Enflasyon ve servet eşitsizliği

Para politikası kurulu yılın ilk toplantısında politika faizini beklentilere paralel 250 baz puan artırarak yüzde 45 seviyesine yükseltti. Kurulun karar metninden çıkarımlarımız ise şöyle; “Dezenflasyon için gerekli parasal sıklık düzeyine ulaşıldı. Enflasyon görünümü üzerinde yeni riskler oluşması durumunda bu sıkılık gözden geçirilecektir. Enflasyon beklentileri kurul tahminlerine yaklaşıncaya kadar bu faiz düzeyinde kalınacaktır.”

Mart ayında yerel seçimlerin yapılacak olması ve ekonominin beklenenden önce hızla durgunluğa doğru gitmesi, yüksek gelecek olan Ocak ayı enflasyonu ile yüksek bütçe açığı (GSYH’nin yüzde 5. 4’ü)“enflasyonun” bundan sonraki gidişatında çok önem kazanıyor. Mevduat faizindeki son düşüşler, maliye politikası önlemleri ve kredi kartına ilişkin uygulamalar kapsamında alınacak önlemler dikkatle izlenecektir. Zira yıl sonu enflasyon beklentileri tahminlerin üstünde (%40-42 civarında). Fiyatlamalar son zamlarla zaten rasyonelliğini kaybetmiş durumda. Her şeyi Merkez Bankası’ndan beklememek lazım. Maliye politikası para politikası ile eşgüdümlü olmalı. Para arzı büyük ihtimalle seçimlere kadar daraltılmayacak. Yüzde 60’ları aşan(19 Ocak haftası yüzde 63.26) para arzı artışı, yüksek bütçe açığı, bir türlü radikal anlamda düşürülemeyen iç talep ve artan kur geçişkenliği fiyat istikrarının tesisini zorlaştırıyor. Yönetilen yönlendirilen fiyatlarda hedeflerin üzerinde belirlendi. Kredi kart harcamaları hala yüksek gidiyor (son beş haftada yıllık artış oranları yüzde 110’lar civarında).Faiz önlemleri yeterli gelmiyor. Limit ve taksit sınırlanması gerekiyor. Uluslararası swap piyasasının tekrar açılmasında fayda var. Dışarıdan gelecek portföy yatırımcısının kur riskini yönetebilmesi lazım.

Daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. “Rasyonele Dönüş Programı” uygulanırken önden yüklemeli faiz artırımı ile sıkılaşma başlasaydı daha erken sonuç alınabilirdi. Kademeli faiz artırımında bizim gibi dolarizasyonu yüksek ülkelerde beklentileri ve fiyatları çapalamak çok zor oluyor ve zaman alıyor. Ocak ve Şubat enflasyonları zaten yüksek gelecek. Bu yükseliş sonrası yıl sonu enflasyon hedefine ulaşılması zorlaşacak. Ekonomide enflasyonist ortamla beraber durgunluk da başlayınca “faiz indirimleri” talepleri ve beklentileri başlayacak. O nedenle Merkez Bankası Ocak-Şubat aylarında sıkılaştırma önlemlerinde ve bankacılık sektöründe daha önce bu programın ana fikrine aykırı regülasyonların kaldırılmasında pasif kalmamalı, proaktif olmalı. Piyasadaki likidite bolluğu nedeniyle bankaların düşürmeye başladıkları mevduat faizleri yatırımcıda “güven kaybı” oluşturuyor, dolarizasyonun azalmasını yavaşlatıyor. Mevduat faizlerinde reel getiri anlayışından uzaklaşılmamalı. Faiz indirimi takviminde aceleci olunmamalı.

Fiyat istikrarının sürdürülemediği, yüksek ve katılaşan enflasyonun düşürülemediği süreçte geniş halk kitlelerinin yoksullaşma oranı artmakta. 2021-2023 dönemi böyle bir süreç yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Özellikle ücretli ve emekliler ile gençlerin umutları tükeniyor. Yoğun bir bölüşüm şoku yaşıyoruz. Geçen hafta “Oxfam”ın yıllık raporu yayınlandı. Oksijen gazetesinin attığı başlıkla “Dünya bir avuç zengin için harika bir yer” tespiti ülkemiz için de aynen geçerli. Bu konuda (küresel ve yerel servet eşitsizliği) haftaya ayrıntılı bir yazı yazacağız. Orta sınıfın gittikçe yok olduğu bu ortamda “fiyat istikrarı” nın ne kadar önemli olduğu, servet transferinin yüksek enflasyon yoluyla fakirden zengine nasıl oluştuğunun anlaşılması bu konuda toplumda uzlaşı gerekliliğini her geçen gün arttırıyor.

Bu haftaki yazımızı iki rapordan alıntılarla bitirelim. Birincisi Oxfam’ın diğeri ise UBS’in. “Türkiye’de en zengin 13 milyarderin serveti, nüfusun yarısının servetinden daha fazla (38.9 milyar dolara karşın 38.5 milyar dolar). Özetle 13 kişinin varlığı 44 milyon insanınkinden fazla.”UBS’in raporundaki tespit şöyle; “Türkiye’de toplam servetin yüzde 81’i erişkin nüfusun yüzde 20’sinde. En zengin yüzde 1 (yaklaşık 600.000 kişi) servetin yüzde 40’ına sahip. Para politikasının tüm maliyeti halkın yüzde 80’inin üstüne yüklenmiş durumda.”