İki ülke iki vizyon: Mısır ve Türkiye (1)

Bir tespitle başlamak istiyorum…

“Zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü; bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. Hem inanç hem de kuşku devriydi. Işığın da asrıydı, karanlığın da. Hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışı. Her şeye sahiptik hiçbir şeyimiz yoktu.“

Bu sözler bana ait değil, Charles Dickens’in “İki Şehrin Hikayesi” kitabının giriş cümlesidir. Sanki bugünü anlatıyor değil mi? Evet hem umut baharındayız, hem de umutsuzluk kışındayız. Her şeye sahibiz, ama hiç bir şeyimiz yok…

Medeniyetin köklerinin merkezinde yani Doğu Akdeniz’de içimizi kanatan gelişmeler yaşanıyor. Gazze’de olanlar unutulacak gibi değil ve bu insanlık tarihinde bir kara leke olarak, kıyamete kadar kalacaktır.

Bu yeni bir durum da değildir. Tarihi dönüşümlerde hep bu bölge bir şekilde karıştırılmıştır.

Bir kaç rakam vermek istiyorum. Bugün, tüm küresel gemi trafiğinin yaklaşık yüzde 30’u Süveyş Kanalı’ndan geçiyor ve bu 2021’de toplam 20 bin civarında gemi anlamına geliyor. Kanalın yeri, M.Ö. ikinci binyıla kadar yöneticilerin ilgisini çekmişti.  Ancak bir geçit inşa etme planları maliyet, siyasi çekişme ve sürekli değişen kumlar sebebiyle 19. Yüzyıla kadar sürekli ertelenmişti.

Süveyş Kanalı, bugün hala önemini ve stratejisini koruyor.

Bir diğer dikkat çekmek istediğim rakam da Doğu Akdeniz ile ilgili. Doğu Akdeniz’i uluslararası gündeme taşıyan ekonomik menfaat alanının Kıbrıs açıklarında tespit edilen doğalgaz rezervleri olduğu biliniyor. Doğalgaz araştırma çalışmaları 1970’lere dayansa da en son 2010 yılında daha sağlıklı verilerle rezervler miktarı biliniyor.

United States Geological Survey İsrail, Kıbrıs ve Mısır açıklarında yaptığı çalışmalarda önce 10 trilyon metreküplük tahmini bir rezervden bahsediliyordu. Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri konusundaki son araştırmalar ise, bölgedeki toplam rezervin 120-200 trilyon metreküp arasında olabileceğini gösteriyor.

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki konu sadece doğalgaz rezervlerinin çıkarılması ve doğalgazın paylaşılması değildir.

Doğu Akdeniz, tarih boyunca ticaret, ulaşım ve kültürel etkileşim açısından önemli bir bölge olmuştur. Doğalgaz rezervlerinin keşfi, bu önemi daha da artırmıştır. Ancak, bölgedeki ekonomik çıkarlar sadece doğalgaz rezervleri ile sınırlı değildir. Bölgede turizm, tarım, ticaret ve ulaşım gibi sektörler de önemli bir yere sahiptir.

Yeni nesil bilmez, 70’li yılların başında dünyanın en önemli turistik bölgelerinin başında Beyrut ile Kıbrıs geliyordu…

Yörenin önemini anlatmak için sizi Doğu Akdeniz’den Batı Akdeniz’e götürmek istiyorum.

Ne zaman Akdeniz’de bir sorun olsa en çok Fransızların sesi çıkıyor. Fransa’nın Akdeniz ve Afrika’daki izleri karanlık bir tablodur. Fransa’nın Akdeniz ve Afrika’daki sömürgeci geçmişi, bölgenin istikrarsızlığının önemli bir nedenidir. Bu ülkelere minnet duyması gerekirken ikide bir sahiplenir edası Fransa’nın varoluşuna ve kültürel köklerine nankörlük ettiğinin bir göstergesidir.

Hatırlayalım… Antik dönemde, bugünkü Fransa topraklarının yaklaşık olarak yüzde 80’inde karasal bir yaşam süren Keltler yaşardı ve denizle ticaretiyle ilgili değillerdi. Fransız Rivierası’nın onlar için bir önemi olmadığı gibi Akdeniz’e uzun sınırlarının olmasının da bir değeri yoktu.

Antik Çağın Akdeniz’de denizcilikle uğraşan iki topluluğu vardı: Foçalılar ve Fenikeliler… Bildiğimiz İzmir’in Foça’sının denizcilerinden bahsediyorum. Diğeri de bugünkü Lübnan topraklarında yerleşik hayat sürüp denizcilikle geçinen Fenikeliler.

Bugün Lübnan bayrağında yer alan “Sedir”, o tarihte gemiler için yelken direği ve mendirek görevi yapan ağaçlarıyla zengin topraklardı. Fenikeliler, işte bu gemilerle “Altın Hilal”in bereketini deniz yoluyla bütün Akdeniz’e pazarlayan tüccarlardı.

Ancak Fransız kıyılarına ulaşan Foçalılar oldu. Keltler, bu gemileriyle kıyılarına gelen insanlardan çekindiler. Ne zaman Foçalılar yağ, kumaş, madeni aletleri hediye olarak kıyıya bırakıp gemilerine çekildiler, Keltler de bu nadide hediyeleri görünce onları kabul etmeye başladılar.

Sonraki dönemde Foçalılar, bir limana ihtiyaç duydu ve Marsilya’yı kurdular. Hatta burada ilk denizcilik okulunu açtılar. Aslında sadece Akdeniz’in kuzeyine Marsilya’yı kurmadılar, Fransa’ya medeniyeti de getirdiler.

Doğu Akdeniz sadece Antik dönemde değil, tarihin her anında bütün ülkelerin odağında oldu. Bunun en tipik olaylarından biri de Haçlı Seferleridir. Doğu Akdeniz, tarih boyunca önemli ticaret yollarının kavşak noktasıydı. Bu nedenle, bölgedeki ülkeler arasında sık sık çatışmalar yaşandı.

Haçlı Seferleri, Doğu Akdeniz’deki dengeleri değiştiren ve bölgenin istikrarsızlaşmasına neden olan önemli bir olaydır. Avrupalı krallar ve feodaller Haçlı Seferlerini, kutsal şehir Kudüs’ü Müslümanlardan geri almak için başlattıklarını söylerler. Ancak tarih bunların söylemleriyle ikilem oluşturuyor.

Kudüs, Hz. Ömer döneminde 636 ila 637 yılında teslim alındı. Burada yaşayan hristiyanlar, yahudiler hem inançlarını istedikleri gibi yaşadılar hem de günlük hayatlarına devam ettiler.

Aradan uzun bir zaman geçiyor. 10 yıl değil, 50 yıl değil, 100 yıl da değil… Tam 462 yıl sonra Kudüs, Avrupalıların akıllarına geldi. 7 Temmuz 1099 tarihinde, IV. Raymond önderliğindeki Haçlı Ordusu Kudüs’e girdi. Haliyle yapılan zulmün boyutlarını tarif etmek mümkün değil. Sadece Müslümanlar ve Yahudiler değil, Ortodoks Hıristiyanlar da bu zulümden uzak kalamadılar.

Haçlı Seferleri başlarken, Haçlılar’ın kendi topraklarından geçmesi için Doğu Bizans imparatorunun bir isteği oldu: İskenderun’un Doğu Bizans’ta kalması. Benim doğduğum şehirdir İstenderun… Doğu Akdeniz’de bir şehir bile onun elini rahatlatmaya yeterdi. Haçlılar,  Kudüs’e ulaşmak için bir köprübaşına ihtiyaç duyuyorlardı. Buna rağmen Konstantinopol ve pek çok Bizans şehri Haçlılar tarafından yağmalanmaktan kurtulamadı.

Peki, niye 450 yıldan sonra akıllarına Kudüs geldi. Aslına akıllarını başını alan Doğu Akdeniz’di. Avrupa’da 11. yüzyılda başlayan Büyük Buhran, kıtlık, hastalık ve salgın hastalıklarla birlikte büyük bir toplumsal kargaşaya neden olmuştu. Buna karşılık dünyanın o günlerin cazibe merkezi Doğu Akdeniz kıyılarıydı.

Haçlıların gelişiyle birlikte Doğu Akdeniz şehirleri yağmalandı, batıya taşındı ve Baharat ve İpek Yolu’nun Avrupa’ya ulaşımı kolaylaştı.

O dönemde, Doğu Akdeniz’de Haçlıların başarılı olması, Fatımi Devleti’nin Mısır’da zayıf bir yönetime sahip olmasından kaynaklanıyordu. Bölge ülkelerindeki istikrarsızlık, Doğu Akdeniz’de çatışmalara ve gerilimlere neden oluyor.