Bizim Mardin’imiz…

Dr. Mehmet Talat Şimdi tarafından yazılan “Vakıf Şehir Artuklu Mardin” kitabının yayın öncesi nüshasını okudum.

 

-Yedek subaylık yaptığım, dostlar edindiğim, tarihi dokusunu gördüğüm Mardin kentini müellifin kaleminden bir kez daha tüm boyutları ile görmüş oldum.

 

-Mardin tarihi kentini Anadolu Fatihi Sultan Alparslan’ın damadı ve eski Kudüs Valisi Artuk Bey ve ondan sonra bu kente oğulları Sökmen ve İlgazi’nin valilik yaptığını;

 

-Artukların Sultan Alparslan’ın torunları olarak, Mardin Kalesi’nde dar bir yerleşim alanı olduğu için günümüzde Artuklu merkez ilçe olarak anılan yerde Kudüs şehir planı esas alınarak, Anadolu’da Türklerin kurmuş olduğu ilk kent olduğunu öğrendim.

 

A-Artuklu Necmettin İlgazi, kendine merkez olarak Mardin’i seçti ve 1106 yılında burada beyliğini kurdu. Bu tarih Mardin için milat oldu diyebiliriz. Çünkü bu beylik döneminde Mardin askeri bir kale olmaktan çıktı ve bir şehrin içinde barındırdığı unsurlara sahip oldu.

 

-Mardin, artık halkının adaletle yönetildiği, refah seviyesi yüksek bir yerleşim yeri oldu. Bu durumun oluşmasında Artukluların katkıları çok fazladır. Özellikle şehirde yaptırdıkları, cami, medrese ve külliyeler ile şehri bayındır hale getirdiler. Ayrıca şehrin sahip olduğu imkanları iyi kullanarak şehrin inkişafını sağladılar. Ticaret yolları üzerinde olduğu için canlı bir iktisadi hayatı vardı. Verimli topraklar üzerinde kurulmasından dolayı zirai üretimden oldukça verimli ürünler alındı. Çarşıları ve pazarları uluslararası alışveriş merkezleri oldu. Şehirde Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler birlikte yaşadılar. Artuk Beylerinin hoşgörü ve birlik politikaları sayesinde sosyal hayatta birlik sağlandı. Bu durum şehrin ticari, kültürel, ilmi ve mimari alanlarına da yansıdır. Nitekim şehir özellikle Müslüman ve Hristiyan kültürünün bir arada huzur içinde yaşadığı bir yer oldu. Birlik ve beraberlik Mardin’i geliştirdi ve güçlü bir siyasi yapıya sahip olmasını da sağladı. Sonuç olarak Mardin Artuklu Beyliği döneminde her açıdan gelişerek iktisadi, ilmi ve kültürel açıdan bir cazibe merkezi oldu.

 

B-305 yıl Sultan Alparslan’ın torunlarının her santimetrekaresine sahip oldukları bu Türk kent, üzerinde oynanan siyasi oyunlar;

 

1-Artuklu Beyliğini tarih sahnesinden, Türk Karakoyunlular sildi. Onları da yine Türk olan Akkoyunlular sildi. Sonrasında Safeviler Mardin’i yönetti.

 

 2-Türklerin Kayı Boyundan Osmanlılar tarafından Safevilerle girişilen mücadele neticesinde Osmanlı hakimiyetine giren Mardin, 18. Yüzyıla kadar çeşitli dönemlerde, Diyarbakır, Bağdat ve Musul eyaletlerine bağlı şekilde idare edilmiştir.

 

3-Osmanlı Döneminde Mardin Türk varlığına vurulan darbe, Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman, babası olan Yavuz Sultan Selim zamanında Kürt beylerine tanınan özel imkanları olduğu gibi sürdürmüş ve kuvvetlendirmiştir.

a)Kürt emirliklerine özerklik verilecek.

b)Yönetim babadan oğula geçecek.

c)Kürtler savaşa yardımcı olacaklar.

d)Türkler Kürtleri dış saldırılara karşı koruyacaklar.

e)Kürtler de gerekli vergiyi verecekler.

 

Yavuz Sultan Selim’in Kürt beyleri ile yaptığı anlaşmanın Aleviler açısından yarattığı sonuç çok ağır olmuştur. Bunun hemen öncesinde 40 bin kızılbaş kılıçtan geçirilerek, bir bölümü de çuvallara konulup, Kızılırmak ve Yeşilırmak’a atılarak yok edilmişti. Bununla kalınmadı. Osmanlı Devlet yönetimi, şeyhülislamlık makamından o zamana kadar hiç görülmemiş bir de fetva çıkarttırdı. Bu dönemde Türk aşiretleri Kürtçe konuşmak zorunda kaldı ve içinde kendini Kürt olarak tanımlamaya başladı.

 

4-Bağdat’tan gelen tüccar, çölden gelen bedevi, Türk kültürüne derinden derine bağlı Türk Mardinlilere dil bakımından etki etmemişti. Mardin hep Türkçe konuşurdu. Zaman geldi ki Bağdat Valisi Mardin’deki hakim ve kadılardan aldığı şikayetlerden bıktı. İstanbul sarayından Mardin’de geçer dilin Arapça olmasına ferman çıkardı. Bu iş Üçüncü Selim ve Dördüncü Murat zamanlarında tekerrür etti. Mardin bu fermanlardan sonra zorunlu olarak Arapça konuşmak zorunda kalmış olsa da Türk dil gramerine uygun Arapçaya benzer Mardince konuşmayı günümüze kadar sürdürmüştür.

 

5-Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde aynı imtiyazlara sahip olmak isteyen Kürtler ayaklanmalara tevessül etmiş ancak Cumhuriyeti kuranlar bu ayaklanmaları bastırmış ve bölgenin asıl kimliği olan Türklük şuuru hakim kılınmaya çalışılmıştır. Ancak CHP 1970 yılı kurultayında Milliyetçi yapısını enternasyonal çizgiye alması ile bu partide halklara özgürlük naraları ile bölücü ve bölgeci unsurların taban bulmasına vesile olmuştur.

 

6-“Çözüm Süreci” Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Kürt olan vatandaşların çoğunlukta olduğu bölgede, Türkiye-PKK çatışmasını çözmeye yönelik olarak Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti tarafından başlatılan bir süreç olarak tarihteki yerini almıştır.

 

Bu süreç 1984 yılında başlayan çatışmalar neticesinde 40 bin ile 100 bin arasında can kaybının yanı sıra ekonomik zarar meydana gelmesi sebebiyle başlatılmıştır. Sürecin koordinatörlerinden Beşir Atalay, çözüm sürecinin Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005’teki Diyarbakır konuşmasıyla işareti verilen değerler dizisi değişikliğinin ve 2009’da başlatılan milli birlik ve kardeşlik projesi ve demokratik açılımın devamı niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Ancak sonuç tam tersi olmuş, tekrar azmıştır.

 

Sonuç olarak Mardin Tarihi Kimliği ve Vakıf Şehir Artuklu Mardin kitaplarının yazarı Dr. Mehmet Talat Şimdi ülkenin en güneyinde bulunan bu kentin kadim bir Türk kenti olduğunu ve algılar oluşturularak bu kentin, Arap, Kürt, Süryani kenti gibi gösterilmesinin TC Anayasasının Türk vatanı ve milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğüne zarar verecek ve bunun milli güvenlik sorunu haline geleceğine dikkat çekmiştir. Başta politikacılar olmak üzere, milli, manevi değerlere sahip kişilerin bu eseri okumalarını önemle tavsiye ediyorum.