeler de var. Yeni yönetimin bu “riskli” kararlarını bir önceki 2019 yerel seçimleri ve 2023’deki genel seçimler sonuçlarına göre yuvarlayarak karşılaştırıp inceleyecek olursak şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin 2019’da seçimleri İyi Parti’nin de desteğiyle yüzde 58 oy ile kazanmıştı. Cumhur İttifakı’nın oy oranı yüzde 36 idi. Geçen yılki genel seçimlerde CHP’nin Çukurova’daki oy oranı 41 oldu. AKP ve MHP ise sırasıyla yüzde 21 ve yüzde 9 aldılar. İkisi beraber CHP’ye ulaşamıyorlar. CHP kazanması garanti bu ilçede belediye başkanını niye değiştirdi? Seyhan’da ise durum farklı. Seyhan Belediye Başkanı Akay 2019’da seçimleri yüzde 58 oy ile kazandı. Cumhur İttifakı’nın oy oranı yüzde 38 idi. 2023 Genel Seçimleri’nde CHP’nin ilçedeki oy oranı yüzde 31 oldu. İyi Parti de yüzde 8 oy aldı. O dönemde aday çıkarmayan HDP’nin içinde olduğu Yeşil Sol ittifakı ise yüzde 16 oy aldı. Üçü beraber 2019’daki yüzde 57’ye ulaşamıyor. AKP ile MHP ise sırasıyla yüzde 28 ve 9 oy ile 2019’un bir tık altında kalmışlar. Şimdi İyi Parti ve DEM CHP’yi desteklemediğine göre burada Cumhur İttifakı’nın adayı CHP’nin genel seçimlerde aldığı oy oranını geçebilir. Tabii ki genel seçimler yerel seçimler için belirleyici değil ama bir gösterge olarak alınabilir. Dolayısıyla CHP yönetiminin buradaki “değişim” kararı Çukurova’ya göre bu kıstaslarla bakıldığında daha makul olabilir. Artvin de böyle. 2019’da Elçin burayı yüzde İyi Parti’nin de katkısıyla yüzde 51 ile almış. Son genel seçimlerde CHP’nin oy oranı yüzde 30. Ekonomik krize rağmen AKP artı MHP 47 oy almışlar. CHP’nin İyi Parti de hariç yaklaşık 7 puanlık bir kaybı var. Bu başkandan dolayı mı, yoksa başkan burada çok iyi olduğu için mi CHP’nin oranından daha yüksek oy aldı? Belirsiz bir durum var. Tarsus ve Mezitli’de de benzer bir belirsizlikler var. 2023 seçimlerinde CHP’nin aldığı oylar hem 2019 belediye seçimlerinin, hem de 2023 seçimlerine göre AKP + MHP’nin çok altında. Bunlar değişim için gerekçe olabilir. Ancak Çankaya, Konyaaltı ve Konak hep CHP’li mevcut başkanların kazanacakları ilçeler. 2023 seçimlerindeki AKP artı MHP oyları bu ilçelerin hiçbirinde CHP’nin 2019 veya 2023 oylarına ulaşamıyor. Hatta 20 puan fark var. Risk yok. O zaman niye değiştiriyorsunuz? Bu değişim sonucu, bu belediyeleri yine alsa bile, CHP oyları düşerse bundan “değişim” kararını verenler sorumlu tutulur.

 

GÖZLEM – Yerel yönetim seçimi yaklaşırken, anketler de başladı. ORC Araştırma’nın 10-12 Şubat tarihleri arasında, 3 bin 920 kişiyle bilgisayar destekli telefonla görüşülerek yaptığı son ankete göre, İstanbul’da Murat Kurum, Ekrem İmamoğlu’nu, Zafer Partisi de, İYİ Parti’yi geçti. Anket sonuçları: AKP adayı Murat Kurum: Yüzde 37,7 / CHP adayı Ekrem İmamoğlu: Yüzde 36,5 / DEM Parti adayları Meral Danış Beştaş ile Murat Çepni: Yüzde 6,8 / Zafer Parti adayı Azmi Karamahmutoğlu: Yüzde 3,7 / İYİ Parti adayı Buğra Kavuncu / Yüzde 3,6 / Yeniden Refah adayı Mehmet Altınöz: Yüzde 2 / Diğer: Yüzde 1,7/ Kararsız: Yüzde 7,1… Nasıl yorumluyorsunuz?

K – Geçen yılki genel seçim sonuçlarına göre İstanbul’da AKP artı MHP oy oranı yüzde 42,3. CHP’nin oy oranı yüzde 28,3. Şimdi ORC’nin anketine bakalım. Murat Kurum’un oy oranı 2023 genel seçimlerine göre AKP artı MHP’nin oy oranının yüzde 4,6 altında. Bir de İmamoğlu faktörüne bakalım. İmamoğlu’nun ankette aldığı yüzde 36,5’luk oy, CHP’nin 2023 seçiminde aldığı yüzde 28,3’ün 7,2 puan üzerinde. Aslında bu fark İmamoğlu’nun etkisinden kaynaklanıyor ve ben bunun zaman içinde daha da yükseleceğini düşünüyorum. Bir İmamoğlu algısı var. Murat Kurum’a İmamoğlu veya merkez tabanından oy gitmesi çok zor. Belki Fahrettin Kocaoğlu gibi kamuoyunda daha bilinen, daha “başarılı ve becerikli” olduğu algısı bulunan birisi olsaydı durum farklı olurdu.

 

GÖZLEM – Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyanet Akademisi Başkanlığı mezuniyet töreninde “İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dinin bizatihi kendisine husumettir” dedi. Görüşünüz

K – Erdoğan, demokratik anayasayı değiştirip şeriat düzenine geçmenin çok önemli bir adımını daha attı. Böylelikle bazı yargı kurumlarının Anayasa Mahkemesi’ne dönük saldırılarının ve ortaya çıkan sözde “çekişmenin” de gerçek nedeni belli olmuş oldu. Erdoğan’ın bu sözleri “Şeriat eşittir dindir” anlamına geliyor. Aynı törende “Türk demek, aynı zamanda müslüman demektir” dedi. Bu iki ifadeyi bir arada olduğu gibi kabul ederseniz ve bu düzeni millete dayatmaya kalkarsanız ortada demokratik bir anayasa kalamayacağı açıktır. Anayasa’yı “şimdilik” değiştiremiyor ama fiili olarak yok sayıyor ve bunu engelleyecek bir düzenek de yok. “Şeriat eşittir dindir ve her Türk müslümandır” ifadesi ile demokrasiden şeriata rejimine geçişte çok önemli, yadsınamaz ve küçümsenmemesi gereken bir adım atıldı. Bu geçişinin zeminin oluşturacak bir algı mühendisliği yapılıyor. Artık Türkiye’nin demokrasi ile değil şeriat düzeniyle yönetileceği, yönetilmek isteneceği bir dönemin gerçekliği ve tehlikesi yadsınamaz bir hal aldı. Anayasa Mahkemesi’ne ve dolayısıyla aslında Anayasa’ya dönük saldırıların iktidar tarafında en ete kemiğe bürünmüş hali ortaya çıktı. Yargıtay ve diğer kurumların bazı birimlerinin Anayasa Mahkemesi’ni yıpratmaya dönük hareketlerinin yargı kurumları arasındaki bir tartışma değil bizzat Erdoğan’ın kurguladığı bir “geçiş ve dönüşüm” stratejisi olduğu açık seçik anlaşıldı. Zaten Erdoğan’ın Anayasa danışmanı Mehmet Uçum, Anayasa’nın bu amaç için nasıl değiştirilmek istendiğini “Yeni Anayasa Genel Değerlendirme Çalıştayı”nda “Meclis’in asli kurucu değil temsili kurucu sıfatıyla değiştirilebileceği” savıyla açıklamıştı.

 

GÖZLEM – Gazetelerde aynı gün yan yana yayınlanan “iki aile faciası” haberi vardı… “İstanbul Avcılar’da Ali Güneş, tartıştığı babasına bıçakla saldırdı ve araya giren oğlunu öldürdü, babası ile annesini de bıçakladı ve kaçtı. Baba ve annenin durumları ağır. / Bursa’da, 29 yaşındaki A.Y., tartıştığı babasını ve araya giren annesiyle kardeşini öldürdü. 7 yaşındaki oğluyla ailesinin evine gelen Abdulsamet Y. babasıyla tartışırken, yatak odasından aldığı pompalı tüfekle aile fertlerinin üzerine ateş açtı. Açılan ateşte, anne Z.Y. ile baba S.Y. olay yerinde hayatını kaybetti. İlk saldırıdan yaralı kurtulan M.Y. evden kaçmaya çalıştı. Mutfaktan ekmek bıçağı alan Abdulsamet Y., 7 yaşındaki oğlunun gözü önünde kardeşini de boğazını keserek öldürdü.” Benzer haberler hemen her gün yurdun dört bir yanından geliyor ve gazetelerin birinci ve üçüncü sayfalarında yer alıyor. Bu acı tablo ve sebepleri için ne söyleyebilirsiniz?

K – Çok üzücü olaylar. Aile içi yaşanan bu facialar münferit olarak bakıldığında hiç şüphesiz faillerin yapısı, yetiştirilme tarzları ve sosyal medya gibi çevresel etkilerden kaynaklanıyor görülebilir. Ancak toplumun böyle şiddet eğilimli bir duruma gelmesinde mevcut iktidarın kutuplaştırıcı, şiddeti teşvik eden ve kişiyi kendi hakkını kendisinin aramasına yönlendiren yaklaşım ve uygulamalarının da etkili olduğunu düşünüyorum.

 

GÖZLEM – “Cumhurbaşkanı’na yetki verildi bedelini hepimiz ödedik, işte ‘İllüzyon ekonomisi’ diyen” CHP Aydın Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Süleyman Bülbül, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilen 2018 yılından bugüne kadar süren fiyat artışlarını ve endekslerde ülke ekonomisindeki olumsuz tabloyu ortaya koyan bir açıklama yaptı. İşte tablo; 2018 yılında 72,8 milyar TL olan bütçe açığı 2023 yılında 1,3 trilyona çıkarken, yüzde 500’leri artan artışlarla 4 lira 75 kuruş olan Dolar 30 lira 70 kuruş, 5 lira 50 kuruş olan Euro 33 lira 11 kuruş, 194 lira olan gram altın 1995 lira, 6 lira 31 kuruş olan benzin 40 lira 21 kuruş, 5 lira 73 kuruş olan Motorin 45 lira 12 kuruş, 3 lira 47 kuruş olan Otogaz 20 lira 82 kuruş oldu.”; görüşünüz?

K – Türkiye İstatistik Kurumu’na göre bu bahsettiğiniz dönemdeki yani 2018’in başından 2023 Ocak sonuna kadar olan enflasyon yüzde 560 olarak hesaplanıyor. Yani 1 Ocak 2018’deki 1 lira bugünün 6,6 lirası oldu. 6,6 katlık bir artış var. Sizin bu verdiğiniz kalemler içinde TÜİK’in “kontrol edemediği” tek kalem bütçe açığı. Bütçe açığı 72 milyar liradan 1,3 trilyon liraya neredeyse 18 kat artmış! Onun dışında döviz kurları ile benzin ve motorin 6,6 katlık enflasyon artışının hemen altında kalıyorlar. Döviz kurlarının baskı altında tutulmaya çalışıldığı ve bu yüzden rezervlerin nasıl “yendiği” artık herkesin bildiği bir gerçek. Bunun için kurların TÜİK enflasyonu civarında kalması şaşırtıcı değil. Benzin ve özellikle otogaz fiyatlarını da iktidar dar gelirli kesimlere yük olmaması için son dönemde diğer ülkelere göre düşük tutma çabasında. Buna karşın motorin bu dönemde neredeyse 8 kat artmış. Nakliyeden seyahate çok önemli bir maliyet kalemi olan motorinin TÜİK’in enflasyonunun bu kadar üzerinde artmış olması, TÜİK enflasyonunun sorgulanmasına neden olacak bir başka etken. Gram altın ise 10,3 kat artışla iktidarın düşük faiz – baskılı döviz kuru politikası kapsamında vatandaşın yatırımlarını değerlendirdiği en önemli araçlardan biri olduğunu kanıtlıyor.

 

GÖZLEM – Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2022’de Ukrayna’ya Rus birliklerini yollamasının ardından ABD ve Batılı müttefikleri, Rusya Merkez Bankası ve Rusya Maliye Bakanlığı’na para aktarımını yasaklamış, Rusya’ya ait yaklaşık 300 milyar dolarlık devlet varlığını bloke etmişti. AB’de ise “Dondurulmuş Rus varlıklarından elde edilen beklenmedik kârları kullanma” yasası kabul edildi ve “bu paranın Ukrayna’nın yeniden inşası için kullanmasını” yolunda ilk adım atıldı. Rusya Dışişleri Bakanlığı “Bu bir hırsızlıktır. Size ait olmayan bir şeyi müsadere etmektir” diyerek, “Rusya varlıklarına el konulması halinde, tepkilerinin çok sert olacağını” açıkladı. Rusya ne yapabilir?

K – Rusya bu yasaya karşı kendi hakimiyetindeki 288 milyar doların üzerinde olduğu ifade edilen Batı varlıklarına el koyabilir. Rusya bu konudaki niyetini şimdiden açıkladı. Ayrıca bu yöndeki uygulamaları uluslararası mahkemelere taşıyacağını da bildirdi. Çin gibi ülkeleri de Amerika’nın “finansal kaynakları saklama” konusunda güvenilir olmadığına ikna edebilir ve bu dolardan kaçışa ve Amerikan ekonomisi için önemli bir darbeye mal olabilir. Kremlin bu yasayı ABD’nin ne kadar haksız ve taraflı olduğu yönündeki savlarını güçlendirmek için de kullanabilir.

++++++