Putin’in ziyareti, Suriye ile ilişkiler, ABD gizli belgeleri

IŞİD’ın (Irak ve Şam İslam Devleti) İstanbul/Sarıyer’deki Aziz Meryem Katolik Kilisesine 28 Ocak 2024’de saldırısı ve CHP’nin 31 Mart yerel seçimleri adaylarına yapılan sert tepkiler ile Gezi davası sonucu tutuklanan Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca serbest bırakılması yerine kanunlara uymayan şekilde Yargıtay kararı ile milletvekilliği düşürülünce Türkiye gündemi epey yoğunlaştı.

IŞİD’ın uzun bir aradan sonra (2017 Reina saldırısı) yaptığı bu terör eylemi ile güvenlik zafiyetinin yanısıra bu terör örgütünün yapılan yüzlerce baskına rağmen ne kadar uyuyan sinsi hücrelere sahip olduğu ortaya çıktı. 2011 Kasım ayında Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken resmi kimliksiz “beyan usulü” ve “açık kapı politikası” uygulanarak Suriye iç savaşından kaçanların alınmasına Dışişleri Bakanlığında itiraz edenlerden biri kimdi sorusuna cevabı çok sonraya bırakacağım.

Yoğun gündem içinde dikkatlerden kaçan diğer bir gelişme ise İstanbul/Adalar ilçesinde kıyıların ve ormanlık alanların vakıflara ve dini cemaatlere devredilmesine karşı Adalar halkının yaptığı eylemler oldu. Basın açıklaması yapan Adalılar, Heybeliada’da sahilde bir parselin Adalar Kaymakamlığı tarafından Müftülüğe devrine tepki gösterdiler. Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen Çam limanı ve Sanatoryum’un doğal ve kültürel miras olduğu basın açıklamasında belirtilmiş. Bazı parsellerin yapılaşmaya açılmasının arkasında rant beklentisi olduğu da açıklamada yer almış. Heybeliada’da halen kapalı olan Ruhban Okulunun bulunması ve farklı dinlere mensup Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının Adalarda ikamet etmeleri nedeni ile mi cemaat ve Diyanet buralara yerleşmek istiyor sorusu ister istemez akla geliyor. Kıyı Kanunu gereğince sahillerde ne yapılması gerektiği Yönetmelikte açıklanmış; bunlar, balıkçı barınağı, iskele, tersane ve plajlarda soyunma giyinme kabinleri olarak sınırlanmış. Ancak 2020’de yapılan bir değişiklikle sahile cami inşa edilebileceği de eklenmiş. Planlarda hangi değişikliğe gidileceğinin halka duyurulması da şimdilik uygulamada yokmuş. Adalar halkı Adalarını betonlaştırma ve rant furyasından korumak istiyor. Halkın isteği mi yoksa beton ile rantın mı kazanacağı ilerde belli olur. İkinci şıkkın maalesef kazanacağını şimdiden görür gibiyim. Sahil kasabalarımızın çoğunda tepelere dizilen ve ormanlık alanın ortadan kaldırılması ile birer hançer gibi dikilen TOKİ evleri bu görüşümü perçinliyor. Ayrıca Bodrum sahiline yapılan Diyanet Külliyesini de unutmamak gerek.

Bu yoğun ülke gündeminden biraz uzaklaşarak Türkiye’yi yakından ilgilendiren gelişmelere bir göz atalım: 24-25 Ocak 2024’de, Suriye konusunda Kazakistan/Astana’da “Astana Süreci” kapsamında yapılan 21. Yüksek Düzeyli Toplantı dikkatlerden kaçtı sayılabilir. Bu toplantıda alınan kararlardan çok toplantı sonrası Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentyev’in Rus basınına yaptığı açıklama önemli. Lavrentyev,”Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşme sürecinde bir duraklama olduğunu, bunun nedeninin Suriye topraklarında bulunan Türk askerinin gelecekte çekileceğine dair Suriye tarafının bir güvence alamamasından kaynaklandığını” belirtmiş. Rusya yanlısı Sputnik’te okuduğum açıklamasında, Lavrentyev, Türklerin bu konuda resmi açıklama yapmaktan kaçındıklarını, sadece Dışişleri eski Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun  “Uygun koşullar oluştuğunda Türk askerinin çekileceği” şeklinde gayrıresmi bir beyanda bulunduğunu kaydetmiş. Suriye Temsilcisinin asıl açıklaması ise daha ilginç; Lavrentyev, topraklarının iki Lübnan büyüklüğündeki devasa bir kısmını işgal eden bir ülke ile müzakere yapılmasını Suriye halkının anlayamayacağı dikkate alınırsa Şam için Türk tarafı ile görüşmelere başlamak büyük bir zorluk yorumunu yapmış. Mısır’ın, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi için İstanbul’daki Müslüman Kardeşlerin faaliyetlerine son verilmesi taleplerini de hatırlamak gerekir.

Rus Temsilci aynı zamanda Suriye’nin resmi temsilcisi gibi. Putin’in Şubat 2024’de Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesi görüşme gündemini adeta hazırlamış. Strateji hazır, iş taktiklere kalıyor. Tabii onlar da hazır bir köşede bekliyordur muhakkak. Putin’in, Aralık 2023’de Türkiye’ye yapması öngörülen ancak son anda gerçekleşemeyen ziyareti içinse tarafların “programlarının uygun olmadığı” ancak Sayın Erdoğan ile Putin’in hep temasta kaldıkları da titizlikle ifade ediliyor. Ziyaretle ilgili açıklamayı Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Uşakov yapmış. Yani en üst düzeyden bir açıklama.

Putin’in ziyaretindeki gündem maddelerinin başında Ukrayna savaşı, Türkiye’nin İsveç (Ocak 2024) ve Finlandiya’yı (31 Mart 2023) NATO’ya kabul belgelerini onaylaması, bu çerçevede ABD ile ilişkiler, Suriye ile görüşmeler ve İsrail Hamas savaşı olacağı gayet açık. Türkiye’nin bu ziyarette yapılacak görüşmelere çoktan hazırlanması gerekir. Özellikle muhatap Rusya ve Putin ise.

Geçtiğimiz hafta ABD’nde açıklanan bazı gizli belgelerde Yeltsin’in NATO’ya girmek talebini zamanın Başkanı Bill Clinton’a ilettiği de kayıtlı. Clinton bu talebi ciddi bulmamış olmalı zira bir cevap vermemiş. Belgelerin çoğunu Washington Post Gazetesinden okumak mümkün. Varşova Paktının ortadan kalkmasıyla tek ittifak kalan NATO’nun genişlemeyeceğine dair Yeltsin’e sözler verildiği halde 1999 ve 2004’de Doğu ve Güney Avrupa’daki ülkelerin NATO’ya katılmaları verilen sözlerin ne kadar geçersiz olduğunu da göstermiş sayılır. Rusya nükleer silah bakımından ABD’nden daha üstün. NATO’ya girseydi bu üstünlüğü ile NATO’da nasıl bir konumda olurdu sorusunu konunun uzmanlarına bırakıyorum.

2024 Ocak ayının son haftasında Biden’dan sonra ikinci kez Başkan olmak isteyen Trump’ın Biden dönemi ile ilgili açıklaması da yabancı ve Türk basınında yer aldı. Trump böyle giderse Üçüncü Dünya Savaşının çıkacağını, bunun nedeninin “beceriksiz Biden Yönetimi” olduğunu ifade ediyor. Trump işbaşında ben olsaydım ne İsrail Hamas savaşı olurdu ne de Rusya Ukrayna’ya saldırabilirdi diyor. Ancak Afganistan’dan Amerikan askerini, varlığını çıkaran Biden Yönetimi. Bunları nasıl gerçekleştireceğini açıklayamıyor.

30 Ocak 2024’de Ürdün’deki Amerikan üssüne yapılan saldırı sonucu biri kadın üç ABD askerinin öldürülmesi ve 34 askerin yaralanması savaşın genişleyeceğinin habercisi oldu diyebiliriz. Bu saldırının arkasında taşeronlarını kullanan İran olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Trump, kendi döneminde İran’a ambargo uygulandığını ve İran’ın İsviçre Bankalarındaki parasına el konulduğunu hatırlatarak Biden’ın İran’ı serbest bırakarak teröre destek vermesini sağlamakla suçluyor.

Yanı başımızda tüm bunlar olurken dünyanın en zengin ülkesi Brunei Darüsselam Sultanı Bolkiah’ın beşinci sıradaki veliaht Prensi oğlu Mateen, babası Sırp ve Avusturya asıllı Anisha isimli çocukluk aşkı halktan bir kızla 10 gün süren törenlerle evleniyor. Gelinin düğünde taşıdığı buketin altın ve pırlantadan yapılmış çiçeklerden olması, taç, kolye ve yüzüklerindeki pırlantaların 6-15 karat arasında değiştiği Uzak Doğu basınının manşetlerinden inmiyor. Bu zenginlik ülkenin petrol, doğal gaz ve kıymetli madenlere sahip olmasından kaynaklanıyor. Ülkede şeriat geçerli olduğu için bu aşkın üzerine başka bir veya birkaç eş daha gelip gelmeyeceği şimdiden komşu ülkelerde konuşuluyor. Prens Mateen ise Sultan’ın ilk eşinden.

Uzakları bırakıp kendi dünyamıza dönersek Türkiye’yi dış ilişkiler açısından zor günlerin beklediği açıkça görülüyor. Özellikle Yunanistan’a verilecek F 35’ler ve bu ülkedeki mevcut F 16’ların yenileştirilmesi ve Yunanistan’ın Türkiye’ye verilecek eski sistem F 16’ların Ege’de uçuşlarının sınırlandırılması taleplerinin olumlu karşılanması Türkiye’nin savunma gücünü zayıflatmamakla birlikte Yunanistan’ın bu tür taleplerle NATO içinde bir algı oluşturmasını sağlayacaktır. ABD’nin Dedeağaç’ta bir üs kurduğu ve Yunanistan’la birlikte ortak tatbikat yapacakları şimdiden biliniyor. Bu nedenle günlük politikalardan çok stratejik planlar ile bunlar için taktiklerin geliştirilmesi, Hamas ve İran’la araya mesafe konulması NATO üyesi olarak Türkiye’ye uygun bir tutum teşkil edecektir. Türkiye’nin ABD tarafından F 35 programından 2019’da çıkarılma nedeni Rusya’dan S 400 savunma sisteminin alınması.

Bu vesile ile 6 Şubat 2023’de, ülkemizi derinden sarsan sevdiklerimizi, arkadaşlarımızı ve insanlarımızı bizden koparan, büyük acılarına şahitlik ettiğimiz depremin birinci yıldönümünde kayıplarımızı rahmetle anar, değerli Ailelerine başsağlığı dilerim.