Partiler seçim satrancı yarışında

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, partilerde aday belirleme sürece, İsveç’in NATO’ya katılım protokolünün Meclis’te onaylanması, Merkez Bankası’nın son faiz artış kararı, bu faiz ortamında yatırımların durumu, kadınlara yönelik şiddet, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “kamuda tasarruf” çağrısı, Türkiye’de artan şiddet olayları konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

 

GÖZLEM – Yerel seçimler yaklaşırken, “CHP, aday belirlemede, üstelik önemli beldelerde ‘kriz’ denilebilecek sorunların ortaya çıktığı, ‘nokta işbirliği yapma konusunda başarısız görüntü verildiği ve DEM görüşmelerinin ülke çapında fayda sağlayıp sağlamayacağı’ tartışmalarının gündemden düşmediği” bir süre yaşarken, AKP+MHP ortaklığının “psikolojik olarak” öne çıktığı görülüyor. CHP’deki çalışmaları, “olumlu” ve de “hata / yanlış / eksik” yönleriyle değerlendirmişiniz?

K – CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in tüm iyi niyetiyle Kılıçdaroğlu dönemi ile kendi arasındaki ayrışmayı unutturacak ve Parti’yi 31 Mart’taki yerel seçimlere başarılı olacak şekilde hazırlayacak bir yaklaşımı sergilemeye çalıştığını, ancak çevresindeki “değişimci” yakın çalışma grubunun üyelerinin “mevcut başkanların değiştirilmesi” yönündeki taleplerini karşılamaktan da geri kalmadığını görüyoruz. Bu nedenle de yerel seçim adaylarının belirlenmesinde ciddi yanlışlıklar yapılıyor. En barizi Özgür Özel’in Eskişehir halkının yüzde 80 oyla icraatlarını beğendiği Yılmaz Büyükerşen’i “ilde değişim isteniyor” diye aday göstermezken, Hatay halkının da beğendiği buna karşın depremdeki yıkımdan kısmen kendisinin de sorumlu tuttuğu Lütfü Savaş’ı adaylaştırması. Şimdi benzer yanlışları Çankaya ve İzmir’de de yapacağı tahmin ediliyor. Özel’in “oylarını arttıran ve başarılı olan belediye başkanlarının değiştirilmeyeceğini” açıklamasına karşın üç dönemdir Çankaya’da oylarını arttıran ve dolayısıyla Ankara’daki CHP oylarının da artmasına etki eden Kılıçdaroğlu’nun en büyük destekçilerinden Alper Taşdelen ve Şeyh Sait suçlaması altında adaylaştırılmayı bekleyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yeniden aday gösterilmezse CHP’nin işi zorlaşacak ve özellikle buralarda ciddi oy kaybı olursa Özgür Özel bundan doğrudan sorumlu tutulacak. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun ilçe adaylarının belirlenmesinde çok ciddi bir ağırlığı olduğu, hatta bu ağırlığın diğer bazı illere de sirayet ettiği anlaşılırken, Ankara’da Mansur Yavaş’a CHP’ye belediye başkanlığı kazandıracak bazı ilçelerde aday belirlenmesi için izin verilmemesi, bu nedenle de örneğin sol kökenli Erdal Beşikçioğlu’nun Mamak yerine Etimesgut’a aday gösterilmesi, Mamak’a orada zemini olmayan, Yavaş’ın Etimesgut için düşündüğü Mesut Özarslan’ın isminin geçmesi, bu iki yerden adaylaştırılmayan Cengiz Topel Yıldırım’ın muhtemelen seçilemeyeceği CHP’li Keçiören belediyesi yerine İyi Parti’nin Ankara Büyükşehir adayı olarak açıklanması sonucu Mansur Yavaş’ın durumunun biraz zora girmesi CHP yönetiminin sorunlu kararları olarak ortaya çıkıyor. Bunun dışında ülke genelinde de yapılan anketlerin gerçekliği, doğruluğu sorgulanıyor, tabanın, örgütün talebine karşın eğilim yoklaması yapılmayan çok yer olması da sorgulanıyor. Öte yandan Özel’in kararsız kalınan yerlerde önceliği kadın adaylara vermesi olumlu bir özellik olarak ortaya çıkıyor. 

GÖZLEM – CHP Çanakkale merkez ilçe başkanı İbrahim Can Ergun, “4-17 Ocak tarihleri arasında askıya çıkarılan seçmen listelerini inceledik. 7 bin 366 seçmeni ziyaret ettik. 663 tanesinde seçmen kaydı uyuşmazlığı, 165 tanesinde adres bulunamadı. Yerinde tespit edemediğimiz, baraka dahi olmayan boş arazi üzerinde, Bursa’dan nakli yapılan aynı aileden 67 seçmen bulduk. Bu seçmenlerin adresi boş bir arazi görünüyordu. Bir seçmenin ve oyun hakkını sonuna kadar koruyacağız. Usulsüz olduğunu tespit ettiğimiz kayıtlar için itirazımızı ilçe seçim kuruluna yaptık. Sonuçları bekliyoruz” açıklamasını yaptı, Siz ne diyorsunuz?

K – Buna çok sayıda benzer haberi eklemek mümkün. Örneğin hafta içi Sözcü’nün “AKP’li başkanın evinde 28 seçmenin kaydı çıktı” haberine göre Mersin Akdeniz Belediye Başkanı AKP’li Mustafa Gültak’ın evinde kayıtlara göre 28 kişinin ikameti bulunuyor. Belediye’nin Yazı İşleri Müdürü’nün evinde ise 35 seçmen var. Muhalif partilerin, aynı CHP Çanakkale Merkez İlçe Başkanı’nın yaptığı gibi, tüm ilçe başkanlarını da benzer sorgulamaları yaptırıp, şüpheli kayıtları çıkarmaları için talimatlandırmaları ve sonuçların raporlaştırılarak hem yasal bağlamda hem de seçim sürecinde gerekli önlemlerin alınması için kullanılması sağlanmalı. Bir ilçe başkanı bu bilgilere ulaşabiliyorsa, tüm ilçe ve beldelerde de aynı çalışmalar yapılabilir. Bunlar yukarıdan sıkı bir şekilde takip edilerek gerekli önlemlerin alınması sağlanabilir.

GÖZLEM – TBMM  Genel Kurulu’nda “İsveç’in NATO’ya katılım protokolünün onaylanmasının uygun bulunduğuna” dair kanun teklifi 287 kabul, 55 red, 4 çekimser oy ile kabul edildi. Teklife, AKP, MHP ve CHP grupları “evet”, İYİ Parti Grubu “hayır” oyu verdi. Saadet Grubu’nda ise Saadet Partililer “hayır”, Gelecek Partililer ise “evet” dediler. DEM Parti milletvekillerinin büyük bir kısmı salondan ayrılırken, kalanlar “hayır” oyu kullandı. Bu gelişmeye paralel olarak Macaristan Cumhurbaşkanı, İsveç Başbakanı’nı “İsveç’in NATO’ya katılımı hususunda müzakerelerde bulunmak üzere” ülkesine davet etti. İsveç Başbakanı da daveti “Bu noktada müzakere etmek için bir neden görmüyorum. Elbette umduğumuz şey Macaristan’ın, üyeliği mümkün olan en kısa sürede onaylamasıdır” diyerek reddetti. Görüşünüz?

K – Oylamaya 346 milletvekili katılıyor. İsveç’in katılımı 287 oy ile katılıyor. Bir defa şu tespiti yapalım: Meclis’te AKP’nin 264, CHP’nin 129 milletvekili var. 287 oy arasında AKP’den kaç, CHP’den kaç kişi var? Oy kullanmayanlar önemsiz gördükleri için mi Meclis’e gitmemişler? Belki bazıları öyle, ama bana göre oy kullanmayanların çoğunluğu İsveç’in NATO’ya katılımına karşı. Daha da doğrusu terörle ilgilendirildiği için genel olarak ABD’ye karşı. Toplam 600 milletvekilini düşündüğünüzde çoğunluk İsveç’in katılımı ya da daha açık şekliyle “ABD’ye destek” konusunda olumlu görüşte değiller. Buna karşın ve Erdoğan’ın önceden sarfettiği tüm aleyhte açıklamalara rağmen, ve bunun da ötesinde Türkiye F-35’lerden sudan sebeple çıkartılıp, Erdoğan’ın ifadesiyle bunun için ödediği 1,25 milyar dolarına el konulup, şimdi de bunun karşılığında F-16’ların geliştirilme projesine dahil edilip edilmediği tam olarak belli olmadan elindeki son kozu kaybetti ve İsveç’in NATO’ya alınmasına olanak tanıdı. Hükümet ve onun peşine takılan bazı muhalefet yorumcuları İsveç’e karşı çıkmayı bu ülkenin PKK’ya verdiği desteğe bağlıyordu ama eğer bu geçerli bir sebep olsa, önce İsveç’ten çok daha fazla destek veren ABD’ye karşı bir şeyler yapmak gerekmez miydi? Esas pazarlık sebebi F-16’ya dahil edilme isteğiydi, ki o konuda daha ABD’den ne karar çıkacağı belli değil. Neden bu kararın ABD’den çıkması beklenmedi? Bence ana sebep, zaten ekonomik olarak son derece zor günler geçirilen seçim öncesi günlerinde, ABD’nin Erdoğan’ın kolunu bükerek İsveç kararına zorlaması. Türkiye’nin başına son dönemde gelen üç büyük terör saldırısının da İsveç için bastırdığı dönemde olması bir tesadüf mü? Cumhuriyet’ten Mehmet Ali Güller köşesinde süreci çok güzel açıkladı: “ABD Türkiye’yi komşularıyla karşı karşıya getirecek ‘NATO genişleme programı’ uyguluyor, terör örgütlerine (PKK/PYD ve FETÖ) destek veriyor, İncirlik’ten İsrail’e Gazze’yi daha iyi vursun diye C-130’la Güney Kıbrıs üzerinden bomba taşıyor, İsrail’e Kürecik radarından istihbarat desteği sağlıyor, Karadeniz’i Türkiye’nin çıkarına aykırı olarak uluslararası deniz yapmaya ve bunun için de Montrö’yü yürürlükten kaldırmaya uğraşıyor, Türkiye’ye askeri ve ekonomik yaptırım uyguluyor”. Bu ifadelere katılmamaya imkan var mı? Ama hal böyleyken “solcu” olacağı iddiasında olan CHP, ABD’nin teröre katkısını görmezden geliyor, bu alanı AKP’ye karşı bir koz olarak kullanmayı, hem de muhalefetteyken, elinin tersiyle itiyor.

GÖZLEM –Garanti BBVA Genel Müdürü Recep Baştuğ, faizlerin yüzde 40’ın üzerinde olduğu bir ortamda yatırım yapacak ortamın uygun olmadığının altını çizerek, “TL kredi kullanıp yatırım yapacak firmalar için enflasyonu makul seviyelere indirene kadar banka kaynakları çok uygun ve ekonomik olmayacaktır. TL yatırım şu an için en uygun imkanı TCMB kaynaklı YTAK kredilerinde olabilir” dedi, görüşünüz?

K – Merkez Bankası faizleri 2,5 puan arttırarak yüzde 45’e çıkardı. Banka karar metninde “…dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine ulaşıldığını ve bu düzeyin gerektiği müddetçe sürdürüleceğini” belirterek, bana göre en azından yerel seçim sonrasına kadar da daha fazla artış yapmayacağı sinyalini verdi. Bu faiz seviyesi en azından yılın sonuna kadar gerçek enflasyonun altında kalacağı için özellikle dış yatırımcıyı çekmeye yetmeyecektir. Ama buradaki amacın yerel seçimlere kadar ekonomiyi daha sıkılaştırmadan yapılan son ücret ve maaş zamlarıyla ekonomik krizin geniş seçmen üzerindeki etkilerini hafifletmek veya hafifletmiş gibi gözükmek olduğu anlaşılıyor. Bu seviyedeki faizler üretimin finansmanı için de maliyetleri ciddi biçimde arttırıcı bir rol oynuyor. Bu şartlarda da sanayici borçlanmayı düşürüyor ve bunun sonucunda sanayi üretimi de yavaşlıyor.

GÖZLEM – Son 10 yılda 4 bin 197 kadının öldürüldüğü Türkiye’de “şiddete maruz bırakılan her 10 kişiden 8’i kadın ve kadınların yüzde 73’ü evli, katillerin yüzde 90’ı erkek, yüzde 63’ü eş, yüzde 21’i aile üyesi. Diyanet İşleri Başkanlığı, son yıllarda “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil, Telefon, faks, SMS ve internet ile de eşten boşanılır, Eşlerden birinin zina etmesi bu fiili helal görmedikçe nikâha zarar vermez. Kişi, karısının ölümü veya onu boşaması halinde karısının kız kardeşi, teyzesi ya da halası ile evlenebilir. Sol elle şeytanlar yemek yer. Kadının çalışması eşinin iznine tabidir” gibi fetvalar yayınladı. Son olarak, internet sitesinin Aile ve Dini Rehberlik bölümünde, “Bir kocanın hanımını dövme yetkisi var mıdır” sorusuna, “Fıkıh kitaplarında dövmenin kadına zarar vermemesi, iz bırakmaması, yüze vurulmaması gerektiği ifade edilmiştir. Ancak ayette zikredilen son seçenek istisnai bir uyarı ve tedbirdir. Böyle bir tedbirin fayda vermeyeceği, tam tersine zarar getireceği bilinen durumlarda kesinlikle bu seçeneğe başvurulmamalıdır” cevabı verildi. Görüşünüz?

K – Türkiye’de kadına dönük şiddetin azalması ve kadınların toplumda hakkettiği konuma gelebilmesi “dinci, şeriatçı” değil ancak çağdaş bir iktidar ile mümkün olabilir. Maalesef bu iktidar döneminde kadınlara dönük şiddet olaylarının azalmasına, kadınların haklarının artmasına ve bunu kullanabilmelerine olanak görmüyorum. İktidar değişmeden kadına dönük yaklaşımın iyileşmesi, özellikle muhafazakâr kesim içinde yaşayan kadınların bilinçlenmesi ve bu tutumla mücadele etmeleriyle mümkün olabilir. Muhalefet de bu bilincin ortaya çıkarılmasında ve beslenmesinde bir rol üstlenebilir. Bu konuda dönem dönem muhafazakâr kadınlardan umut verici çıkışlar geliyor. Ancak bu çıkışların yeterli çoklukta ve yaygınlıkta olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. 

GÖZLEM – Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Valilerle yaptığı toplantıda “kamuda tasarruf tedbirlerine hassasiyetle uymalarını” isteyerek “Gösterişten uzak, mütevazı bir anlayışa her alanda mecburuz” demişken… Hutbelerinde “Lüksten ve şatafattan kaçının” çağrısı yaparak, “israfın haram olduğunu” vurgulayan ve  “İsraf, sahip olduğumuz nimet ve imkanları ölçüsüzce kullanmaktır. Har vurup, harman savurmaktır. Tükenmeyecek gibi bilinçsizce harcamaktır. Allah Teâlâ’nın bahşettiği nimetlere karşı bir nankörlüktür. İsraf sadece sofralarımıza hasredilemeyecek kadar kapsamlı bir kavramdır. Günümüzde israf, yemeden içmeye, sözden davranışa, sağlıktan zamana, bilgiden çevreye, emekten enerjiye kadar pek çok alana yayılmıştır” diyen Diyanet İşleri Başkanlığı, toplantılarını 5 yıldızlı lüks otellerde yapmaya devam ediyor. 23-26 Ocak tarihleri arasında da “Eğitim Görevlileri Değerlendirme” Toplantısı da Kızılcahamam’da böyle bir termal otelde yapıldı. Ne diyorsunuz?

K – Türkiye’de “dinci” kesimin en iyi uyguladığı yöntemlerden birisi “takiye”. Genel anlamda “Öyleymiş gibi yaparken, tam tersi davranmak” gerçek dindarların değil ama “dinci”lerin sık kullandıkları bir yöntem. Diyanet İşleri yönetimi, hedef kitlesinin entellektüel seviyesinin yeterince düşük olduğunu değerlendiriyor olsa gerek ki, halkın çoğunluğu için uygun gördüğü hareket tarzını, iktidarı tuttukları için ayrıcalığa sahip olduklarını düşündüklerinden, kendileri için zorunlu veya gerekli görmüyor.

GÖZLEM – Türkiye adeta “Amerikan western filmlerinde gördüğümüz 17’nci, 18’inci asrın Teksas’ına döndü. Her gün yurdun dört bir yanından “vahşet ve cinayet haberleri” geliyor. Bu cinayetlerin bazılarının “UZİ gibi” dışardan gelen silahlar” ile işlendiği görülüyor. Eski Emniyet Müdürü Osman Öztürk, Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamada “Bu silahlar özellikle Suriye, Irak ve Bulgaristan üzerinden ülkemize girmektedir. Uziler, nitelik bakımından vahamet arz eden, seri ateşli, kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen, suikast silahı olarak bilinir. İsrail’de üretilmekte ve kaçak yollardan ülkemize yasadışı olarak sokulmaktadır” dedi. Siz ne diyorsunuz?

K – Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ hafta içinde Gaziantep’te düzenlediği basın toplantısında “Her gün sınırımızdan bin ile bin 250 kişi arasında insan gücü geçiyor ve Türkiye’ye yerleştiriliyor. Suriye’nin kuzeyinden dini bir grup PKK karşıtıymış gibi Türkiye’ye geçirilmiş, Gaziantep’e getirilmiş ve Gaziantep’te bir mahalleye yerleştirilmiştir. Sayıları 30 bin civarında” dedi. Suriye ve diğer sınırlardan bu şekilde bir göç ve göçmen girişi olurken, bunun yanısıra silah, uyuşturucu madde kaçakçılığı gibi toplumun yapısını bozacak, sadece bugün değil geleceğe dönük büyük zararlar verecek faaliyetlerin de gerçekleşmediğini düşünmek mümkün değil.

GÖZLEM – Singapur’daki Nanyang Teknoloji Üniversitesi’nde “ortalama 60 yaşında (54 ile 72 arasında)  ve 30 yıldır aynı eşle evli katılımcılarla yapılan” bir araştırmada “çift olarak spor yapmanın, yalnız spor yapmaktan daha az etkili ve  insanların sevdikleriyle birlikte egzersiz yapmalarının, kendi başlarına egzersiz yapmaya kıyasla daha düşük fiziksel aktivite seviyelerine neden olduğunu” ortaya koydu. Araştırma, katılımcılara atılan adım sayısı, kalp atış hızı, katedilen mesafe, yakılan kalori, aktivite dakikası ve uyku verileri gibi bilgileri kaydeden fitness takip cihazları takılmıştı. Bulgular, birlikte egzersiz yapan çiftlerin, bireysel olarak egzersiz yapanlara göre günde daha fazla hareketsiz zaman geçirdiklerini ve günlük 7.500, 10 bin ve 15 bin adım sayısına daha az rastladıklarını da ortaya çıkardı. Ne diyorsunuz?

K – İleri yaşlarda fiziksel egzersiz, yürüme şeklinde spor yapmanın en önemli amacı kişinin sağlığını koruması olsa gerek. Beraber spor yapan evli çiftler, eğer eşlerinden ayrı spor yaparken daha fazla adım atıp, hareket ediyorlarsa, bu birlikte spor yaparken konsantrasyonlarının bozulduğuna işaret edebilir. Şayet araştırmada evli çitfler ile bekarlar karşılaştırılmış ve aynı şekilde evli çiftlerin daha az hareket ettikleri sonucu alınmış olsaydı, bu durum bekarların “mutluluk” seviyelerini arttırmak adına daha fazla spor yaparak kendilerini daha iyi hissedip daha iyi göstermeyi hedefledikleri şeklinde yorumlanabilirdi. Bu açıdan bakıldığında, mevcut araştırmada birlikte faaliyet gerçekleştirdikleri için zaten “yeterince mutlu” oldukları varsayılabilecek çiftlerin, “bu mutluluğu bulmuş olmanın verdiği tatminle” kendilerini daha fazla zorlamadıkları sonucu da çıkabilir.